Güncelleme Tarihi:
Los Angeles Lakers’ı NBA’de bu yıl şampiyonluğa ulaştırarak bu başarıyı 10’uncu kez yaşayıp rekor kıran Amerikalı basketbol koçu Phil Jackson, birkaç gün önce NBC’de yayınlanan bir sohbet programına katıldı.
Ünlü sunucu Conan O’Brien’ın sorularını yanıtlayan Jackson, şampiyonluğun ardından ABD Başkanı Barack Obama’nın kendisini aradığını açıkladı. Jackson, Obama’ya telefonda şunları söylediğini belirtti: “Başkan seçilmeniz değişimin mümkün olabileceğini tüm dünyaya gösterdi. Bugün Tahran’da yaşananlara bakınca, İranlıların bile sizden ilham aldığını görüyoruz.”
* * *
OBAMA’NIN TEPKİSİ BİLİNÇLİ
ABD’nin en çok izlenen programlarından birinde, gündemin bir numaralı maddesi olan İran hakkında sarfedilen bu sözler, çağımızda tüm dünyanın nasıl iç içe geçtiğini, herkesin “küresel bir şebeke” üzerinden birbirine bağlı olduğunu gösteriyor. (“Ağ toplumu”konusundaki görüşlerim için bkz. http://tinyurl.com/m3u49m ve http://tinyurl.com/c5s97r )
Tahran ile “diyalog kurma” vaadiyle iktidara gelen Obama, Kahire’de İslam dünyasına hitap ederek “yeni bir başlangıç” sözü vermiş ve dış politikada George W. Bush gibi “müdahaleci” görünmemek adına (Bush Yönetimi’nin İran politikası için bkz. http://tinyurl.com/mt2epa ), İran seçimleri sonrasında yaşanan şiddet olaylarına karşı önceleri belki de bu yüzden epey sessiz kalmıştı.
Obama’nın birkaç gün önce bu sessizliğini bozup, İranlı yetkilileri “Bütün dünya sizi izliyor” sözcüklerini kullanarak çıkışması bu yüzden boş değil. İtinayla seçilen bu kelimeler, “zamanın ruhunu” en iyi yansıtan, en ölçülü ifadeyi meydana getiriyor. Artık “küresel jandarmalık” yapanın ABD değil, “bütün dünya” olduğu yolunda bir alt metin oluşturuyorlar. Meâlen şöyle diyor Obama:
“Ey İran Yönetimi! Sizi izleyen, bütün dünyadır. ABD Yönetimi olarak elbette biz de bu dünyaya dâhiliz; ama bizim sizi izlememiz, bütün dünyanın sizi izlemesinden (artık) daha önemli değil.”
* * *
40 YIL SONRA, CHICAGO DEĞİL TAHRAN
“Bütün Dünya İzliyor” ifadesi yeni sayılmaz.
Vietnam Savaşı’nın sürdüğü 1968 ağustosunda, Obama’nın memleketi olan Chicago’yu karıştıran savaşı karşıtları tam da ifadeyi kullanmış, hatta onu sloganlaştırmışlardı. Amerikan polisinin aşırı güç kullanarak ezdiği barışçı protestocular bu sözleri söylediğinde, söz konusu slogan “nesnel gerçeği” ifade etmiyordu aslında. Zira dünyanın büyük bölümünün Chicago’daki o gösterilerde olup bitenlerden haberi bile olmamıştı.
Bugün İran’da bugün yaşananları ise, gelişen teknoloji ve onun şekillendirdiği sosyopolitik yapı sayesinde gerçekten de “bütün dünya” izliyor.
Kendimden örnek vereyim: Mesleğim gereği “takip etmem” gereken bu gelişmelere, bir de “maruz kalma” durumum var. Nitekim bugünlerde her tür iletişim kanalında, ister istemez İran’a rastlıyorum.
Hem Türk televizyonlarında, hem CNN ve BBC gibi Batı kanallarında, hem de Press TV gibi İngilizce yayın yapan bir İran kanalında veya El Cezire gibi yine İngilizce yayın yapan bir Arap kanalında Tahran’daki gelişmelere rastlıyorum.
Bilgisayar başına oturduğumda; Digg ve Reddit gibi “haber ağlarında” İran ile ilgili en çarpıcı gelişmeleri, Scribd’de olaylarla bağlantılı en yeni belgeleri, Youtube ve LiveLeak’te Tahran’dan taze videoları, Flickr’da oradan en son fotoğrafları, Twitter ve Facebook’ta ise en güncel “yurttaş gazeteciliği” örneklerini izliyorum.
Ayrıca tüm dünyadaki İranlıların ve İran’da yaşayan yabancıların yazdığı binlerce blog, ister Farsça, ister başka bir dilde olsun, Google’ın otomatik çeviri hizmeti sayesinde her daim elimin altında. Tüm dünyadaki gazetelerin çok dilli internet sitelerini saymıyorum bile...
* * *
UÇURUMA ÇOK BAKARSAN, O DA SANA BAKAR
Öyleyse ABD’nin artık “tek süpergüç” olmadığı ve –daha önemlisi- bunu kabullendiği yeni küresel düzende, tüm dünyanın izlediği bir “öteki” olarak İran var, karşımızda. İşte değişimin kapısında olan bu kez o İran...
Dolayısıyla, İran’da olanları, Jean Baudrillard’ın deyimiyle “trans-politika” çağının (Baudrillard ve ‘siyasi değişim’ için bkz. http://tinyurl.com/m7j4as ) gereklerine uygun olarak, Guy Debord’un kuramsallaştırdığı o “temaşa” gibi algılıyoruz (“Gösteri ötesi küresel toplum” konusundaki düşüncelerim için bkz. http://tinyurl.com/nz7ruh ).
İran’ı dışarıdan “izlediğimizde,” daha doğrusu ona dışarıdan “baktığımızda”ortaya çıkan durum bu. En önemlisi, bugünkü İran toplumunun da, izlendiğinin farkında olması. İranlı muhaliflerin Farsça dışında dillerde son haftalarda kurduğu yüzlerce internet sitesi ve Tahran’daki mitinglerde açılan İngilizce pankartlar hep bu yüzden...
Öte yandan Jacques Lacan’ın kuramlarından biliyoruz ki; “bakış” sadece “bakanı” değil, “bakılanı” da dönüştürür. Bu yeni tür diyalektikte artık söz konusu olan, tek taraflı bir “bakış açısı” değil, “serbestçe dolaşan bakışların gösterisidir.” Bu gösteride, bakan ve bakılanın “perspektifleri” bütünleşmiş ve “özne-nesne” ilişkisi yok olmuştur.
Sonuç olarak, bugün içinde bulunduğumuz küresel dünyada (yâni bütünleşmiş gösterinin egemen olduğu, neo-liberalizm ertesi, trans-politika çağında), örneğin “kültür emperyalizminin” Soğuk Savaş dönemindeki gibi işlemesi mümkün değil.
Mesela ABD’nin, kendi ideolojisini, sözgelimi Walt Disney ürünleri yoluyla “gizlice” ve “tedricen” Arjantin’e ihraç etmesi artık olanaksız.
Bunun yerine, işte İran örneğinde olduğu gibi, “değişimi” önce büyük riskler alarak kendisi kabullenmesi (Obama’nın seçilmesi) gerekiyor ki gerisi, küresel şebeke sayesinde başka ülkelerde (Tahran olayları) kendiliğinden geliyor.
“Zen üstadı” Phil Jackson’ın teşhisi bu açıdan doğru.
* * *
DEVRİM, TV’DE DEĞİL, TWITTER’DA
Obama’nın memleketi olan Chicago’da yapılan ve “Bütün Dünya İzliyor” sloganının kullanıldığı o savaş karşıtı gösteriler sürerken, Chicagolu şair ve müzisyen Gil Scott-Heron, rap türünün öncüllerinden sayılan en meşhur şarkısını yazıyordu.
1970’te yayınlanan şarkının ismi, nakaratında da geçen o ünlü cümledir: “The Revolution Will Not Be Televised." (Devrim, televizyonda yayınlanmayacak.)
Aynı şarkıda geçen, “Fotokopiyle devrim yapılmaz” şeklindeki sözleri de bugünlerde Türk kamuoyuna hatırlatmak isterim, ama konumuz bu değil.
Scott-Heron’un şarkısının ana teması, bütün toplumsal yapıyı değiştirecek o beklenen devrimin “izlenecek” bir şey olmayacağı; bugün TV başında olan kitlenin, devrim sırasında bizzat “sürücü koltuğunda” bulunacağıydı.
İran’da olup bitenlere bakıldığında, bu kehanetin ne denli doğru olduğunu görüyoruz.
Savaşın, canlı olarak yayınlandığını ilk kez 1990’da Irak’ta, CNN’den görmüştük. Son 30 yılın en büyük şiddet olaylarının bugünlerde yaşandığı İran’da ise, tıpkı 1979’da olduğu gibi, televizyonun –ve CNN’in- işlevsiz, en azından âtıl kaldığına şahit oluyoruz. Onun yerini bir başka iletişim aracı, bambaşka kurallara bağlı olarak aldı.
İran’daki Yeşil Devrim’i (daha doğrusu –boyutları ne olursa olsun- “halk ihtilali” girişimini) televizyondan çok, internetten takip edebiliyoruz. Çünkü televizyon, “yapımcı “bir azınlık ile “izleyici” bir çoğunluk arasındaki ilişkiden ibaret.
Oysa bugünün imkân ve gereklilikleri, “bakış açılarının” söz konusu olduğu bu demode tarz yerine, Lacancı bir kuram temeline oturan yeni bir ilişki türünü zorunlu kılıyor. Bu da, herkesin “izleten” ve herkesin” izleyen” olduğu internet ortamında, örneğin Twitter ile mümkün oluyor. “Sıradan” bir İranlı’nın Twitter sayfasına giriyor ve gün boyunca neler yaptığını (internette paylaştığı kadarıyla) an be an öğreniyorsunuz.
Kısacası, bir sonraki devrim, dünyanın hangi coğrafyasında olursa olsun, TV’den –hakkıyla- yayınlanmayacak; ama Twitter’dan neden olmasın?
İşte bu gerçek, tüm ülkelerin, dünyanın geri kalan kısmıyla tek tek kurdukları bağı sağlamlaştırdığı ve sürekli yeni bağıntılar ürettiği için, dün olduğundan çok daha farklı bir uluslararası iktidar sistemi yaratıyor.
* * *
Bu yazıda, dünyanın son günlerde İran’a nasıl “baktığını;” bu bakışın hem İran’ı, hem de tüm dünyayı neden hiç olmadığı kadar derinden etkilediğini ve hatta onları “etkileşimli” olarak dönüştürdüğünü anlatmaya çalıştım.
Bir sonraki yazıda, daha somut bir bağlamda İran’ın “iç dinamiklerinden” bahsedeceğim.
Not: İranlı reformcu lider Mir Hüseyin MUSEVİ’nin ismini “MUSAVİ” diye ısrarla yanlış yazan gazeteler, bir yazım hatası daha yapıyorlar. İran’da gönüllü milislerin oluşturduğu paramiliter örgütün ismi Besiç’tir. Ama bu birliğe mensup olan şahıslara “BESİÇ” denmez, “BESİCİ” denir.