Güncelleme Tarihi:
İnsan Hakları İzleme Örgütü'nden yapılan açıklamada, "Türkiye tarihindeki en büyük maden faciasıyla ilgili olarak bugün başlayan yargı sürecinin, mağdurların adalet taleplerinin karşılanmasına yönelik önemli bir ilk adım olduğu, ancak faciayla ilgili olarak hesap verebilirlik ilkesinin tam anlamıyla işleyebilmesi için, devletin, işçilerin yaşam haklarının korunamamasında sahip olduğu sorumluluğun da soruşturulması gerektiği" belirtildi.
Açılan ceza davasında, 13 Mayıs 2014 tarihinde, Soma Holding'in Eynez kömür madeninde çıkan ve 301 madencinin karbonmonoksit zehirlenmesinden ölümü ve en az 162 madencinin de yaralanması ile sonuçlanan yangın nedeniyle, Soma Komür İşletmeleri'nin Yönetim Kurulu Başkanı ve 44 şirket müdürü, çalışanı ve mühendisi yargılanacak. İnsan Hakları İzleme Örgütü faciadan kurtulan çok sayıda madencinin yanı sıra, faciada ölenlerin yakınlarıyla da görüştü; görüşülen bu kişilerin birçoğu madendeki iş güvenliği sorunlarının ve çalışma koşullarının devlet tarafından etkili bir şekilde denetlenmediğini ifade etti ve konuyla ilgili kaygılarını dile getirdi.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Türkiye kıdemli araştırmacısı Emma Sinclair-Webb, "Maden şirketinin çalışanlarının yargılandığı Soma davası, mağdurlara adalet taleplerinin hiç değilse bir ölçüde karşılanması için bir fırsat veriyor; ancak işçilerin yaşamlarını koruma görevlerini ihmal eden devlet görevlilerinin sorumluluğunun üzerine eğilmiyor," diyor ve devam ediyor: "Türkiye önlenebilir maden kazaları ile ilgili feci sicilini tersine çevirmek istiyorsa, Soma faciasında devletin rolü de soruşturulmalı ve düzeltilmelidir."
Maden faciası ile ilgili yürütülen ceza soruşturmasında, tehlikeli çalışma koşullarının varlığını ve altyapı yetersizliğini gösteren oldukça güçlü kanıtlar ortaya çıktı. Savcılar şirket yetkililerinin tehlikeli gaz (grizu) seviyeleri ve madende ısının yükselmesiyle ilgili olarak var olan açık tehlike sinyallerinden haberdar edilmiş olmalarına karşın, bu uyarıları görmezden geldiklerine ilişkin bulgulara ulaştılar. Bunların tümü ölümlerde pay sahibi olan unsurlardandı.
Somalı madenciler ve faciada ölen madencilerin yakınları, İnsan Hakları İzleme Örgütü'ne, faciadan önceki yıllarda Soma Eynez madenindeki çalışma koşullarını da anlattılar. Anlatılarından, etkisiz denetim, sağlık ve güvenlik standartlarının uygulanmaması ve altyapı, teçhizat ve malzemelerin, madende çalışan yüksek madenci sayısı için yetersizliği gibi sorunların sistematik bir hal aldığı anlaşılıyor. Görüşmelerde maden şirketinin iş güvenliğinden feragat etmek pahasına da olsa kömür üretimini artırmaya önem verdiği de sık sık dile getirildi.
“BU BİR KATLİAM”
Oğlu faciada ölmüş emekli bir madenci, "Başbakan faciaya kader dedi, ona bakarsanız işin fıtratında varmış bu, ama bizi böyle kandıramazlar" şeklinde konuştu ve şunları ilave etti: "Bu bir katliam. Önlenebilirdi. Ve şimdi devlet de kendini korumaya çalışıyor."
Akhisar Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davada sanıklar "olası kasıtla adam öldürmek", "bilinçli taksirle adam öldürmek" ve "taksirle adam öldürmek" gibi suçlarla yargılanıyorlar. Sanıklar arasında şirket müdürleri, üst düzey teknik personel ve şirketin başkanı da yer alıyor. Sanıklardan sekizi tutuklu yargılanıyor.
Soma Eynez davasındaki savcılar facia hakkında ayrıntılı bir bilirkişi raporu hazırlattılar ve şirket yöneticilerine karşı açılan davanın temelini de bu rapor oluşturuyor. Bilirkişi raporunda devlete bağlı denetçiler ve denetim yetkisini haiz devlet kurumları da, denetim görevlerini birçok defa ihmal ettikleri gerekçesiyle, faciadan sorumlu tutuluyorlar. Ancak Çalışma ve Sosyal Güvenlik ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanları, devlet görevlilerine karşı ceza davası açılmasına izin vermedi. Bakanlara soruşturmayı engelleme olanağını, devlet görevlileri hakkında, görevlerinin ifası sırasında işlenen suçlar nedeniyle savcılık soruşturma açılmasını idarenin iznine tabi kılan tartışmalı bir yasa veriyor.
"RAHATSIZ EDİCİ"
Sinclair-Webb, "Hükümetin, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yargılanmasına dair eski bir kanunu kullanarak, devlet görevlilerine karşı ceza soruşturması açılmasını engelleyebilmesi çok rahatsız edici" diyor ve ekliyor: "Geçmişte, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de, bu kanunun devlet görevlilerinin cezasız kalmasında pay sahibi olduğuna ilişkin kaygılarını dile getirmiş ve Türkiye'ye bu kanunu yürürlükten kaldırması yönünde güçlü bir tavsiyede bulunmuştu."
Soma faciası Türkiye'nin madencilik ve diğer yüksek riskli sektörlerdeki sert ve kanunsuz çalışma koşullarını tüm çıplaklığıyla açığa çıkardı. 18 Ağustos 2014'te Ermenek'de yaşanan bir maden kazasında da 18 işçi yaşamını yitirdi ve inşaatlarda da sık sık işçi ölümleri görülüyor. Eurostat ve Türkiye Sosyal Güvenlik Kurumunun ulaşılabilen en son 2011 istatistikleri birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye'de iş kazaları sonucu ölümler yüz bin işçide 15.4 oranında görülürken, bu oran AB ülkelerinde yüz binde 2.6. Türkiye'deki bu işçi ölümlerinin önemli bir kısmını da maden kazaları oluşturuyor.
Türkiye'de sağlık ve güvenlikle ilgi standartları belirleyen ve hükümetin bakanlarına ve devlet kurumlarına düzenli denetim ve gözetim sorumluluğu yükleyen yasalar var. Ancak İnsan Hakları İzleme Örgütü, Soma faciasının, işçileri koruyan yasa ve standartların, şok edici bir şekilde uygulanmadığı gerçeğini açığa çıkardığını belirtiyor.
Sinclair-Webb, "Madencilik ve diğer yüksek riskli işler söz konusu olduğunda, hükümetin iş yerinde sağlık ve güvenliği sağlama yükümlülüğü, bir yaşam hakkı meselesidir... Dolayısıyla hükümetin, Soma faciasında sorumluluğu bulunan devlet görevlilerini soruşturarak onlardan hesap sorma yükümlülüğünü yerine getirmesi özellikle önemlidir; yeni mevzuat çıkartmak yetmez" diyor.
AİLELERLE GÖRÜŞTÜLER
İnsan Hakları İzleme Örgütü Soma ve yakınındaki Kınık'ta mülakatlar yaptı. Bu kapsamda 13 Mayıs faciasında ölen dört madencinin aileleriyle, dokuz Soma Madeni işçisiyle, bir sendikacıyla, bir avukatla ve bir insan hakları aktivisti ile görüşüldü. Madencilerden ikisi, konuştukları için bir daha iş bulamayabilecekleri endişesiyle, isimlerinin baş harfleriyle dahi anılmak istemediler. Diğerleri ise sadece isimlerinin baş harfleri ile anılıyorlar.
Ölen madencilerin akrabaları adalet arayışlarını ve evlatlarını, kardeşlerini, kocalarını kaybetmiş oldukları gerçeği ile başa çıkmanın güçlüklerini anlattılar. Farklı siyasal görüşlere sahiptiler ancak facia ilişkin analizleri birbirleriyle uyumluydu ve bilirkişi raporundaki bulgularla da örtüşüyordu.
Facia'ya ve kurtarma çalışmalarına ilişkin anlatılarda sık sık dile getirilen bir husus, madenin ve maden yönetiminin üretimin artırılmasına, işçilerin sağlık ve güvenliğinin sağlanmasına kıyasla öncelik vermesi ve denetim ve gözetim yükümlülüğü olan yetkililerin de bu durumun farkında oldukları ancak görmezden geldikleriydi.
Görüşülen kişiler tehlikeli durumları tahdit edebilecek önlemlerin noksanlığından, güvenlik standartlarının uygulanmadığından ve madencilere eğitim verilmediğinden bahsettiler. Hepsinden önemlisi de etkili bir denetimin bulunmadığını belirttiler ki etkili bir denetim olsa, maden şirketi tehlikeli çalışma koşullarını düzeltmek ve işçilerin sağlığını ve güvenliğini korumaya ilişkin yasal yükümlülüklerini yerine getirmek zorunda kalabilirdi.
HÂLÂ ATLATAMADILAR
Görüşülen birçok kişi, ayrıca, Türkiye'deki maden operasyonlarının başka yönlerini de eleştirdiler (taşeron sistemi, vs) ve Türkiye Maden İşçileri Sendikası'nın Eynez madeninde haklarını korumadığını belirttiler. Her iki sorun da bu araştırmanın kapsamı dışındadır.
Facia'nın üzerinden neredeyse bir yıla yakın bir zaman geçmiş olsa da Soma ve Kınık'da görüşülenlerin tümü umutsuz ve depresif duygular dile getirdiler, çoğu uykusuzluk çektiğinden bahsetti ve yaşama karşı ilgisiz olduğunu söyledi.