Güncelleme Tarihi:
Birçok girişimci gibi bana da başarılı bir kariyer yapmanın sırları sık sık sorulur. Onlara verdiğim tavsiye şudur: İster Silikon Vadisi'nde yeni uygulamalar keşfediyor olun, ya da New York'un dışındaki Unadilla Vadisi'nde yoğurt yapıyor olun, başarı için birçok ortak içerik maddesi vardır.
Ama her şey fırsatla başlar. Bunlar; güvenli bir ev, istikrarlı bir toplum ve güvenli bir çevre ile sağlanabilecek eğitim görme, çalışma ya da bir şeyler inşa etme fırsatları olabilir. Ben Türkiye'nin doğusundaki Kürt topluluğu içinde büyüyen bir çocuk olarak da, Amerikan rüyasından ilham alan genç bir adam olarak ABD'ye geldiğimde de bu fırsatların tümünden faydalandım.
Ne yazık ki benim yetiştiği bölgedeki çok sayıda insan asla benim sahip olduğum fırsatlara erişemeyecek.
Chobani'yi kurduğumdan beri geçen 10 yıl içinde, Ortadoğu'da dramatik değişiklikler oldu. Çatışmaların sardığı Irak ve Suriye'de, milyonlarca insan evlerinden kaçmak zorunda kalarak, komşu ülkelerde mülteci konumuna düştü.
YÜZLERİ TANIDIK GELİYOR AMA…
Kobani gibi kasabalardan gelen haberleri izlediğimde, mültecilerin gözlerindeki derin ve kalıcı ümitsizliği görüyorum. Yüzleri tanıdık geliyor. Tıpkı teyzelerim, amcalarım ve çocukluk arkadaşlarım gibiler. Ama gözlerindeki korku çok farklı görünüyor. Onlarla aynı bölgede büyümüş olmama rağmen; ailenle evinden kaçmak zorunda kalmanın, büyükannenin bu yolculuk sırasında hayatta kalıp kalamayacağını ya da kızının evini tekrar görüp göremeyeceğini bilmemenin nasıl bir şey olduğunu hayal edemiyorum.
Geçmişte dünya, gerekeni yapıp benzer krizlere müdahale etmişti. 1940 ve 1950'li yıllarda, savaş halindeki Avrupa'dan mülteciler dünyanın dört bir yanındaki onlarca ülke tarafından alınmıştı. Benzer şekilde, 1970'lerde Vietnam, Kamboçya ve Doğu Afrika'daki çatışmaların kurbanları ve 1990'larda Balkanlardakiler; çok uzaklardaki ülkelerde kendilerini sıcak şekilde karşılayan yeni evler buldular.
Tüm bunları göz önünde bulundurduğumda, uluslararası toplumun kucaklayıcı kollarının, yaşanan bu son kriz karşısında bu kadar güçsüz ve ruhsuz kaldığını anlayamıyorum.
Geçen hafta İsviçre'nin Cenevre kentinde düzenlenen yardım konferansında, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en büyük mülteci kriziyle karşılaşmamıza rağmen diğer ülkeler 2*15'te Suriye'den sadece 38 bin mülteci daha alma sözü verdi. Dünya genelinde şu an 50 milyondan fazla insan mülteci konumunda ya da evlerini terk etmiş durumda. Bu insanların hayatlarının fırsatları; savaş, zulüm ya da doğal afetler nedeniyle çalındı.
TÜRKİYE BUNU TEK BAŞINA YAPARKEN…
Peki önceki kuşakların yücel gönüllü yaklaşımları nerede? Kalplerimiz taş mı kesti? Türkiye tek başına sadece üç gün içinde, uluslararası toplumun tüm bir yıl içinde ağırlamayı kabul ettiğinden fazla insana kapılarını açtı. Lübnan ve Ürdün de aynı şekilde muazzam sayıda insanı aldı. Bu ülkeler ile fevkalade işler yapan Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği ve Uluslararası Kurtarma Komitesi'nin güvenlik arayışı içinde yurt dışına kaçan insanların temel ihtiyaçlarının sağlanması için çaresizce mali desteğe ihtiyacı var.
Dünyanın en zengin başkentlerinin bazılarına uçakla sadece birkaç saat uzaklıktaki bir yerde böyle bir acı nasıl yaşanabilir? Bu kadar insan bolluk içinde bir hayatın tadını nasıl çıkarıyor olabilir? Artık dünyamız birbirine daha bağlı olmasına rağmen, yaşanan kötü şeylerden nasıl bu kadar bihaber görünebilir?
Cömertlik bireyler olarak bizden başlıyor. Ancak bu vahim durumda ortaya çıkan ihtiyaçlar, kişisel bağışçılarca karşılanmak için çok büyük. Dünya genelindeki hükümetlerin, kendilerine yapılan harekete geçme çağrılarına yanıt vermeleri gerekir. Tıpkı geçmişte yaptıkları gibi.
Aklımdaki bu harekete geçme ihtiyacının yarattığı baskıyla, Birleşmiş Milletler'in mülteci kampları için acil kış malzemeleri alma çabalarının güçlü bir destekçisi oldum. Ben ayrıca bu krizde uzun vadeli çözümleri ileri taşımaya yardım edecek yeni kampanya girişimlerini de destekliyorum. Umut edilen, bu çabaların dünya çapındaki karar vericilerin, en çok yardıma ihtiyacı olanların seslerini duymalarına yardım etmesi.
10 BAKANA ÇAĞRIDA BULUNACAĞIM
Bu hafta, kilit öneme sahip 10 ülkenin dışişleri bakanlarına yazarak, onları liderliklerini göstermeye ve geçmişteki sözlerini tutmaya çağıracağım. Bu kriz devam ettikçe, ben de bu kampanyayı sürdüreceğim. Ve dünya genelindeki girişimcileri, yani bir şeyleri harekete geçirme becerilerini hali hazırda göstermiş olan erkek ve kadınları da bu adaletsizlik konusunda devreye girip baskı yapmaları için teşvik edeceğim.
Milyonlarca mülteci böyle bir şeyin sadece hayalini kurabilirken, bizlerin ailelerimizle tatil planları yaptığım şu günlerde, liderlerimizi harekete geçirmek için sesimizi yüklsetmenin vakti geldi.
İnsan vicdanı bunu gerektirir. Gözümüzü başka insanların acılarından farklı yöne çevirmeyi değil, adım atmayı gerektirir. Kollarımızı açmayı... Sesimizi yükseltmeyi ve liderlerimizi uyandırmayı... Ve tek bir insanlık ailesinin parçası olan bu çocuklarımıza, kardeşlerimize akrşı görevimizi yerine getirmeyi gerektirir.
Kendi hayatlarımızın fırsatlarına sahip olma şansıyla takdis edilen bireyler olarak, bizler de onlara fırsat sağlamalı ve ümitlerini yeniden yeşertmeliyiz.