Güncelleme Tarihi:
Takvimler Ukrayna'da savaşın patlak verdiği 24 Şubat tarihini gösteriyordu. 22 yaşındaki Sudanlı mülteci Albagir, Polonya'nın sınır bölgesindeki bir ormanda donmuş toprağa yüz üstü uzanmış, hayatta kalmaya çalışıyordu.
Polonya sınır kontrol devriyesine ait insansız hava araçları vızıldayarak başının üstünden geçiyordu. Onlara helikopterler eşlik ediyordu. Gece saatleriydi. Termometreler sıfırın altını gösteriyordu, kar her yerdeydi.
Tıp fakültesine hazırlık dersleri almakta olan Albagir ve küçük bir grup Afrikalı mülteci, gizlice Polonya'ya geçmeye çalışıyordu. Yola çıkarken yanlarına aldıkları hurmalardan geriye sadece birkaç tane kalmıştı. Albagir, "Umudumuz tükeniyordu" diye anlattı o dakikaları.
Aynı gece Odessa yakınlarındaki küçük bir kasabada yaşayan 21 yaşındaki Katya Maslova, valizini ve animasyon işleri için kullandığı bilgisayarını ailesinin arazi aracına yükledi. 8 yetişkin 5 de çocuk, dört araçlık bir konvoy halinde yollara döküldüler. Savaştan kaçmaya çalışan on binlerce Ukraynalı arasındaydı onlar da.
Katya, "O noktada nereye gittiğimizi bilmiyorduk" diye konuştu.
BİRİNE TAZE EKMEK, ÖBÜRÜNE YUMRUKLAR
Albagir ve Katya... İkisi de aynı yaşlardaydı, aynı ülkeye, aynı sebepten girmiş mültecilerdi. Ancak sonraki iki haftada yaşadıkları arasında dağlarla bile ölçülemeyecek kadar büyük farklar vardı.
Albagir yüzüne yumruk yedi, ırkçı hakaretlere maruz kaldı ve kendisini dövmekten zevk alıyor gibi görünen gaddar bir sınır muhafızının ellerinden çekmediği acı kalmadı. Katya ise "aziz" diye nitelendirdiği bir kişi sayesinde her sabah uyandığında dolu bir buzdolabıyla ve çıtır çıtır taze ekmekle güne başlıyor.
Bu iki gencin yaşadıkları arasındaki farklar, Avrupa'da yaşanan mülteci krizindeki eşitsizlikleri de net bir biçimde ortaya koyuyor. Bu gençler çok farklı iki jeopolitik meselenin kurbanları ama ikisi de aynı şeyi istiyor: Savaşın yıkımından kaçmak.
Ukrayna'daki savaş nedeniyle Avrupa onyıllardır görmediği kadar büyük bir mülteci kriziyle karşı karşıya ancak Ortadoğu ve Afrika'da da birçok çatışma fazla dikkat çekmese de devam ediyor. Kişilerin gördükleri muamele de hangi savaştan kaçtıklarına bağlı olarak büyük farklılar sergiliyor.
"NEDEN BİZ DE BU SEVGİYİ GÖREMİYORUZ?"
Katya gibi Ukraynalı mülteciler, Polonya'ya adım attıkları andan itibaren canlı piyano resitalleriyle, kaseler dolusu borscht çorbasıyla ve çoğu zaman sıcacık yataklarla karşılanıyor.
Üstelik bu sadece başlangıç. Macaristan merkezli Wizz Havayolları Ukraynalı mültecileri Avrupa'nın her yerine ücretsiz taşıyor. Almanya'da tren istasyonları ellerinde Ukrayna bayraklarıyla mültecileri karşılayan gruplarla dolup taşıyor. Birçoğu Ukrayna'yla kan bağına sahip tüm Avrupa Birliği ülkeleri, Ukraynalı mültecilerin üç yıla kadar yerleşmesine izin vermiş durumda.
Albagir bütün bunları Polonya kırsalındaki bir güvenli evde televizyonda izledi. Sınırı yasa dışı yollardan geçtiği için evden çıkamayan, hatta soyadını bile açıklamayan Albagir için ekranda gördükleri ufak bir şok etkisi yaptı. Albagir, "Neden biz de bu ilgiyi ve sevgiyi göremiyoruz? Neden? Ukraynalılar bizden daha mı iyi? Bilmiyorum. Neden?" diye konuştu.
BELARUS-POLONYA SINIRINDA TRAJEDİ DEVAM EDİYOR
Albagir bu berbat tecrübeleri yaşayan tek kişi değil ne yazık ki... Yıllardır, Akdeniz'de, Ege'de, Manş Denizi'nde bu korkunç gerçeğe şahit oluyoruz. Avrupa ülkelerinin hükümetleri, Afrika'dan ve Ortadoğu'dan gelen göçmenleri ülkelerine sokmamak için bazen orantısız güç kullanmak da dahil olmak üzere ellerinden gelen her şeyi yapıyor.
Albagir'in hayatını zorlaştıran şeylerden biri de Polonya'ya Belarus üzerinden geçmeye çalışması oldu. Rusya'nın bölgedeki müttefiki olan Belarus, geçen yıl Batı tarafından çok büyük bir mülteci krizi başlatmakla suçlandı.
Belarus, Sudan, Irak, Suriye gibi birçok çatışma bölgesinden on binlerce kişiye kapılarını açıp Polonya'ya geçişlerine izin verdi. Avrupalılar Belarus'un bu hamlesinin amacının kıtada huzursuzluk yaratmak olduğunu savunurken, Polonya sınırda mültecilere çok sert müdahalelerde bulundu.
UKRAYNALILAR "BİZİM GİBİ" MÜLTECİLER
Ukraynalılar ise Avrupa topraklarında yaşanan ve her geçen gün Avrupa'nın merkezine biraz daha yaklaşan bir çatışmanın kurbanları. Bu nedenle Avrupalılar Ukraynalılara büyük bir şefkatle yaklaşıyor. Bu da daha uzaklardaki savaşlardan gelen mültecilerde eşitsizliğe hatta ırkçılığa maruz kaldıkları hissiyatını yaratıyor.
Brüksel'de yaşayan göç analisti Camille Le Coz, "İlk defa farklı mülteci grupları arasında böyle bir muamele farkı görüyoruz" dedi ve Avrupalıların Ukraynalıları "kendisi gibi" gördüğünü vurguladı.
ODESSA'DAN ÇIKTIKLARINDA NEREYE GİDECEKLERİNİ BİLMİYORLARDI
25 Şubat günü, yani Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinin ikinci gününde, Katya ailesinin otomobilinin ön koltuğunda oturmuş hızla Moldova yollarını arşınlıyordu. Camdan dışarı baktığında insanların kendisine tezahüratlar ettiğini, el salladığını ve başparmaklarını kaldırarak onay işareti verdiğini gördü.
O anda ağlamaya başladığını belirten Katya, "Bizi ağlatanlar kötü kısımlar değil iyi kısımlar. Kendinizi bütün dünyanın sizi destekleyeceği gerçeğine hazırlamıyorsunuz" diye konuştu.
Batıya doğru yol alırlarken bir yandan da nereye gideceklerini tartışıyorlardı. Birileri Letonya birileri Gürcistan dedi. Ancak Katya'nın planı başkaydı.
Varşova'da bir üniversitede animasyon okumuştu. O yıllardaki oda arkadaşının ailesinin, Polonya kırsalında boş duran bir eve sahip bir tanıdığı vardı. Eğer planı işlerse, animasyon eğitimine devam edebilecek ve hep hayalini kurduğu üzere çizgi film sektöründe çalışabilecekti. Ailesini ikna etti, direksiyonu Polonya'ya kırdılar.
ALBAGİR DOĞDUĞUNDAN BERİ KAÇIYOR
Aynı gün Albagir halen Polonya-Belarus sınırındaki ormanda kapana kısılmış haldeydi. Aslına bakılırsa Albagir'in ömrü kaçarak geçti.
Çocukluğunda memleketi Darfur'un savaş nedeniyle uğradığı yıkıma şahit oldu ve "aklınıza gelebilecek her şeyi" gördü. Ardından tıp okumak için Sudan'ın başkenti Hartum'a kaçtı. Ama kısa süre sonra Hartum da kaosa sürüklendi.
O nedenle geçen yıl Kasım ayında, özel bir üniversitede ders almak amacıyla öğrenci vizesiyle Moskova'ya gitti. Ama Rusya'nın Ukrayna işgali başlayıp ABD'den ve Avrupa'dan yaptırımlar yağınca, Albagir kendi üniversitesinin de yaptırımlardan payını alacağı düşüncesiyle bir kez daha kaçmaya başladı.
Planı Rusya-Belarus-Polonya-Almanya rotasında ilerlemekti. Ancak söylediğine göre, Polonya'nın Belarus'tan gelen göçmenleri püskürtmek için sınırlarındaki güvenliği artırdığını bilmiyordu.
"MERHABA" DEDİLER, KUCAKLAŞTILAR VE AĞLAMAYA BAŞLADILAR
Aşağı yukarı 210 kilometre güneyde, Katya'nın da içinde bulunduğu konvoy nihayet hedefe ulaştı. Polonya kırsalının derinliklerinde bir çiftlik evinin önüne park ettiler. Bir anda kır saçları dökülmeye başlamış iri yarı bir adam çıktı evden ve "Merhaba, benim adım Janusz" dedi.
Janusz Poterek ve eşi Anna, araçlarından inenleri kucaklayınca herkes bir anda ağlamaya başladı. Ancak gözyaşları karşılamayla sınırlı değildi.
Katya ve ailesi, mutfağa adım attıklarında, ev sahiplerinin kendileri için hazırladığı üç çeşit yemeği görünce bir daha ağlamaya başladılar. Banyoya girdiklerinde, yeni diş fırçalarını, sabunları ve şampuanları görünce bir daha... Yataklarının üzerine serilmiş tertemiz çarşafları, havluları, battaniyeleri gördüklerinde bir daha...
Elma tarımıyla uğraşan Poterek, New York Times'a yaptığı açıklamada daha önce hiç mültecilere destek olmak için bir şey yapmadığını ama savaş patlak verdiğinde "kayıtsız kalamadığını" söyledi.
SIM KARTLARINI ALIP TELEFONLARINI BOZDULAR
Birkaç gece sonra, Katya ve ailesinin Poterek'lerin çocuklar için getirdikleri oyuncaklara hayranlıkla baktığı dakikalarda, Albagir ve birlikte seyahat ettiği üç erkek göz altına alınıyordu. Aslında Polonya sınırını fark edilmeden geçmeyi başarmışlardı ancak onları Almanya'ya götürmesi için anlaştıkları sürücü, aracın farlarını kapatmayı unuttuğu için polis çevirmesine takıldılar.
Albagir, Polonyalı polis memurlarının telefonlarının SIM kartlarını, taşınabilir şarj cihazlarını alıp (yardım isteyemesinler diye) telefonlarını çalışmaz hale getirmişler ardından da en çok korktukları yer olan ormana götürüp bırakmışlardı.
İKİ TARAF DA BİRBİRİNİ SUÇLUYOR
İnsan hakları örgütlerinin açıkladığı verilere göre, son aylarda Polonya sınır polisinin geri püskürtüp ormana geri gönderdiği 19 kişi, donarak can verdi. Polonyalı yetkililer ise bunun kendilerinin suçu olmadığı konusunda ısrarcı.
New York Times'a konuşan Sınır Muhafızları sözcüsü Katarzyna Zdanowicz, "Sorun Belaruslular. Bu insanları buraya yönlendiriyorlar" diye konuştu.
Ancak insan hakları savunucuları Polonyalı muhafızların da aynı şekilde suçlu olduğunu belirtiyor. Polonya hükümet sözcüsü ise mültecilere yönelik muameleyle ilgili soruları yanıtlamayı reddetti.,
"YUMRUKLARI, TEKMELEDİ, YERLERDE SÜRÜKLEDİ"
Albagir, Polonyalı muhafızların kendilerine "Gidin! Gidin! diye bağırdığını, silah doğrulttuğunu ve ormanın izole bir kısmındaki dikenli tellere doğru ittirdiğini anlattı. Hatta adamlardan birini tellere doğru o kadar sert ittirmişlerdi ki eli kesilmişti.
Birkaç saat aç susuz halde nereye gittiklerini bilmeden ilerleyen grup, sınırın Belarus tarafındaki kontrol noktasına ulaştı. Muhafızlara "Ne olur içeri girmemize izin verin" diye yalvardılar ancak Belarusluların planı başkaydı.
Albagir ve beraberindekileri ite kaka buz gibi bir garaja soktular. İri yarı bir Belaruslu asker bir yandan ırkçı hakaretler sarf ediyor bir yandan da öfkeyle önüne gelene rasgele vuruyordu.
Albagir, "Bizi yumrukladı, tekmeledi, yerlerde sürükledi, sopalarla dövdü" diye anlattı yaşadıklarını. (Albagir, yanlarında bir de açık tenli bir Iraklı Kürt olduğunu, askerin bir tek ona vurmadığını söyledi.)
Ardından aynı asker onları yakınlardaki bir ormana götürüp, "Polonya'ya gidin. Geri gelirseniz sizi öldürürüz" diyerek serbest bıraktı.
İnsan hakları örgütlerinin bildirdiğine göre, on binlerce mülteci Polonya ve Belarus sınırındaki bu arafta sıkışıp kalmış durumda. Ne Polonya'ya ne Belarus'a girebiliyor ne de kendi memleketlerine geri dönebiliyorlar.
NİHAYET ONLAR DA İYİ BİRİNE DENK GELDİ
5 Mart günü Albagir ve beraberindekiler, Polonya sınırını bir hafta içinde ikinci kez geçti. Fazlasıyla güçsüz bir haldeydiler ve soğuktan donmak üzereydiler. Kendilerine "Başınız belaya girerse…" koşuluyla verilen bir numarayı aradılar. Telefonu açan Polonyalı aktivist onları bulundukları yerden alıp gizlice evine götürdü ve dışarı çıkmamaları için uyardı. Albagir ve arkadaşları da nihayet nazik birileriyle karşılaşmışlardı.
Albagir şu an tüm mültecilere cömert davranmasıyla ün kazanmış olan Almanya'ya iltica başvurusu yapmayı ve burada okuluna devam etmeyi planlıyor. Arapça, İngilizce ve biraz Rusça konuşuyor, altın çerçeveli gözlükleri ve şekilli bir sakalı var. Doktor olmayı ve yaşadıklarını anlatacağı bir kitap yazmayı hayal ediyor. Albagir hâlâ, nispeten refah içindeki ülkelerde yaşayan eğitimli insanların, muhtaç durumda olan başka insanlara bu şekilde muamele ediyor olduğuna inanamıyor.
"IRKÇILIKTAN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİL"
Yola birlikte çıktığı kişilerden biri olan Şeyh, İngilizce konuşamıyor. Ama telefonunun çeviri fonksiyonu sayesinde derdini anlatabiliyor.
Şeyh, New York Times'ın röportajı sırasında söylemek istediklerini metin halinde girdiğinde, telefonun robotik sesi şöyle dedi: "Bütün Avrupa, her insan için haklar olduğunu söylüyor ama biz bunu görmedik."
Albagir de "Maruz kaldığınız muamelenin arkasında yatan faktörlerden birinin ırkçılık olduğunu düşünüyor musun?" sorusuna hiç tereddüt etmeden şu yanıtı verdi: "Evet, hem de çok. Irkçılıktan başka bir şey değil."
"ONLAR İÇİN NE PİŞİREBİLİRİM?"
Katya'nın ailesinin gördüğü muamele ise gittikçe iyileşiyor. Janusz Poterek, Katya'nın erkek ve kız kardeşini ilkokula yazdırdı. Çünkü Polonya hükümeti Ukraynalı mültecilere ücretsiz eğitim ve sağlık hizmeti sunuyor.
Katya, hasta olduğu için göründüğü doktorun kendisinden ücret almayı reddettiğini belirterek, "Bütün ülke Ukraynalılar için kuralları biraz esnetiyor gibi" dedi.
Peki Maslova ailesini bu kadar iyi ağırlayan Poterek ailesi aynı şeyi Afrikalı veya Ortadoğulu mülteciler için de yapar mıydı? Anna Poterek bu soruya, "Evet, ama fırsatımız olmadı" dedi. Fakat Ukraynalılara ev sahipliği yapmayı "daha kolay" bulduğunu çünkü kültürlerinin ortak olduğunu da söylemeden geçmedi. Arap ülkelerinden ve Afrika'dan gelen mültecileri kasteden Anna, "Ne pişirebilirim ki ben onlar için?" diye konuştu.
10 Mart günü, Janusz Poterek, bir arkadaşıyla "Katya'ya bir çevirmenlik işi ayarlayabilir miyiz? diye konuşurken, Albagir ve beraberindekiler Varşova'daki bir güvenli evin kapısından içeri adım atıyordu. Gruptakilere bir kez daha dışarı çıkmamaları söylendi.
The New York Times'da yayımlanan "Two Refugees, Both on Poland’s Border. But Worlds Apart." başlıklı haberden derlenmiştir.