Güncelleme Tarihi:
Şehrin önde gelen aktörleriyle Abdullah Öcalan’ın iki dilde okunan mesajının boyutlarını ve muhtemel sonuçlarını konuşurken haber televizyonlarının ekranları ‘son dakika’ bantlarıyla şenleniyor. İsrail Başbakanı Netenyahu’nun ülkesini ziyaret eden ABD Başkanı Obama’nın hakemliğinde dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ı arayarak yaklaşık 3 yıldır beklenen Mavi Marmara özrünü nihayet dilediğini öğreniyoruz. Türkiye’nin iki önemli politik fay hattında esen bahar rüzgarları eşliğinde Diyarbakır’dan İstanbul’a havalanıyoruz. Uçak indiğinde cep telefonuma düşen mesaj, Davos’taki meşhur one-minute krizi koptuğundan beri defalarca yenilediğim röportaj teklifine İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’in sonunda ‘evet’ dediğini müjdeliyor. Politik kariyerine ülkesinin skalasına göre ‘şahin’ olarak başlasa da uzun süredir barış yanlısı tutumuyla ‘güvercin’ kampının bilge kralı ilan edilen Peres’leTürkiye basınından son görüşen gazeteci olduğum yolculuk böyle başlıyor.
Daveti aldıktan yaklaşık 28 saat sonra kendimi Kudüs’teki Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda CNNTurkiçin de kaydedeceğimiz röportaja hazırlanırken buluyorum. Aynı esnada 3 gün önce Peres’in Obama onuruna verdiği akşam yemeğinin düzenlendiği salonda o günden kalan dekorlar sökülüyor. Cumhurbaşkanlığının kadrolu makyözü 90 yaşındaki Peres’i yayına hazırlıyor. Makyöz Peres’in ama ücretini biz ödüyoruz!
Pazar sabahı saat 9 sularında karşıma oturan adam günü çoktan yarılamış, hayatın anlamına çözmüş tonda konuşmaya başlıyor. Sesi tok ama müşfik, cümleleri kısa ama vurgulu. Jest ve mimiklerindeki dinamizme hayret ediyorum, en fazla 70’lerinin sonlarında görünüyor. Erdoğan’la Davos’ta yaşadığı gerilimi, İsrailli komandoların en üst düzeyde aldıkları emirle öldürdüğü 9 Türk vatandaşının ilişkilerde bıraktığı yarığı ve benzer pek çok gerilimli soruyu arka arkaya sıralıyorum. ‘Genç kadın lütfen karamsar olmayınız. Ben yaşlı bir adamım. Geleceğin mutlaka geçmişin bir uzantısı olmak zorunda olmadığını biliyorum, daha ziyade geçmişin iyileşmesidir. Çoğumuz düşünmek yerine hatırlamayı tercih eder. Bense hatırlamak yerine düşünmeyi tercih ediyorum’ diye yanıtlıyor beni. Siyaset böyle bir şey; savunma bakanlığı yaptığı yıllarda İsrail’i nükleer silahlanmaya kadar götüren savunma sanayiinin taşlarını döşeyen adam hayatının son yıllarında içinden barıştan başka bir kelime geçmeyen cümleler kuruyor. Röportajın sonunda yürüyerek sarayın bahçesine çıkıyoruz. Peres, Obama’nın saatler önce Beyaz saray’ın bahçesinden getirerek buraya diktiği manolya ağacının önünde poz vermek istiyor benimle.
Türkiye’nin İsrail ile diplomasi tarihi açısından kritik özür kavşağından 3 yıl sonra 3 Temmuz 2016’da tekrar karşısında buluyorum kendimi. Bu kez barış cümleleri kurması için daha gerçekçi sebepler var. Zira Ankara ve Tel-Aviv’in 6 yıldır müzakere ettiği iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmesine dair anlaşma 4 gün önce imzalanmış. Peres artık cumhurbaşkanı değil ama İsrail’in karmaşık siyasi tablosunda hala sözünün bir ağırlığı olan az sayıdaki isimden biri.
Yafo’daki Peres Barış Enstitüsü’ndeki genç ekibi güvenliğe verdiğim pasaporttan doğum günüm olduğunu fark edip Peres’i bilgilendirmiş. Karşılaşır karşılaşmaz önce doğum günümü kutluyor sonra da ‘Artık bir yavrun varmış, senin de bugünden çok geleceğe bakman için daha iyi sebep olur mu’ diye takılıyor. Üç yıl önceki röportaj sırasında geçmişi yorumlatmak için ne taklalar attığımı unutmamış! Hafızası sağlam ama refleksleri epey zayıflamış. Röportajı fotoğraflayan Sebati Karakurt sık sık kravatını düzeltmek, dik durmasını sağlamak için yumuşak jestlerle destek atıyor. Sadece 3 yıl içinde 70’lerden 90’lı yaşlara ışınlanmış diye düşünmeden edemiyorum. Ne kadar daha yaşayacağını kestirmek zor elbette ama kendi adıma son görüşüm olduğunu biliyorum.
Günahlarının da son derece farkında hayatının son yıllarını acıları, katliamları hatırlamadan yaşamaya çalışan ruhu Ortadoğulu ama zihni Batılı bir siyasetçi duygusu bırakıyor bu ikinci röportaj bende. Sıcak haber çıkmıyor bu buluşmadan. Zaten artık aktif siyasetin içinde ve karar alıcılar içinde değil artık. İki ülkeyi tekrar bir araya getiren anlaşmayı yorumladığı sözleriyle siyasi kariyerinin finalini özetliyor: “Ben teslim olan kimse görmüyorum. Benim gördüğüm, kazanan iki taraf. Kazanan İsrail ve Türkiye halklarıdır. Bunun adı teslimiyet değil kazanımdır. Yapılması gereken zaten buydu. Barış için tavizler de verirsiniz gerektiğinde. Bunda yanlış bir şey yok. Tavizler verilerek ulaşılan bir barış, uzlaşmaz bir dünyaya yeğdir.”
Dün ölüm haberini aldığımda fark ediyorum Twitter’daki resmi sayfasında takip edilen tek kişi benim! Paylaştığı son fotoğraf ise gençlerin fenomen platformu snapchat’ten bir fotoğrafı. İsrail devletinin kurucu jenerasyonun son temsilcilerinden Peres, zamanın ruhunu ıskalamamaya çalışarak veda ediyor.