Güncelleme Tarihi:
Lord Ahmet'in ev sahipliğinde dün akşam düzenlenen seminerde, Avrupa Komisyonu tarafından açıklanan tavsiye kararını değerlendiren Yakış, Türkiye ile 35 başlıkta açılan müzakerelerin 8 başlık altında toplanan bölümlerinde müzakerelerin askıya alınmasının tavsiyesiyle Türk kamuoyunda bir yargı oluştuğunu, kamuoyunun her şeyin Rumlarla yaşanan limanlar ve havaalanları tartışmasından kaynaklandığına inanmadığını söyledi.
Türk kamuoyunun, “bunun gerçek neden olmayıp bir bahaneden ibaret olduğuna” dair bir inanca sahip olduğunu kaydeden Yakış, Türkiye'nin üyeliğine karşı bazı AB üyesi ülkelerin Rumların arkasına saklandığına inanıldığını bildirdi.
Yakış, Türk halkının, AB ülkelerinde siyasi istek bulunması halinde ”Rumların bileğinin bükülebileceği” görüşünde olduğunu, ayrıca halkın, Türkiye'nin kaşı taraftan hiçbir şey almadan Kıbrıs'ın tümünü de verse yeni bahaneler bulunacağına inandığını ifade etti.
Kıbrıs konusunun Türkiye'nin AB'ye üyelik süreciyle ilişkilendirilmemesi, bir kenara bırakılması gerektiğini belirten Yakış, AB içinde Türkiye'nin üyeliğini destekleyen, karşı çıkan ve bu konudaki kararını henüz vermemiş durumda olan üç grup bulunduğunu söyledi. Türkiye'nin bu henüz kararını vermemiş ülkeleri, AB'nin yaptığının ahlaki olmadığı, teknik ve tarihi açıdan yanlış olduğu yolunda ikna etmesi gerektiğini de belirten Yakış, “Yapılanlar teknik olarak yanlış, müzakereler başladı ve konulan şarta uygun olarak Kopenhag kriterlerinin yerine getirilmesi esas alınmalı. Bu kriterler de demokrasi, temel haklar ve ekonomik gelişmeden söz ediyor. Bu konuda Türkiye'nin eksikleri olabilir, bunlar tamamlanıyor. Ama AB Kıbrıs gibi yeni bir kriter koyarsa, bu bize göre yanlıştır” dedi.
“AB DE SORUMLULUĞUNU YERİNE GETİRSİN”
AB'nin Türkiye'ye Kıbrıs sorununun çözümünü ön şart olarak ileri sürmesi halinde Türkiye'nin de AB'ye “Peki siz neden Türkiye ile sorununu çözmeden Rumları Birliğe aldınız?” sorusunu yöneltme hakkının bulunduğunu kaydeden Yakış, Rumları Kıbrıs'ta çözüm olmadan Birliğe üye yapan AB'nin bir anlamda sorun ithal ettiğini ve çözümde sorumluluğu bulunduğunu ifade etti.
Türkiye'nin Gümrük Birliği anlaşması gereği liman ve havaalanlarını açmak gibi bir sorumluluğu bulunduğunu belirten Yakış, “Ama biz de AB'nin de kendi sorumluluğunu yerine getirmesini ve ambargoları kaldırmasını bekliyoruz” diye konuştu.
Yakış, müzakere sürecinde 8 başlıktan fazlasının askıya alınmasının da söz konusu olabileceğini, ancak bu durumun da Türkiye'nin reformlar konusundaki kararlılığını etkilemeyeceğini bildirdi. Yakış, Türkiye'nin yoluna iyi niyetle devam edeceğini ve reformlarını kendi halkının yaşam standartlarını yükseltmek için sürdüreceğini vurguladı.
“Türk halkının bu reformları hak ettiğini, reformların AB olsun, olmasın, yapılması gerektiğini düşünüyoruz” diyen Yakış, müzakere sürecinin devamının her iki tarafın da çıkarına olduğunu söyledi. Türkiye'nin üzerine düşeni yaparak ”suyu taşımayı sürdüreceğini, ancak kimseyi bu suyu içmeye zorlayamayacağını” anlatan Yakış, “İçerlerse de, içmezlerse de, onların bileceği iş” dedi.
Seminerde konuşan İstanbul Sanayi Odası Başkanı Hüsamettin Kavi de, Türkiye'deki ekonomik gelişmeleri anlattı.
Kıbrıs konusuna da değinen Kavi, bu konuda Türkiye'nin tavrını doğru bulduklarını ve hükümetin şu anda uygulamakta olduğu politikayı desteklediklerini ifade etti.
Kavi, İngiltere'den de Kıbrıs ile ilgili sorumluluklarını yerine getirmesini ve çözüm üretmesini beklediklerini ifade etti.
AMERİKALI TARİHÇİNİN SÖZDE SOYKIRIM YORUMU
Konuşmacılar arasında bulunan ABD'den ünlü tarih profesörü Justin McCarthy, Ermeni soykırımı iddiaları üzerinde görüş bildirdi. Bir tarihçi olarak Ermeni soykırımı olmadığı sonucuna vardığını, ancak ne yazık ki bilimsel çalışmaya dayanan bu görüşünün Fransa gibi bir ülkede “suç sayıldığını” belirten McCarthy, ABD'de de Yahudi lobisinin benzeri baskılar yaratmayı başardığını anlattı.
Tartışmaların tarihin ve bilimin kalbi olduğunu, tartışmanın engellenmesinin doğruya ulaşmayı imkansız kılacağını ifade eden McCarthy, gerçeğe ulaşılabilmesi için arşivlerin açılması, bütün seslerin duyulması ve duygusal davranılmaması gerektiğini söyledi.
Türkiye'de de TCK'nın 301. maddesi gibi engellerin bulunmaması gerektiğini söyleyen McCarthy, “Yazar Orhan Pamuk'un düşüncelerine katılmasam da, o da konuşabilmeli” dedi.
Soykırım iddiası sahiplerinin ise tarihi tartışmak istemediklerini belirten McCarthy, 1915 yılında doğu ve güneydoğu Anadolu'da yaşanan Ermeni ayaklanmaları ve Rusların işgal emellerinin süreci nasıl etkilediğini anlattı.
Ölümlerin büyük bölümünün tehcir bölgelerinde meydana geldiğini, İzmir ve İstanbul gibi kentlerde yaşayan Ermeniler ile tehcir sonucunda yeni bölgelere yerleştirilen Ermenilerin ölmediklerini kaydeden McCarthy, bunun da soykırım tanımına uymadığının altını çizdi.
McCarthy, tehcir emrinin de Ermenileri öldürmek için değil, Ermeni çetelerinin Müslümanları öldürmesinden endişe edildiği için verildiğini ifade etti.
Justin McCarthy, Osmanlı devletinin 1397 Türk ve Kürdü Ermenilere karşı işlenen suçlardan dolayı yargılayarak cezalandırdığını, buna karşılık Rusya veya Ermenistan'da tek bir kişinin bile Türklere karşı işlenen suçlardan dolayı yargılanmadığını belirtti.
Toplantıya Lord Ahmet ile birlikte ev sahipliği yapan Türk-İngiliz Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı Remzi Gür de önemli bir dönemde böyle bir toplantıya ev sahipliği yapmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi.