Güncelleme Tarihi:
İngiltere'nin Leeds şehri yakınlarında küçük bir kasaba olan Pudsey'de yaşayan herkes, Patricia Hall'u tanıyordu.
Neşeli, dışa dönük, hayat dolu bir kadındı. Kapı kapı dolaşıp kozmetik ürünleri pazarlıyor, tatlı diliyle eşini dostunu parfüm ve makyaj malzemesi almaya ikna ediyordu.
Çevresinde "Pat" diye tanınan 39 yaşındaki Patricia, tanışır tanışmaz kendini sevdiren o nadir insanlardı. Samimi sıcaklığı, "Nasılsın?" deyişinden bile hissedilebiliyordu.
Kız kardeşi Christine Weatherhead, geçtiğimiz günlerde Metro.co.uk'e yaptığı açıklamada, kozmetik satıcılığının ablasına çok uygun bir iş olduğunu belirterek, "Pat ailemizin dışadönük kişisiydi. Çok neşeli ve mutlu bir insandı. Düzenli olarak görüşürdük. Çok yakındık" diye konuştu.
Pat'in bir ekmek fırınında dağıtım sorumlusu olan eşi Keith'le olan evliliği de iyi gidiyor gibi görünüyordu. İki oğullarıyla mutlu bir aileydiler.
Pat sosyalleşmek için fazla vakit bulamıyordu ama ayda mutlaka bir kez arkadaşlarıyla dans etmeye gidiyordu. Bütün gece pistten inmiyor hem eğleniyor hem de arkadaşlarını da eğlendiriyordu.
BİR GECE EVDEN ÇIKTI VE BİR DAHA KENDİSİNDEN HABER ALINAMADI
27 Ocak 1992 gecesi, Pat bir anda hiç iz bırakmadan ortadan kayboldu. 60 yaşındaki Christine, "Bu şekilde ortadan kaybolmak ablamın karakterine hiç uymuyordu. Uzaklaşmak istemiş olsa benim evime gelirdi. Her zaman ilk çaldığı kapı benimkiydi" dedi.
West Yorkshire Polisi, eşi Keith'in ihbarı üzerine Pat'in kaybolmasıyla ilgili bir soruşturma başlattı. Bu soruşturma sırasında Hall ailesinin herkesi imrendiren hayatının cilası da yavaş yavaş dökülmeye başladı.
Polislerin ilk sorgusunda çiftin ilişkisinin son yıllarda oldukça gergin olduğu ortaya çıktı. Sık sık büyük kavgalar ettiklerini söylemişti Keith ve Pat'in doğum sonrası depresyonunun özellikle sinir bozucu olduğunu belirtmişti. Hatta Pat'in doğum öncesi ve sonrası halini "Jekyll ve Hyde" olarak nitelendirmişti. Christine'e göre ise Pat ne kadar derin bir depresyonda olursa olsun intihar edecek bir insan değildi.
Komşular ise ifadelerinde çiftin kavgalarına son aylarda fiziksel şiddetin de karıştığını belirtiyordu. Hatta Pat, aralarında Christine'in de olduğu birkaç sırdaşına bu kavgalardan birinde Keith'in kendisini boğmaya çalıştığını söylemişti. Keith bu suçlamaları reddediyordu. Evliliklerinde sorunlar olduğunu kabul ediyor ancak eşine hiçbir zaman elini bile sürmediğini belirtiyordu.
Keith'in dediğine göre Pat'in kaybolduğu akşam yine kavga etmişlerdi. Bunun üzerine Keith uyumak için alt kattaki oturma odasına gitmişti. Ancak gece vakti üşüyerek uyanmış ve yeniden üst kata Pat'le birlikte uyudukları yatağa dönmüştü. Pat o sırada uyanmış, yataktan kalkıp arabasına atlamış ve gecenin karanlığında kaybolmuştu.
BİR TANIK KEITH'İN PAT'İ 3 AY ÖNCE DE BOĞMAYA ÇALIŞTIĞI SÖYLEDİ
O geceden sonra Pat'i bir daha sağ gören olmadı.
Pat'in gece vakti evi terk etmesi Keith'i en başta pek endişelendirmemişti çünkü eşinin daha önce de böyle şeyler yaptığını söylüyordu. Ancak ailesinin ve arkadaşlarının da Pat'in yerini bilmediğini idrak ettikten sonra polise kayıp ihbarında bulunmuştu Keith.
Yapılan incelemelerde ilk önce Pat'in otomobili bulundu; Pudsey'nin biraz dışında Woodhall Gölü civarında terk edilmişti. Bu durum şüpheleri daha da artırdı. Üstüne üstlük bir görgü tanığı Pat'in kaybolduğu gece erken saatlerde bir kişinin bu araçtan inip ve bagajdan bir şey çıkardığını ardından da bir çite tırmanıp diğer taraftaki tarlada gözden kaybolduğunu söylemişti. Polis bu kişinin Keith olduğundan emindi.
Olay günden güne bir kayıp vakası olmaktan çıkarken West Yorkshire polisi üzerindeki baskı da artıyordu. Pat'in canlı bulunabileceğine dair umutlar yavaş yavaş azalıyordu. Polis Keith'in Pat'i öldürüp cesedini ortadan kaldırdığına inanıyordu.
Üstelik Pat'in erkek kardeşinin eşi Jeannette Fox'un verdiği bir ifade de bu şüpheleri kuvvetlendiriyordu. Jeannette, Pat'in, Ekim 1991'de (yani ortadan kaybolmadan 3 ay önce) Keith'in kendisini boğmaya çalıştığını anlattığını söyledi polise. İfadesine göre, Jeannette, Pat'e, "İyi misin? Sorun ne?" diye sormuş ve "Çok ileri gitti. Beni boğuyordu ve durmaya niyeti yoktu. Gözü dönmüştü, korkunçtu" yanıtını almıştı.(Bu ifade daha sonra kendisine sorulduğunda Keith böyle bir olay yaşanmadığını, Pat'in Jeannette'e yalan söylediğini öne sürecekti.)
* * * * *
İki hafta geçmiş Pat'ten en ufak bir iz bulunamamıştı. Christine'in ve Pat'in ailesinin geri kalanının umutsuzluğu da gittikçe artıyordu. Christine ve iki erkek kardeşi akşamlarını Pat'in gidebileceği yerleri dolaşmakla geçiriyordu. Bir medyuma bile danışmış ve kayıp kardeşleriyle bir iletişim kurmaya çalışmışlardı. Pat'in öldüğüne inananların sayısı günden güne çoğalıyordu.
Christine, "Ablama bir zarar gelmediğini umuyordum. Soruşturmada iki hafta sona erdikten sonra erkek kardeşlerimden biri, Keith'in aptalca bir şeyler yapmış olabileceğini söyledi. Ben de 'Umarım yoktur öyle bir şey' dedim. Ama bu şekilde ortada kaybolmak benim tanıdığım Pat'e hiç uymadığı için ben de Keith'in sorumlu olabileceğinden şüphelenme noktasına geliyordum" diye konuştu.
Soruşturmanın en başından itibaren Keith'le Christine'in ilişkisi de bozulmuştu. Christine, eniştesinin Pat'e yaptığı eve dön çağrılarının samimi olmadığını hissediyordu.
Christine, "Bir akşam kardeşlerimle birlikte onu görmeye gittik. Keith'e 'Sen Pat'i boğdun mu?' diye sordum. Gözümün içine bakıp 'Bu senin fikrin' dedi. Biri beni bu şekilde suçlasa dehşete düşer ve masum olduğumda ısrar ederdim. Bence Keith asla normal bir insanın eşinin ortadan kaybolması durumunda hareket edeceği şekilde hareket etmedi" diye konuştu.
Çiftin evliliğindeki sorunlara dair deliller ortaya çıktıkça, polisin de şüpheleri arttı ve nihayet Keith gözaltına alındı.
Keith'in polis gözetiminde geçirdiği dönemde iş birliği yapma konusunda çok fazla hevesli olmaması da dikkat çekiciydi. Polislerin kendisine "göz korkutma taktikleri" uyguladığını ne sürüyordu. Yaptığı sert savunmalarla tanınan bir avukat olan Rodney Lester'la anlaşmıştı. Avukatının da yönlendirmesiyle "kendisine kötü davranılmasına tepki olarak" polisin sorularını hiçbir şekilde cevaplamama stratejisini benimsemişti.
Christine, Keith'in soruşturmaya ilişkin tavrının kendisini "öfkelendirdiğini ve kızdırdığını" belirterek "Madem saklayacak bir şeyi yoktu neden soruşturmaya taş koydu?" diye konuştu.
Diğer yandan ortada bir ceset yoktu ve Keith hakkındaki delillerin hiçbiri de elle tutulur şeyler değildi. Bütün bunların sonucunda soruşturmanın hızı günden güne azaldı. Polisin bölgede yaşanan başka olaylara odaklanması gerekiyordu.
* * * * *
Pat'in kaybolmasının üzerinden 6 ay geçti. Bu süreçte Keith oğullarına bakmak için işten de ayrılmıştı. Kendini çok yalnız hissediyor ve hayatını bir nebze olsun normale döndürmek istiyordu. Soranlara, "Belli ki Pat bana dönmeyecek" diyordu.
Bu nedenle yerel bir gazetenin "Yalnız Kalpler" köşesine mektuplar yazmaya başladı. Bir kadın arkadaşı olsun istiyordu. Özellikle Liz isimli bir kadının köşeye gönderdiği mesajlar Keith'in dikkatini çekmişti. Liz de Keith gibi iki çocukluydu ve geçmişte yaşadığı zorluklara dair açık konuşuyordu. Keith'in kanı Liz'e hemen ısınmıştı. Uzun vadeli bir ilişki hatta ikinci bir evlilik ihtimallerini düşünüyordu.
Ancak Liz aynı fikirde değildi. Keith'in adını Pat'in kaybolmasıyla ilgili haberlerden hatırlıyordu. Bu nedenle Keith'in mektubunu alır almaz polise başvurdu. Polis, Liz'in Keith'le kuracağı ilişkiyi, şüpheliden o güne kadar alamadıkları ifadeyi almak için bir fırsat olarak gördü. Keith'le buluşmaya Liz yerine bir polisi memuru gönderildi. Kadının çantasında ve aracında dinleme cihazları bulunuyordu. Keith'in sohbet esnasında Pat'in kaybolmasıyla ilgili bir şeyler söyleyebileceği umuluyordu.
Başlangıçta her şey iyi gidiyor gibiydi. Keith ve sahte Liz arasında güçlü bir bağ kurulmuştu. Sık sık buluşup sohbet ediyorlardı. Keith bir operasyonun göbeğinde olduğunu bilmediğinden soruşturma hakkında rahat rahat konuşuyordu."Beni yakalayabileceklerine, itiraf ettirebileceklerine emindiler. Ama ağzımdan bir kelime bile alamadılar" demişti sahte Liz'e.
Bu buluşmalar devam ederken polis de medyadan yardım istedi. Gazetelerde sık sık Pat'in cansız bedenine dair arayışın devam ettiğine dair haberler çıkmaya başladı. Aslında amaç konuyu sıcak tutmak ve Keith'in Liz'le Pat'in kaybolmasına ilişkin konuşmaya devam etmesini sağlamaktı.
Ancak aslında Keith içten içe polis tarafından izlendiğinin farkındaydı. Soruşturmadan sorumlu Dedektif Jim Bancroft'a bir Noel kartı göndermişti örneğin. "Sizin psikolojik savaş hamleleriniz bana vız gelir tırıs gider" demeye çalışıyordu adeta.
SON BİR ÇABAYLA KEITH'İN AĞZINDAN LAF ALMAYA ÇALIŞTILAR
Diğer yandan gizli operasyon, bir türlü umulan sonuçları vermiyordu. Pat'le ilgili konuşmalar gittikçe azalmaya başlamıştı. Onun yerine Keith, Liz'e sık sık evlilikten bahsediyordu. Yetkililer bir noktada operasyonu bitirmek zorunda olduklarının farkındaydı. Ancak son bir hamle yapıp Keith'ten bilgi almaya çalışacaklardı.
Şubat 1993'te Liz, Keith'i bir telefon kulübesinden arayıp "Bu ilişkiye devam edemeyeceğim artık" dedi ve ekledi: "Pat'in geri dönüp senin hayatına başka bir kadın girdiğini görmesini istemem." Bunun üzerine Keith, ertesi gün görüşüp ayrılığı yüz yüze konuşmak istedi.
Bir sonraki gün Liz dinleme cihazı yerleştirilmiş aracıyla Keith'i buluşma yerinden aldı ve yolda konuşmaya başladılar. Polisler bu konuşmanın ses kaydını dinlediklerinde kulaklarına inanamadılar. Bancroft'un deyişiyle, "bir şüphelinin ağzından çıkmış en iyi itiraftı" bu.
Kayıtlarda Keith Liz'e, "Öldü Pat" diyordu. "Onu boğdum ama çok kolay olmadı. Cesedini de bulamayacaklar, bir çöp fırınına atıldı" diye de ekliyordu.
Patricia Hall'un hiçbir iz bırakmadan ortadan kayboluşu geçtiğimiz günlerde yayına giren bir belgesel sayesinde bir kez daha İngiltere basınının gündemine taşındı. The Sun gazetesinin aktardığına göre, bugün 67 yaşında olan Keith, belgeselde itirafının hakiki olmadığını, Liz'i ayrılmamaya ikna etmek için yalan söylediğini iddia ediyor. Liz'e âşık olduğunu, duruşmalar sırasında polis olduğunu bildiği halde hislerinin değişmediğini belirten Keith, "Onu memnun etmek için bir şeyler uydurdum. Bunu yapmak zorundaydım. Arabadan indikten sonra geri dönüp, 'Sana yalan söylediğimi biliyorsun değil mi? Bütün bunları seni memnun etmek için uydurdum' demek geçti içimden ama yapmadım. Keşke yapsaymışım" ifadelerini kullanıyor.
Polis, bu itirafın ardından Keith'in suçlu bulunacağından emindi. Pat'in ailesi de nihayet bir parça da olsa huzura kavuşabilmeyi umuyordu. Ancak 1994 yılında görülen davada, Keith'in savunma avukatları, bu itirafın mahkemede geçerli bir delil olarak kabul edilmesini engellemek için gereken her şeyi yaptı.
Avukatlar, savunmalarını Polis ve Suç Kanıtı Yasası'na dayandırıyordu. (Bu yasa gereği, bir şüphelinin bir polis memuru tarafından sorgulanacağı durumlarda "sessiz kalma hakkı"na dair bilgilendirilmesi gerekiyor.) Savunma makamı sahte Liz ile Keith arasında geçen diyalogların sıradan bir sohbet değil bir sorgu olduğunu, ancak öncesinde Keith'in haklarının okunmamış olduğunu vurguladı.
Avukatlar, Keith'in polis tarafından kandırıldığını ve duygusal olarak manipüle edilerek itirafa zorlandığını da savunmaya ekledi. Nihayetinde yargıç bu itirafın reddine ve jüriye sunulmamasına hükmetti.
Keith mahkeme çıkışı gülerken kameralara yansımıştı
İTİRAF OLMAYINCA SAVCILIĞIN ELİ BOŞ KALDI
Yargıcın bu kararı savcılık için ağır bir darbe oldu. Çünkü bu itiraf dışında Keith'i mahkûm ettirecek doğru düzgün bir kanıt yoktu. Ses kaydının kanıtlardan çıkarılması ve cesedin bulunamamış olması savcılığın elinde sadece kolayca çürütülebilecek ikincil kanıtların kalması anlamına geliyordu.
Jüri de aynı fikirdeydi. 12 kişiden 10'u Keith'in masum olduğu yönünde oy kullandı.
Ses kayıtları mahkemeye sunulmadı ancak dava sona erdikten sonra yargıcın kararıyla kamuoyuyla paylaşıldı ve 30 yıldır sonu gelmeyen bir tartışma başladı.
Christine, Dedektif Bancroft'un kendisini evinde ziyaret edip kayıtları dinlettiği günü asla unutamayacağını belirterek, "Keith'in ağzından o kelimelerin çıktığını duymak yürekler acısı bir durumdu. Keith'in mahkeme salonundan sırıta sırıta çıktığını görünce tam anlamıyla yıkıldık. Mahkemeden sonra onunla konuşacak gücü kendimde bulamadım. Hâlâ da bulamıyorum" diye konuştu.
Ancak Keith "suçlu değil" kararından sonra sessiz kalmamaya niyetliydi. Kayıtların yayınlanması kamuoyunda ses getirmişti. Bunun üzerine Keith medyaya peş peşe röportajlar vermeye başladı. Bu röportajlardan biri bir cuma akşamı bir ulusal kanalda yayınlandı ve milyonlarca kişi tarafından izlendi. Keith o günlerde de bugün olduğu gibi masum olduğunu savunuyordu.
Christine için eniştesinin bu şekilde televizyona çıkıp ortalıkta elini kolunu sallayarak dolaşması, benmerkezci ve kendini beğenmiş bir karakteri olduğunu bir kez daha ortaya koydu.
Christine, "Hep böyle bir insandı. İlgi odağı olmayı çok seviyordu. Bugün de insanların kendi tarafında olmasını istiyor. Ama ona karşı olduğunuzu düşündüğünde sizden hoşlanmamaya başlıyor" diye konuştu.
Pat'in ortadan kaybolmasıyla ilgili soruşturma halen kapanmış değil. Christine ve ailesi bir noktada iç huzuruna kavuşmayı umuyor. Aile yeni bir soruşturma başlatılması için uzun süredir mücadele ediyor. Ancak taze bir delil bulunamadığından dosya yeniden incelemeye alınmıyor.
Christine, "Ablamdan 30 yıl boyunca haber alamadım. Öldü o. Yasaların Keith'in haklarını koruduğunu anlıyorum ama ya Pat ve benim haklarımız ne olacak? İçişleri Bakanlığı ve Adli Tıp Bürosu soruşturmaya 'hayır' dedi çünkü mahkemenin kararıyla çelişen bir sonuç çıkmasını istemiyorlar" dedi ve ekledi:
"Bir soruşturma için ve Pat'in kayıtlara cinayet kurban olarak geçmesi için savaştım. Ben açık bir hüküm istemiyorum. Pat'in hak ettiği saygıyı görmesini istiyorum. O kayıp değil. Oğullarını asla bırakmazdı. Bizim tek istediğimiz Pat'in hak ettiği şekilde adalete kavuşması."