Güncelleme Tarihi:
Günlerdir Ankara'daki Esenboğa havaalanının adının değiştirilmesini ve ‘‘İsmet İnönü’’ yapılıp yapılmamasını tartışıyoruz. Bu tartışmaları takip ederken 'Esenboğa' kelimesinin nereden geldiğinden pek kimsenin haberdar olmadığını farkettim ve kökenini anlatayım dedim: ‘‘Esenboğa’’ sözüyle esen, uçan, kaçan yahut gürleyen bir boğa kastedilmemektedir. Kelimenin başındaki ‘‘esen’’ sözünün esmekle bir alákası yoktur, aslı ‘‘isen’’dir ve 'mutlu' demektir. ‘‘Esenboğa’’ kelimesinin doğrusu 'İsen Buga'dır ve Timur'un ordusundaki generallerden birinin ismidir ve bu isim bizim için taaa 15. asırdan, 1402 Temmuz'unda perişan olduğumuz Ankara Savaşı'ndan kalma acı bir hatıradır.
Oktay Ekşi'nin ‘‘Esenboğa Havaalanı'nın adını değiştirip 'İsmet İnönü' yapalım’’ diye yazmasından sonra ‘‘Esenboğa’’ kelimesi gündeme geldi. Birkaç gün boyunca bir yandan İsmet Paşa'nın adının başkentin havaalanına yakışıp yakışmayacağı tartışılırken bir yandan da ‘‘Esenboğa’’ kelimesinin şık bir söz olup olmadığı ve yaptığı çağrışımlar konusunda demeçler verildi. Meselá İstanbul milletvekili Bülent Akarcalı, Esenboğa'nın ‘‘kızılderili isimlerini hatırlattığını’’ ve değiştirilmesine taraftar olduğunu söyledi.
‘‘Esenboğa’’ ile ilgili bu tartışmaları görünce, kelimenin nereden geldiğinden pek kimsenin haberdar olmadığını farkettim ve kökenini anlatayım dedim.
‘‘Esenboğa’’ sözüyle esen, uçan, kaçan yahut gürleyen bir boğa kastedilmemektedir. Kelimenin başındaki ‘‘esen’’ sözünün esmekle bir alákası yoktur, aslı ‘‘esen’’ değil ‘‘isen’’dir, ‘‘mutlu’’ gibisinden bir kavramdır, bugün ‘‘esen’’ hálini almış ve ‘‘esenlikle git’’, ‘‘esen kal’’ şeklinde kullanılır olmuştur.
Ve, işin çok daha önemli tarafı: ‘‘Esenboğa’’ bir şahıs adıdır, aslı ‘‘İsen Buga’’dır, ‘‘Mutlu, kutlu, güzel, iyi ve sağlıklı öküz’’ mánásına gelir ve Timur'un generallerinden birinin ismidir.
‘‘Öküz’’ kelimesinin insan ismi olmasına şaşıranlara da küçük bir açıklama yapayım: Bugün çocuklara ‘‘aslan’’ gibi bir hayvanın adını vermek nasıl olağan bir işse, eski insanlar için ‘‘öküz’’, ‘‘boğa’’ yahut ‘‘manda’’ benzeri güçlü hayvanların adlarını taşımak da böyle sıradan bir iştir.
İşte, Timur'un generali Esenboğa'nın, daha doğrusu ‘‘İsen Buga’’nın Türkiye Cumhuriyeti'nin başkentindeki havaalanına kadar uzanmasının kısa öyküsü:
İsen Buga, Asya'daki Türk imparatorluklarından biri olan Çağatay Devleti'nin hükümdarıydı. Hızır Hoca'nın torunu ve Üveys Han'ın oğluydu ve soyu Cengiz Han'a gidiyordu.
Timur'un 1380'lerde kendi imparatorluğunu kurmasından sonra onun hákimiyetini kabul eden sultanlar, hakanlar ve şahlar unvanlarını korudular ama bağımsız birer devlet başkanı olmaktan çıkıp Timur’un generalleri haline geldiler. Doğu Türkleri'nde o devirlerde ‘‘hakan’’ veya ‘‘han’’ unvanını kullanabilmek için mutlaka Cengiz Han'ın soyundan gelmek şartı vardı. Cengiz aslen Moğoldu, Timur ise Türk'tü, dolayısıyla Cengiz'le arasında hiçbir kan bağı yoktu ve bütün gücü elinde tutmasına rağmen geleneği bozmadı ve ‘‘han’’ unvanını almadı. Sadece ‘‘Emir’’ unvanını kullanmakla yetindi ve Cengiz Han'ın torunlarından olan Mahmud adındaki Türkleşmiş bir Moğol prensini sembolik olarak devletinin başına geçirdi. Mahmud Han her ne kadar ‘‘Han’’ olarak görünüyor ve fermanlara onun adı yazılıyorsa da bu sadece geleneklere uymak için yapılmış göstermelik bir işti, devlet demek Timur'un bizzat kendisi demekti ve Mahmud Han'ın asıl vazifesi Timur'un ordusunda ve onun emrinde bir general olmaktan ibaretti.
MUTLU ÖKÜZÜN FİLLERİ
İşte, İsen Buga da aynı ordunun aynı durumdaki generallerinden biriydi. Cengiz Han'ın soyundan geldiği için ‘‘Han’’ unvanını taşıma hakkı vardı ama herşeyiyle Timur'un emrindeydi ve kumandası altındaki birliklerle Timur'la beraber diyar diyar gezip savaşıyordu.
İsen Buga, Timur'la Osmanlı hükümdarı Yıldırım Bayezid arasında 1402'de Ankara'da, Çubuk taraflarında çıkan savaşta da bulundu. Bazı harp tarihçilerine göre ön saftaki hücum birliklerinin, başka görüştekilere göre ise Timur'un meşhur fil müfrezelerinin kumandanıydı. Karargáhını bugün kendi adıyla anılan yerde, daha doğrusu adının bozulmuş şekli olan ‘‘Esenboğa’’ taraflarında kurdu. Efendisinin 1402 Temmuz'unun son haftasında yapılan savaşın galibi olmasında onun büyük rolü vardı. Timur'un iki oğlunun, Miranşah'la Şahruh'un birliklerinin saldırıları karşısında sıkıntılı anlar geçirmekte olan Osmanlı ordusu İsen Buga'nın fil müfrezelerini ön hatlara sürmesi üzerine tam bir bozguna uğradı. Yıldırım Bayezid, Timur'un káğıt üzerindeki hükümdarı Mahmud Han tarafından esir alındı, neticede herkesin bildiği acı son geldi, Yıldırım birkaç ay sonra canından oldu ve Osmanlı devleti parçalanıp bir ‘‘fetret’’ devri yaşadı.
Ahi Mesut’un öyküsü
Ankara Savaşı'ndan bugünlere işte bu acı hatırayla beraber Timur'un Çubuk'ta yaptırmış olduğu bir hamamın kalıntısı, yine Çubuk Ovası'nda arada bir hálá çıkan ok başlarıyla savaş baltası parçaları ve şimdi ‘‘Esenboğa’’ halini almış olan İsen Buga'nın adı gelebildi.
Timur'un bir generalinin Ankara'daki havaalanına ismini verilmesi de hadisenin bir başka tarafı:
1950'lere yani Demokrat Parti'nin iktidar yıllarına kadar Ankara'nın havaalanı Etimesut'taydı. Etimesut sözünün aslı ‘‘Ahi Mesut’’tu, yani eski devirlerin bir sosyal teşkilátı olan ‘‘Ahilik’’in önde gelenlerinden birinin adını taşıyordu. 1930'lara hakim olan Güneş-Dil teorisiyle Eti ve Sümer modası sırasında ‘‘Ahi Mesut’’ sözü değiştirilip ‘‘Etimesut’’ yapıldı ve bazen ‘‘Etimesgut’’ şeklinde yazılıp teláffuz edildiği de oldu.
Gün geldi, Etimesut'taki küçük alan Ankara'ya yetmedi ve bir başka yerde bir yenisinin inşasına başlandı: ‘‘Esenboğa’’ denilen küçük yerleşim merkezinin bulunduğu yerde... İnşaat tamamlandı ve alana bulunduğu yerin adı verildi. Anlayacağınız, Timur'un Cengiz Han soyundan gelen kumandanı İsen Buga, Türkiye Cumhuriyeti'nin başkentinde kendiliğinden çok önemli bir yer edinmişti.
‘‘Esenboğa’’ yahut ‘‘İsen Buga’’ adının öyküsü, işte kısaca işte böyle. Ankara havaalanının adı konusunda hangi Türk generalinin isminin tercih edileceğini, Timur'un paşasının mı, yoksa İsmet Paşa'nın mı seçileceğini yakında göreceğiz. Ama benim içimden gelen ses, ismin eskisi gibi aynen kalması gerektiğini, zira İsen Buga’nın da bir Türk paşası olduğunu söylüyor.
Ankara Savaşı’nda bence Timur haklıydı
Ne yalan söyleyeyim, ben, Ankara Savaşı hakkında bizim sıradan tarih kitaplarında yazılı olanları hiçbir zaman doyurucu ve inandırıcı bulmadım. Türk tarihinin en büyük askeri dehalarından biri olarak gördüğüm Timur'un Yıldırım Bayezid'e hakaret dolu mektuplar göndermesinin, Yıldırım'ın da karşılık olarak ‘‘Behey Timur denilen kudurmuş köpek!’’ diye başlayan cevaplar yazmasının savaş sebebi olabileceğini aklım bir türlü almadı.
Bu gibi durumlarda iki tarafı da dinlemek gerekirdi ve öyle yaptım; o devirde yazılmış olan Osmanlı tarihlerinin yanısıra ‘‘öbür tarafın’’ yani Timur'un resmi tarihlerini de okudum. Ortada bir gariplik vardı: Eski tarih kitaplarında, iki hükümdar arasındaki hakarete varan sataşmaların bahsi yoktu. Sadece siyasi kavgalar anlatılıyordu ve işin daha da garip tarafı, taraflar birbirleri hakkında son derece saygılı ifadeler kullanmaktaydılar. Özellikle Timur'un tarihçileri Yıldırım Bayezid'den gayet hürmetkár bir üslupla bahsediyorlar, Hristiyan dünyasına karşı kazandığı zaferleri anlatırlarken son derece başarılı bir asker portresi çiziyorlardı. ‘‘Topal hain’’, ‘‘kudurmuş köpek’’ yahut ‘‘çolak’’ gibi ifadelerin çok sonraki asırlarda ortaya çıktığı belliydi.
Ama bütün bu kitapları elden geirdikten sonra başka bir fikre kapıldım, Ankara Savaşı gibi bir feláketle neticelenen didişmede haksız tarafın Timur değil, Yıldırım Bayezid olduğuna inanmaya başladım. Hálá tartışmalı olan Sivas kalesi katliamı bir yana, iki Türk ordusunun karşıkarşıya gelmesinde kabahat Timur'un değil, Yıldırım'ın imiş gibi görünüyordu.
Burada işin ayrıntılarını yazacak değilim ve sadece imkánınız olursa Hondmîr'in ‘‘Habibu's-Siyer’’i, Nizámüddin-i Şamî'nin ‘‘Zafernáme’’si ve hatta Devletşah'ın ‘‘Tezkîre’’si gibi gibi ‘‘öbür tarafa’’ ait eserleri okumanızı tavsiye etmekle yetineceğim. Bizde ‘‘kanlı bir canavar’’ ve ‘‘hain’’ olarak bahsi geçen Timur'un aslında hiç de öyle olmadığını görecek, hükümdarlığı boyunca álimlere ve sanatkárlara koruyuculuk etmiş bir hükümdarla karşılaşacak ve Yıldırım Bayezid'le bir savaşa girmemek için son ána kadar nasıl çaba gösterdiğini farkedip eminim hayrete düşeceksiniz.