İlk Türk kökenli Bakan 'Kalpten kabullenildim'

Güncelleme Tarihi:

İlk Türk kökenli Bakan Kalpten kabullenildim
Oluşturulma Tarihi: Şubat 13, 2016 10:41

Federal Almanya'da Türk kökenli ilk Bakan.Hatta göçmen kökenlii ilk Bakan.

Haberin Devamı

1960'lı yıllarda Almanya'ya gelen bir "Gastarbeiter“ (Misafir işçi) ailenin çocuğu.

Babası bir süre Alman Posta Kurumu'nda çalışmış ve sonra da kendi terzi dükkanını açmış.

Aygül Özkan Hamburg'da dünyaya gelmiş.

Liseden sonra Hukuk Fakültesi'ni bitirmiş.

Avukat olmuş.

1990'lı yılların sonlarına doğru Alman Telekom'da görev almış.

Sonra da T-Mobile'de müşteri hizmetleri bölümü başkanlığını üstlenmiş.

Bir süre de lojistik işletmesi TNT Post Almanya'nın Hamburg bölge temsilciliğini yapmış.

2014 yılından beri Deutsche Bank'ın bir yan kuruluşu olan DB Kredi Servisi Genel Müdürü olarak görev yapan Aygül Özkan, 2004 yılında Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi'ne (CDU) üye olmuş.

2008 yılındaki seçimlerde de Hamburg Eyalet Parlamentosu'na milletvekili olarak girmiş.

Aynı yıl CDU Hamburg Teşkilatı Genel Başkan Yardımcısı seçilmiş.

Aygül Özkan, sonrasında Almanya'nın Cumhurbaşkanı olan dönemin Aşağı Saksonya Eyalet Başbakanı Christian Wulff tarafından 2010 yılında Aşağı Saksonya Eyaleti Sosyal, Kadınlar, Aile ve Uyum Bakanlığı'na getirildi.

Hem Türk hem de göçmen kökenli ilk Bakan.

İlk Türk kökenli Bakan Kalpten kabullenildim



CDU iktidarı kaybedince 2013 yılında görevi bırakmak zorunda kaldı.

Aynı yıl yapılan Eyalet Parlamentosu seçimlerinde direkt adaydı, ama kazanamadı.

Listeden de giremedi.

Başbakanlık koltuğundan olan David McAllister'in Avrupa Parlamentosu seçimlerini kazanması üzerine Aygül Özkan yedek listeden Eyalet Parlamentosu'na girdi.

Ancak birkaç ay sonra gönüllü olarak koltuğundan feragat etti.

Aygül Özkan'la  Hannover'de, Hamburg'da ve Berlin'de zaman zaman yollarımız kesişti.

Uzun uzun sohbet ettik, söyleşi de yaptık.

Bakanlık döneminde göçmen kökenli çocukların küçük yaştan itibaren yuvaya gönderilmeleri ve iyi derecede Almanca öğrenmeleri için yoğun angajman gösterdi.

Başta Türk kökenliler olmak üzere göçmen kökenli ailelerle toplantılar yapıp, onlara bıkıp usanmadan eğitimin önemini anlattı.

İlk Türk kökenli Bakan Kalpten kabullenildim


Almanya'ya Türk işgücü göçünün 50'inci yılında yaptığımız bir sohbette de eğitimin öneminin altını çizmişti. Bu konuyla ilgili olarak "Anlaşması'nın imzalandığı 1961 yılından, işgücü alımının durdurulduğu 1973 yılına kadar yaklaşık 650 bin Türk kadın ve erkek Almanya'ya geldi.

Bunlardan biri de, 1963 yılında Ankara'dan yola çıkan babamdı. Babam gibi 'Misafir işçi' denilen bu insanların çoğunun hayali birkaç yıl çalışıp geri dönmekti. Ama onların çoğu dönüş hayallerinden vazgeçip Almanya'da sürekli kalmaya ve burada kendilerine bir gelecek kurmaya karar verdi.

Bu nedenle Almanya'ya Türk göçünün tarihi, bir bakıma benim aile tarihim sayılıyor.
İşgücü Anlaşması'nın imzalanışının 50. yıldönümünü kutladığımız şu günlerde, Almanya'da yaşayan göçmen kökenli insanların, günlük yaşamın doğal bir parçası olduklarını görebiliriz.

Ancak bu sevindirici tespit, sorunların mevcudiyetini de unutturmamalı. Politika 90'lı yıllara kadar, göçmenlerin uyumundan ziyade memleketlerine geri dönmelerini teşvik etmeye odaklanmıştı. Annem ve babama 'misafir işçi' olarak istek geldiğinde, dil öğrenme konusunda bir baskı yoktu. Bugün ise dil bilmek, ön şart. O dönemlerde yetişkinler için dil ve uyum kursları olsaydı, bugün çok daha iyi bir durumda olurduk. Dil, uyumun anahtarıdır. Çocukların mümkün olduğu kadar erken yaşta Almancayı öğrenmeleri ve eğitim sisteminde yer almaları gerekiyor.

Göçmen kökenli ailelere de, yuvaların ve anaokulların çocuklar için ne kadar cazip olduğunu göstermeliyiz. Ben de Almancayı yuvada öğrendim. Göçmen gençlerin 'kayıp bir nesil' olmalarını önlemek için, eğitimlerine büyük önem vermeliyiz. Çocuk ve gençlerimize destek olmalıyız, çünkü onlara ihtiyacımız var. Hele hele her geçen gün yaşlanan bir toplum, göçmen çocuk ve gençlerin potansiyel ve yeteneklerini heba edemez. Demografik nedenlerden dolayı belirli branş ve sektörler için  göçe ihtiyacımız olacak“ demişti.

İlk Türk kökenli Bakan Kalpten kabullenildim



İki göçmen kökenli

Bundan birkaç yıl önce dönemin hem Alman hem de İngiliz vatandaşı olan İskoç kökenli Aşağı Saksonya Eyalet Başbakanı David McAllister'in Hannover'deki makamında Aygül Özkan'la birlikte bir söyleşi yapmıştık.

Berlin doğumlu McAllister ile Hamburg doğumlu Aygül Özkan'a „Berlinli bir Eyalet Başbakan'ı, Hamburglu bir Bakan. Aşağı Saksonya'da kendinizi nasıl hissediyorsunuz?“ diye sormuştum.

McAllister " Berlin'de doğdum ama orada büyümedim. Çocukluğumun büyük bölümünü Aşağı Saksonya'da geçirdim. Ama Aygül Özkan örneğinde olduğu gibi  Aşağı Saksonyalılar,  dünyaya açık ve ayakları yere basan insanlar. Aygül, Aşağı Saksonya'da çok çabuk kabullenildi, insanlar onu kalplerine yerleştirdi. Onun için en büyük zorluk Türk kökenli olması değildi, tam tersine Hamburglu olmasıydı. Hamburg'la Aşağı Saksonya geleneksel olarak rakiptirler. Aygül Özkan eyalet çapında isim yaptı. Türk kamuoyu onu çok iyi tanıyor“ demişti.
Aygül Özkan da "Başka bir eyaletten gelirseniz tabii ki kolay değil. İnsanlar şimdiye kadar neler yaptığınıza bakıyor. Ancak insanlar beni kalpten kabullendi. Sürekli yollardayım. Eyalette Bakan olarak görev almaya başladıktan sonra aldığım mesafeyle dünyayı 4 kez dolaştım. Aşağı Saksonya'nın ne kadar büyük olduğunu da görüyoruz. Hannover'de veya başka bir yerde yolda yürürken insanların gerçekten kalpten kabul ettiklerini görüyorum. Genç, yaşlı  ya da göçmen olsun fark etmiyor. İlk göreve başladığım dönemde kadınlar beni kucaklayıp ağladılar“ yanıtını vermişti.

“Her ikinizin de alışılmış Alman isimleri yok. Küçükken ya da gençken arkadaşlarınız tarafından nasıl karşılandınız? İsimleriniz sizin için bir dezavantaj mıydı?“ sorumu da Aygül Özkan şöyle yanıtlamıştı:

Haberin Devamı

İnsanlar merak ederek soruyor. Dışlamadan dolayı değil. Ancak bazı sorularla muhatap olduğunuz zaman zaten diyalog kuruyorsunuz. Ben bunu fırsat olarak görüyorum. Ancak bazen ismimdeki “ö” ve” ü”  harflerinden dolayı  zorluk yaşadım. Örneğin okul gezisiyle İspanya'ya gittiğimizde. Orada “ü” ve “ö”yü söyleyemediklerini gördüm. O zaman 'ailem neden bana basit bir isim koymadı' diye kendi kendime soruyordum. Ben de oğluma telaffuzu kolay bir isim koydum.

"Siz aynı zamanda uyum Bakanısınız. Eyaletinde uyum ne aşamada?  Ayrıca, 'Neukölln her yerde' (göçmen kökenlilerin uyumsuzluğunu içeren bir kitap adı)  sözcüğünü duyduğunuz zaman ne düşünüyorsunuz? soruma da „Eğitimde, katılımda oldukça ilerdeyiz. Ayağı Saksonya'da sorunları çok pragmatik çözüyoruz.  İnsanlar kendilerini rahat hissediyor. Erken dönemde dil destek yuva eğitimine bayılıyorlar. Gerçekten eğitimde çok ilerdeyiz. O zamanki tartışmaları çok iyi hatırlıyorum. Muhalefet partileri bunu zorunlu dil eğitimiyle zorla Almanlaştırmak olarak eleştirmişlerdi. Bunun zorla Almanlaştırmayla ilgisi yoktu. Bu insanlar için gerekliydi. Realschule'yi bitirenler veya liseyi bitirenlerin sayısı arttı. Haupschule'ye gidenlerin sayısı azaldı. Trend doğru yolda. Herkesin bir meslek eğitimi yapma şansı var.  Buna rağmen okulu bitirmeden terk edenlerin arasında göçmenlerin oranı yüksek, ama bir azalma oldu. Buna daha fazla ağırlık vermeliyiz.

Sarrazin'in kitabından sonra 'Neukölln her yerde' kitabıyla SPD kanadından yine böyle bir şey gelmesine çok kızdım. Göçmenlerin sırtından ve uyumdan para kazanmaktır bunun adı. Ardı ardına geldi. Bu açıklamalar bir çok belediye başkanları ve yerel düzeyde başarılı gönüllü çalışmalar yapanların yüzüne bir tokattır. Bu açıklamalar sanki onların bir şey yapmadıkları anlamına gelir.  Bu doğru değil. Yerel düzeyde yüzlerce  uyum rehberi var.. Para almadan uyum için çalışıyorlar.  Neukölln heryerde yok. Uyum için çalışan geniş bir kitle var“ yanıtını vermişti.

Almanya'ya Türk işgücü göçünün üzerinden 51 yıl geçti ve hala uyumdan bahsediyoruz. Daha bundan ne kadar söz edeceğiz?“ sorumu da şöyle yanıtlamıştı:

Benim vizyonum bu tartışmaları 10 veya 20 yıl içinde ihtiyaç duyulmaz  hale getirmek.  Bir çok kişinin söylediği gibi 'hoşgeldin kültürüne' ve daha çok kabullenme kültürüne ihtiyaç var. İnsanın nereden geldiği değil, ne yapabildiğinin geçerli olduğu bir kültüre.  İnsanlar genelde ayırmaya eğilimlidir. Göçmen kökenli insanlar genelde isminden veya etnik kökeninden dolayı dışlandıklarını hissediyor. İnsanları cesaretlendirmeliyiz. Kabullenme kültürü yaratmalıyız.  20 yıl sonra insanların nereden geldiğinin önemli olmayacağını düşünüyorum. İş piyasasında yeteri kadar iş gücü olmayacak. Bu konuda örnek olabiliriz. Göçmen kökenlilerin siyasette veya devlet kurumlarında sayısının artması gerekir. Göçmen kökenli çocuklara bu ülkede bir yere gelebileceklerini göstermeliyiz. Muhalefetin göçmenler üzerinde konuştuklarını, ancak onlarla konuşmadıklarını görüyorum.

 
 
 

BAKMADAN GEÇME!