Güncelleme Tarihi:
İNGİLTERE Başbakanı Gordon Brown, bilgisayar oyunları ve internet sitelerinin çocuklara verebileceği olası zararları incelemek üzere geçen yıl televizyon psikoloğu Tanya Byron’u görevlendirmişti. Byron, birçok bakanlığın da destek verdiği altı aylık araştırmasını raporlaştırarak geçen baharda hükümete sundu.
Raporun, İngiltere’de gelecek yasama döneminde hayata geçirilmesine kesin gözüyle bakılan önerilerine göre, bilgisayar oyunlarına, tıpkı filmlerde olduğu gibi yaş sınırlaması getirilecek; cinsellik veya şiddet içeren hiçbir oyun (yâni oyunların yüzde 90’ı) çocuklara satılamayacak; ailelere, çocukların yatak odalarında bilgisayar ve oyun konsolu bulundurmamaları salık verilecek.
Özellikle ilk iki uygulamanın, eninde sonunda doğrudan sansüre neden olacağı veya en azından oyun üretecilerinin kendilerini ciddi anlamda sansürlemesiyle sonuçlanacağı kesin. Nitekim mevcut yasalarla bile, Carmageddon ve Manhunt 2 gibi oyunların İngiltere’de toptan yasaklanması mümkün olmuştu.
Manhunt 2’ye konan yasak daha sonra kaldırıldı ama, örneğin “Resistance: Fall of Man”a gösterilen sert tepkiler, tüm oyun üreticilerinin kafasına işledi bir kere. Anglikan Kilisesi’nin, Playstation 3’ün en çok satan oyunlarından birine karşı kopardığı tepki fırtınası, katedral gibi dini mekanlarda -sanal bile olsa- kan dökülemeyeceğini herkesin belleğine kazıdı. Üstelik konu itibariyle dinle hiçbir ilgisi olmayan bir oyun vesilesiyle oldu bu!
***
Hem Türk oyun üreticileri, hem Türk oyun pazarı büyürken, bilgisayar oyunlarının da devlet denetimine girmesine neden olabilecek bu tür kısıtlamaların bir gün Ada’dan bizim ülkemize sıçrayacağından endişe etmeli miyiz?
Youtube sansürcüsü ülkemizin, fikri eserlere yönelik yasakçılığa çok da tepki göstermeyen, hatta çoğu kez bunu onaylayan geniş bir kitleye evsahipliği yaptığını düşünürsek, hazin cevap ortadadır. Orijinal oyun pazarının yeterince büyüdüğü gün, Türkiye de kendi sansür sistemini, İngiltere’den bile katı bir biçimde kurabilir.
Bilgisayar oyunlarının sıkı biçimde denetlenmesi önerisi, “çocukların inanç ve değer sistemlerindeki gelişime zarar vererek onları şiddete karşı duyarsızlaştığı” iddiasıyla meşrulaştırılmaktadır.
Kulağa son derece mâkul, duyarlı ve sorumlu gelen bu iddia, İngiltere’deki son rapor dahil olmak üzere hiçbir metinde bilimsel araştırma sonuçlarıyla desteklenmiyor; hatta bu iddianın temelsiz olduğuna dair deneysel bulgular da var.
Öyleyse, devletin bilgisayar oyunlarını denetleme ihtiyacının âniden artmış olmasının sebebi, çocukları korumak olmayabilir. Siyasi irâde, belki de, bilgisayar oyunları sektörünün giderek büyümesi ve oyunların kültürler üstündeki nüfuzunun giderek artması nedeniyle, söylemsel etkisini dayatacak yeni bir iletişim kanalının başıboş kaldığını fark ederek harekete geçmiştir.
Kaldı ki, eninde sonunda sansüre varan denetim sistemi, trajikomik bir biçimde işlemeye mahkumdur. Sensible Software’in 1993’te piyasaya sürdüğü Cannon Fodder’ı, bilgisayar oyunlarını yıllardır takip eden okurlarımız hatırlayacaktır. Oyuna yönelik tepkiler, İngiltere’de Birinci Dünya Savaşı gazilerini simgeleyen gelincik çiçeğini kapağında kullanmasıyla başlamış, Alman hükümeti ise “savaşı yücelttiğine” hükmedilen bu oyunun küçüklere satışını yasaklamıştı.
Oysa bu unutulmaz oyun, “Savaş hiç bu kadar eğlenceli olmamıştı” şeklindeki alaycı sloganı ve çizgi filmsel şiddeti ile aslında basbayağı savaşı hicvediyordu. İsimleriyle tanıdığınız askerleriniz ölüp yemyeşil tepeleri beyaz mezarlarıyla doldurdukça, savaşın acısını, gülünç grafiklere sahip bu oyunda yaşamayı hiç beklemeyeceğiniz bir ağırlıkla tecrübe ediyordunuz: Ama Alman devleti kararını bir kez vermişti.
***
Sadece Cannon Fodder gibi içerikleriyle değil, biçimleriyle de birer sanat eseri olarak görülebilecek, Grim Fandango’dan Max Payne’e dek uzanan kaliteli oyun yelpazesinin, yüzyılımızın belki de en önde gelen sanat platformunda yaratıldığını söyleyemez miyiz?
Portal gibi modern zaman şaheserlerini bir kenara bırakıyorum ama, Pacman’in veya Mario Bros’un, yirminci yüzyıl popüler kültür ve sanat tarihinde bıraktığı kayda değer izleri de mi es geçeceğiz?
Bağımsız insan zihninin ürünü olduğu müddetçe bu tür eserlerden korkmamak gerekir. Asıl korkulması gereken, bilgisayar oyunlarını sansür edebilme gücünün yanında, yeri geldiğinde kamuoyunun bilinçaltına nüfuz etmek amacıyla onları sinsice kullanmaktan da çekinmeyen dünya devletleridir.
Siyasal propaganda bir yana, ABD Savunma Bakanlığı’nın ürettirdiği “America’s Army” adlı savaş oyununda, tüm hareketlerinizin sizin haberiniz olmadan Pentagon’a yollandığını ve eğer zihinsel yetenekleriniz ile refleksleriniz iyiyse ABD ordusundan “gerçek” bir davet alabildiğinizi hatırlatalım...
Son söz: Çocukları koruma içgüdüsüyle gelişen samimi bir toplumsal tepkinin, zararları bilimsel olarak kanıtlanmış bilgisayar oyunlarının mâkul bir şekilde denetlenmesini sağlamasına evet...
Fakat hoyrat bir siyasal iktidarın, sanatı –hem de hiç anlamadan- ceberrutça sansür etmesine, ister İstanbul meydanlarında olsun, ister San Andreas caddelerinde; sonuna kadar hayır!