Chauvel, uluslararası haber fotoğrafı yarışması Istanbul Photo Awards'ın jürisinde görev yapmak üzere geldiği İstanbul'da, AA muhabirinin sorularını cevapladı.
Meslek hayatına başladığı 1967'den bu yana dünyadaki hemen hemen bütün çatışma ve kriz bölgelerinde görev yaptığını belirten Chauvel, "Uzun bir listem var. İsrail'in 6 Gün Savaşı, Vietnam, Kamboçya, İrlanda, Mozambik, Angola, Lübnan, İran devrimi, El Salvador, Nikaragura, Guatemala, Peru, Kolombiya, Çeçenistan, Afganistan, Irak, Libya… Bir tür iş güvencem var. Çatışmalar hiç bitmiyor. Keşke bitseydi" diye konuştu.
Acı çeken kadınları, çocukları, savaşın ortasında kalmış sivilleri görmenin kendisini her zaman etkilediğini anlatan Chauvel, "Mesleğin zorluğu ise doğru hikâyeyi, doğru şekilde anlatmakta. Yoksa fiziksel olarak her şeye alışıyorsunuz. Formunuz yerindeyse yeterli" görüşünü dile getirdi.
Fotoğraf çekmenin, haber vermenin dünyada işlerin düzelmesine katkı sağlayacağına inanınca her zorluğa tahammül edilebildiğini anlatan Chauvel, "Soğuk, sıcak, tehlike... Bunlar sorun değil. Eğer görevinize gerçekten inanırsanız, bütün bunların üstüne çıkarsınız. İnanmayanlar acı çeker. Ben, mesleğimizin insanlar için önemli olduğuna inanıyorum" dedi.
SURİYE İÇİN TANIKLAR KONUŞACAK
Savaş bölgelerinde görev yapan gazetecilerin "tanıklık" işlevinin altını çizen Chauvel, örnek olarak anlattığı Suriye'de durumun çok karışık olduğunu, orada hala hiç bir şeyi umursamayan bir diktatörün bulunduğunu ve bir gün halkına yaptıkları için hesap vereceğini söyledi.
Bunun kısmen de habercilerin, fotoğrafçıların, kameramanların sayesinde olacağını ifade eden Chauvel, "Bir gün uluslararası bir mahkemeye çıkacak ve orada ona bütün o fotoğrafları gösterecekler, tanıklar konuşacak" değerlendirmesini yaptı.
Chauvel, "Cep telefonlarıyla bir şeylerin fotoğrafını, görüntüsünü çekmek için ellerini havaya kaldıran Suriyelileri, Iraklıları gördüğümde, bu insanların boğulmakta olduğunu ve beni yardıma çağırdığını düşünüyorum. Oraya gidiyorum ve onların başladığı işi tamamlıyorum" diye konuştu.
"Çatışma bölgesinde ne yaptığınızı iyi bilmeniz lazım" ifadesini kullanan Chauvel, çünkü buluşulan insanların, sivil veya savaşçı olsun, zor zamanlar geçirdiğini anlattı.
Fransız
savaş muhabiri Patrick Chauvel, "Eğer sizi kabul ediyorlarsa bu, yeteneğinize ihtiyaç duymalarındandır. Hem fiziksel hem profesyonel olarak en iyi formunuzda olmanız zorunludur. Sizin, hikâyelerini dünyaya anlatacağınıza inanırlar ve eğer siz bu işte iyi değilseniz, onlara ihanet ediyorsunuz demektir" ifadelerini kullandı.
AYNANIN ÖBÜR TARAFISavaş bölgelerinde uzun süre kalan gazetecilerin bazen hayatta kalma ümitlerini yitirebildiğini anlatan Chauvel, buna benzer bir durumu Çeçenistan'ın başkenti Grozni'deki Rus kuşatması sırasında kendisinin de yaşadığını söyledi.
Chauvel, yaşadıklarını "Kent kuşatılmıştı ve her gün binlerce bomba düşüyordu. Bombaları saymak, birbirinden ayırt etmek bile imkânsızdı. Bunun, son işim olduğunu, hayatta kalamayacağımı düşündüm. Kafamda bitirdim konuyu, 'Tamam, bu kadarmış' dedim. Ama ilginçtir bunu dediğiniz anda hayatta kalma reflekslerinin tümünü kaybediyorsunuz. Artık umursamıyorsunuz. Ölmeden önce en iyi fotoğrafı çekmek istiyorsunuz. O zaman fotoğraflarınız gerçekten güçlü olmaya başlıyor" sözleriyle dile getirdi.
Gazetelerin bu psikolojik durumu fotoğraflara bakarak anlayabildiğini belirten Chauvel, "Fotoğraflara bakarlar ve fotoğrafçının aynanın öbür tarafına geçtiğini görürler. O zaman da onu geri çağırırlar. Çünkü korkusunu kaybetmiştir. Bu da tehlikelidir" dedi.
ÇOCUKLARIMI DA GÖTÜRDÜM ÇÜNKÜ...
Mesleğini "tarihe tanıklık" olarak tanımlayan Chauvel, şöyle devam etti:
"Berlin Duvarı yıkıldığında Miami'deydim ve Orta Amerika'ya savaşmak için gidenleri haberleştiriyordum. Duvarın yıkılma haberini aldığımda Newsweek dergisini aradım ve oraya gitmek istediğimi söyledim. Bana 'Patrick, yapma şimdi. Miami'desin ve binlerce fotoğrafçı şu an zaten Almanya'da. Kimse sana yol parası vermez bu iş için' dediler. Ben de kendi biletimi kendim aldım, hatta çocuklarımı da götürdüm. Çünkü onların da cereyan eden tarihi görmelerini, hissetmelerini istedim, sadece kitaplarda okumalarını değil. Bu bir yaşama biçimi ve tutkudur."
İNSANLAR ŞIMARTILMIŞSavaş bölgeleri dışında yaşayan çoğu insanın aslında ne kadar şanslı olduğunun farkında olmayabildiğini anlatan Chauvel, şunları söyledi:
"Park yeri için kavga ediyorlar, birbirlerine hakaret ediyorlar. Onlara bakıp 'Ne yapıyorsunuz böyle? Cennette yaşıyorsunuz' diyorum. Bazen eve geldiğimde lambanın anahtarını 20 defa açıp kapadığım oluyor. Mucize gibi geliyor bana elektriğimin olması. Musluğumu açınca suyun gelmesi… İnsanlar bunu sabah akşam yapsalar ne kadar şanslı olduklarını anlarlar. Bazı görevlerde elektriksiz, susuz üç ay geçirdiğim oldu. İnsanlar şımartılmış durumda, ne kadar şanslı olduklarını anlamıyorlar."
Savaşın kapıya kadar gelmesi istenmiyorsa, dünyada cereyan eden savaşları yakından takip etmenin önemine işaret eden Chauvel, böylece "tehlike sinyallerinin" görebileceğini söyledi.
Chauvel, "Ocak ayında Paris'te yaşadığımız bir tehlike sinyaliydi. Bizler, varoşlardaki insanları görmeli ve sorunlarını anlamalıydık. Onları daha önce niçin umursamadık, onlara el uzatmadık? Bunları yapmış olsak, o olaylar gerçekleşmezdi" diye konuştu.
ET KOKUSU KÖTÜ HATIRALARI CANLANDIRIYORFransız savaş muhabiri Patrick Chauvel, insanın doğal durumunun barış değil savaş olduğunu vurgulayarak, "Barış için çalışmanız lazım. Savaş çok kolay. Savaş başlatmak çok kolaydır, durdurmak ise çok zordur. Barışı oluşturmak için ana araçlardan birisi haberlerdir. Neler olup bittiğini bilmemiz gerekir. Suriye'de, Salvador'da ve başka yerlerde ne olduğunu bilirseniz, tehlike sinyallerini tanırsınız" görüşünü dile getirdi.
Gençlik yıllarında görev sonrası dönemlerde daha katı düşündüğünü anlatan Chauvel, sözlerini şöyle tamamladı:
"İnsanların eğlenmesine katlanamıyordum. 'İnsanlar Vietnam'da, Kamboçya'da ölüyor, sizse burada gülüyorsunuz, nedir bu kadar komik olan' diye kızıyordum. Bugünse ufak tefek sorunlar yaşıyorum sadece. Barbekü partilerine gitmiyorum mesela. Et kokusundan hoşlanmıyorum. Bende kötü hatıraları canlandırıyor. Bunun gibi küçük şeyler işte. Bütün güzel şeylerden, güzel insanlardan haz alıyorum, birlikte olmanın tadını çıkartıyorum. Çünkü bunun ne kadar değerli ve nadirattan olduğunu biliyorum."