Güncelleme Tarihi:
Öncelikle her ülke kendi içinde gruplaşıyor. Herkes kendini sosyal olmaya hazırlamış. Göz göze geldiğiniz biriyle hemen, “hangi ülkeyi temsil ediyorsun, ne okuyorsun, ismin ne, yaşın kaç” sohbeti başlıyor. Birbirimizin isimlerini telafuz etmeye çalışıyoruz… Kahvaltıdan sonra açılış konferanslarının yapılacağı Simon Fraser Üniversitesi’ne gidiyoruz. Açılış konuşmasını Kanada Devlet Başkanı Danica Wong yapıyor.
Danica, British Colombia Üniversitesi’nde doktora öğrencisi… Bu zirveden dünya sorunlarına çözüm getirmek amacıyla beklentilerin yüksek olduğunu söylüyor. Program sonunda imzalanacak olan ortak bildirinin G20 ülkelerinin hükümetlerine ve Birleşmiş Milletler’e (BM) sunulacağını belirtiyor. Umutlu olduğuna değinen sıcak bir konuşma yapıyor…
EGEMENLİK ORADA BİTER
İkinci konuşmacı British Colombia Üniversitesi Rektör Yardımcısı, eski Kanadalı politikacı Stephen Owen. Devlet bakanlığı yapmış. Son olarak 2002 kabinesinde hükümette görev almış. Kanada’nın Kyoto’yu imzalamasında önemli rol üstlenmiş.
Üç ana başlık sunuyor bize. Yoksulluk, iklim değişikliği ve doğal afetler konularını teker teker açıyor. Çevre konusunda yatırım yapmanın zor olduğunu, halkın hükümet bütçelerinin çevreye harcanmasını istemediğini belirtiyor. Diğer yandan ortak bütçelerin yüzde 80’inin BMGK bünyesindeki silah harcamalarına ayrıldığının absürdlüğünü vurguluyor.
En çarpıcı yeri ise egemenlik sorunu… Çok net bir şekilde şunu söylüyor; “Bir devlet vatandaşına işkence yapıyorsa ya da adil davranmıyorsa o devlete üst düzeyde bir uluslararası güç tarafından müdahale edilmelidir. Egemenlik kavramı o noktada bitmelidir.” Bu da AB, BM gibi yapıların batı tarafından ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Doğal afetler konusunda, Kathrina kasırgası, Asya’daki Tsunami ve Haiti depremlerini örnek gösteriyor ve bu afetlerden en çok yoksul kesimin zarar gördüğünün altını çiziyor. İklim değişikliği, çevre kirliliği, doğal afetler, yoksulluk konularının bağlantılı olduğuna değiniyor. Yoksul ülkelerdeki salgın hastalıkların vahametinden yola çıkarak bu konuların kökten dincilik, 11 Eylül, terörizm konularından daha önemli olduğunu söylüyor. 11 Eylül’de ölen insanların sayısının (iklim değişikliği, yoksulluk, doğal afetler bu şekilde giderse) olası bir salgın hastalıkla ölebilecek olan insanların yanında devede kulak kalacağını belirtiyor. Bu konuların zirvede yer bulmasını temenni ediyor ve yeni yaklaşımlar gerektiğini vurguluyor.
İŞTE TÜRK DELEGASYONU
Hiç olmazsa yarı yarıya kız-erkek oranını tutturabilseydik diyorum hep. Delegasyonumuzdaki tek hanımefendi İrem Soydan Çevre Bakanı olarak aramızda… Grubumuzu “askerlik şubesi” görüntüsünden kurtardığı için bizde yeri çok özel. İstanbul’da özel bir firmada danışman olarak çalışıyor. Önümüzdeki sene iş hayatına ara verip Göteborg’da yüksek lisans eğitimi almayı planlıyor. Diğer çevre bakanları tarafından oldukça sevildi, sıcakkanlı, konuşkan bir Türk kızı İrem…
Barış Ersunat, başarılı bir Siyaset Bilimi öğrencisi… Politikayla çok ilgili, Uluslar arası İlişkiler konusuna özel bir merakı var. Türkiye’yi Kalkınma Bakanı olarak temsil ediyor. Organizasyonda ona çok iş düşüyor çünkü tüm bu sorunlar tek bir nokta üzerine odaklanıyor; “Kalkınma”. O da okul bittikten sonra yüksek lisans yapmayı planlıyor.
VANCOUVER KONSOLOSU ve G20 EKİBİNİN ŞAŞKINLIĞI
G20 komite üyeleri ilk günkü konferanslardan sonra her ülkenin üyelerini konsolosluklarına götürdü. Ben de üç bakan arkadaşımla Vancouver’daki Peter’ın arabasına bindim. Ülkeye ayak bastığımızdan itibaren yaşamın her alanında yoğun bir şekilde hissedilen kurallar bir kez daha kendini gösterdi. Peter, arabanın arkasında oturan üç bakan arkadaşıma emniyet kemerlerini bağlamaları gerektiğini söyledi. Dikkat! Arabanın arkasında oturmak için bile…
Yapacak bir şey yok… Burası Kanada… Peter’ın navigasyon cihazına konsolosluğun adresini yazıyorum ve yola koyuluyoruz. 20 dakika sonra Vancouver Türk Fahri Konsolosu Mehmet Sezginalp’ın yanındayız. Taş çatlasa 20 m2’lik bir ofisin içinde buluyorum fahri konsolosumu. Kilometrelerce uzakta bir Türk bayrağını görmenin heyecanı sarıyor hepimizi… Yanımızda G-20 komitesinden bir üye olduğu için İngilizce konuşmamız gerekiyormuş. Hiç oralı olmuyorum; “Mehmet Abi” diye bağırıyorum, birbirimize sarılıp konuşmaya başlıyoruz.
Bir ara Çevre Bakanı'mız İrem acaba “İngilizce konuşsak mı” diyor… Biraz İngilizce devam ediyoruz sonra tekrar Türkçe… Bizden bir gün önce Mehmet Bey, TBMM’den DTP’den Hasip Kaplan, Kutbettin Arzu, AK Parti ve CHP’den bir çok isim 15 kişilik bir maden komisyonunu ağırlamış. Komisyon Kanada’daki madencilik operasyonları inceleyip ülkemizde uygulamak için gelmiş.
Vekiller ve Sezginalp yemeklerde “domuz eti” konusunda çok eğlenmişler.”Onda domuz var mı, bunda domuz var mı” şeklinde menüdeki her yemek soruluyormuş. Sezginalp, bizi de bir gün sonraki öğle yemeğinde vekillerle bir araya getirmek istiyor ama maalesef bizim G20 programımızda hiç boşluk yok. Nefes aldırmıyorlar.
Vancouver’da halen fahri konsolosluk var çünkü Türk nüfusu çok fazla değil. “2000-3000 Türk’ün yaşadığını tahmin ediyoruz” diyor Sezginalp. Gitme vakti geliyor, resim çekilip sarılıyoruz birbirimize… Sezginalp’in gözleri doluyor hafiften… Türk gençlerinin buralara kadar gelip ülkelerini temsil etmeleri duygulandırıyor onu…
Önümüzdeki günlerde akşam yemeklerimizden birine davet ediyorum kendisini… Bizi oraya götüren G20 üyesi bu samimiyet gösterisini hayretler içinde izliyor… Kanada’da böyle sarılmak, el teması, bu denli bir samimiyet pek yok. Akşam üzeri G20 Genel Sekreteri Sachi geliyor yanıma… Biraz lafladıktan sonra konuyu konsolosluk ziyaretine getiriyor… Komite üyeleri kendi aralarında konuştuklarını ve ziyaretimizin onlara çok ilginç geldiğini söylüyor. “Gelir tabi” diyorum içimden…
BİR TÜRK, ENDONEZYALI, İNGİLİZ VE AVUSTRALYALI BARDA BİR ARAYA GELİNCE
Burası Denver Street’te bir İrlanda barı. Masa konusunda barda otururken dahi protokol var. Nasıl Türk Orduevlerinde subayların, generallerin masaları ayrı ayrıysa burada da devlet başkanlarının,ekonomi, kalkınma ve çevre bakanlarının masaları ayrı ayrı. Tabii bu durum açık açık dile getirilmese de bir rahatsızlık yaratıyor.
Resimde benim yanımda oturan Endonezya’nın Devlet Başkanı. Avustralya’da siyaset bilimi okuyor. Ülkesinin umut bağladığı genç beyinlerinden biri. Kendi dışında tek Müslüman ben olduğum için azami bir yakınlık gösteriyor. Kesinlikle alkol içmiyor, içene de karışmıyor. Yani din kardeşliği olgusunun etkisini kaybetmediği gerçeği, 2010 yılında, okyanusun ötesinde yoğun bir şekilde karşıma çıkıyor.
Masada tam karşımda oturan kişi İngiltere’nin Devlet Başkanı… Essex Üniversitesi’nde yüksek lisans yapıyor ve Öğrenci Birliği Başkanı. Keskin bir İngiliz aksanı hemen dikkat çekiyor. İletişimi kolay, matrak biri… İngiltere’deki seçim sonuçlarını, İstanbul’daki son durumu, festivalleri, İbiza’yı, bir çok konuyu konuşuyoruz.
Onun yanındaki Avustralya Devlet Başkanı… Vancouver’a gelirken aktarmalar sırasında bavulunu kaybetmiş. Vancouver’dan yapmak zorunda kaldığı alışverişleri anlatıyor.