Güncelleme Tarihi:
GÖRMEZ, Diyanet İşleri Başkanlığında Alman gazetecilerin de bulunduğu yabancı basın mensuplarıyla bir araya geldiği toplantıda, soruları yanıtladı. Bir gazetecinin, “Almanya’daki 4 din görevlisinin Türkiye’ye geri çağrıldığı ve aramaların onlar çağrıldıktan sonra gerçekleştiğini” ileri sürerek, detayların paylaşılmasını istemesi üzerine Görmez, herhangi bir din görevlisinin basında iddia edildiği gibi casusluk denilebilecek herhangi bir eylem içerisinde olmadığını söyledi. Olay sonrası iki ülke arasındaki ilişkilerin zedelenmemesi için yanlış anlaşılmaya müsait olabilecek yetki aşımında bulunan 6 din görevlisinin Türkiye’deki asli görevlerine iade edildiğini ifade eden Görmez, bunu suç işlendiği için yapmadıklarının altını çizdi. Böyle bir suç işlense başka şekilde davranacaklarını belirten Görmez, şöyle dedi:
'SİYASİ TARTIŞMALARI ALEVLENDİRMEK İÇİN'
“Seçim atmosferinde iki ülkenin ilişkileri zedelenmesin, İslam, din, DİTİB, Diyanet bu polemiklere malzeme yapılmasın diye, sadece özveride bulunmak için şeklen yetki aşımında bulunduğunu kabul ettiğimiz 6 arkadaşımızı Türkiye’deki görevlerine iade ettik. Buna rağmen, Türkiye’ye döndükleri halde Anayasayı Koruma Dairesi, ‘Burada herhangi bir tecessüs hareketi, casusluk hareketi yoktur’ dediği halde, Türkiye’ye dönen din görevlilerinin evlerine baskın yapılmasını sadece medyadaki polemiklerin etkisiyle siyasi tartışmaları alevlendirmek için yapılmış bir hareket olarak değerlendiriyoruz.”
'VATANDAŞLARIMIZI KORUMAK VAZİFEMİZ'
15 Temmuz sonrası Diyanetin, DİTİB’e Almanya’daki FETÖ üyelerinin belirlenmesine yönelik bir talimat verip vermediğinin sorulması üzerine Görmez, “Biz DİTİB’e talimat veremeyiz. DİTİB, Alman kanunlarına göre kurulmuş, kendi tüzel kişiliği olan bir müessesedir. Genel Kurulunun Başkanının, Diyanet İşleri Başkanlığı olması, Diyanet’in DİTİB’e talimat vereceği anlamına gelmez” dedi.
DİTİB’in kendine özgü kurulları bulunduğunu ve Diyanet ile ilişkisinin dini, manevi, ilmi çerçevede olduğunu dile getiren Görmez, bu bağın doğrudan organik olmadığının altını çizdi. Diyanet İşleri Başkanlığının yurt dışında müşavir ve ataşeleri bulunduğunu belirten Mehmet Görmez, şu ifadeleri kullandı:
“Bizim gönderdiğimiz yazı, DİTİB’e gönderdiğimiz bir yazı değildir. Bizim gönderdiğimiz yazı, büyükelçiliklerde bulunan Diyanet İşleri Başkanlığını temsil eden, yahut başkonsolosluklarda bulunan müşavir ve ataşeleridir. Elbette biz dünyadaki bütün müşavir ve ataşelerimize, hizmet götürdüğümüz vatandaşlarımızı DEAŞ gibi terör örgütlerinin anlayışından korumak ve muhafaza etmekle mükellef olduğumuz gibi, 40 yıldır dünyanın her tarafında din görüntüsü altında dini istismar ederek milletimize ve de bütün insanlığa zarar veren bir hareketten de vatandaşlarımızı korumanın ve muhafaza etmenin vazifemiz olduğunu açıkça ifade etmek istedim.”
'YAZI, BİR TERÖR ÖRGÜTÜYLE İLGİLİ'
Bir basın mensubunun yazıda “FETÖ üyelerinin belirlenmesinin istendiğini” öne sürerek, buna ilişkin değerlendirmesini sorması üzerine Görmez, Türkiye’ye geri çağrılan din görevlilerinin evlerine baskın düzenlendiğini ve bilgisayarlarına el konulduğunu belirtti. Bu kişilerin Türkiye’ye dönmesine rağmen evlerine baskın yapılmasının siyasi ve medyatik unsurlar barındırdığını dile getiren Görmez, şunları kaydetti:
“Büyükelçiliklere gönderdiğimiz yazı, bir terör örgütüyle ilgilidir, şahıslarla ilgili değildir. Yani bizim Batılı dostlarımıza, Avrupalı dostlarımıza anlatmakta zorlandığımız husus budur. Bir terör örgütü düşünün ki, din görüntüsü altında devlete sızıyor ve bu devletin, bu ülkenin Meclisine, Cumhurbaşkanlığı makamına uçaklarla saldırıyor, 245 insanı şehit ediyor, 2 bini aşkın insanı yaralıyor. Dolayısıyla bu örgütün de yanlışlıklarından kendi vatandaşlarımızı korumayı kendi görevimiz olarak kabul ediyoruz.
Geçen Almanya’dan gelen basın mensuplarına da ifade ettim, o yazıda ‘FETÖ’ kelimesi yerine ‘DEAŞ’ olsaydı, bugün bu basın toplantısını yapacak mıydık? Almanya’da bir tek haber konusu olarak gündeme gelecek miydi? Herkesin kendisine bu soruyu sormasını istiyorum. Sayın Merkel’in açıklamasında kullandığı bir ifade var, Alman kamuoyunu Türkiye Devleti’yle empati yapmaya davet etti, dedi ki ‘Empati yapalım, bizim ordumuzun bizim Meclisimize tanklarla, toplarla, uçaklarla saldırdığını düşünelim, biz ne yaparız?’ Dolayısıyla şahısların hayatıyla ilgili bir yazı değildir, şahısların özelleriyle ilgili bir yazı değildir, bir terör örgütü ile ilgilidir ve terör örgütünden oradaki vatandaşlarımızı korumakla ilgilidir. Onların gönderdiği yazılar içerisinden şahıslarla ilgili olarak bilgi verenler de iyi niyet göstergesi olarak derhal asli görevlerine çağrılmışlardır. Bütün bunlar yapıldığı halde bu kampanyanın devam etmesi kabul edilemez.”
'BAŞBAKAN YILDIRIM’I BİLGİLENDİRDİM'
Sadece Almanya değil, diğer bazı ülkelerde de benzer sorunlar yaşandığının belirtilmesi ve onlara ilişkin son gelişmelerin sorulması üzerine Mehmet Görmez, Türkiye-Almanya ve Diyanet-DİTİB ilişkisinin aynı zamanda Avrupa’nın diğer ülkelerini de olumlu ve olumsuz etkilediğine işaret etti. Görmez, Hollanda ve Avusturya’da da bazı sorunlar yaşandığını, ancak bunların konuşulduğunu söyledi.
Durumun Almanya ve Türkiye ilişkilerini nasıl etkileyeceği konusunda Görmez, Başbakan Binali Yıldırım’ın cumartesi günü Almanya Başbakanı Angela Merkel ile görüşeceğini, konu hakkında Başbakan Yıldırım’a detaylı bilgilendirme yaptığını kaydetti. Almanya’da kadim devlet aklının bu 40 yıllık kazanımları heba etmeyeceğine inandığını bildiren Görmez, şu açıklamalarda bulundu:
“Bütün bu yaşadıklarımızın, seçim süreçlerinde özellikle yeni çıkan bazı hareketlerin İslamofobik söylemler üzerinden oy kazanmaya başlamasının meydana getirdiği geçici bir süreç olduğunu düşünüyorum. Bütün bu tartışmalar bittiğinde, herkesin akılla ve hikmetle düşünmeye başladığında bu modelin, DİTİB modelinin, Diyanet ve DİTİB ilişkisinin hem Almanya’nın hem Avrupa’nın lehine olduğu konusunda herkesin bir ortak kanaate sahip olduğunu ve olacağını düşünüyorum. Yani bütün bu yaşadıklarımızın geçici olduğuna inanmak istiyorum demiyorum, inanıyorum.”