Güncelleme Tarihi:
Çünkü, AB reformları arasında yapılması gerekenlerden biri de “siyasi parti kanunu”nun yeniden düzenlenmesiydi. Yani şiddete yönelik bir unsur yoksa, parti kapatılmasının mümkün olmamasına yönelik bir düzenleme yapılması gerekiyordu. Yapılmadı. Bunun yanı sıra siyasi etik yasası çıkartılmadı. Seçim kanununu hayata geçirilmedi. Mevcut yasalar korundu ve sonunda da iktidar partisinin kapatılmasıyla karşı karşıya kalındı. Şimdi ise Erdoğan, parti kapatılmasını zorlaştırmaya yönelik bir yasal düzenleme yapmaya gayret ediyor. Geç kalındı.
Artık 301 de yetmez
Dışişleri Bakanı Ali Babacan, AKP’nin kapatılmasının AB ile ilişkileri ciddi olarak zarara uğratacağını söylüyor. Sayın Babacan, bu ilişkilerin asıl hükümetin “isteksizliği” ve “rehaveti” nedeniyle zarar gördüğünü unutuyor. AB reformları içerisinde, parti kapatılmasına yönelik önlemler yer alırken bu adım atılmadı. Şimdi ise, “Kapatılırsa, AB ile ilişkiler zarar görür” diyerek AB’yi bir nevi “can simidi” olarak görüyor.
Babacan ayrıca, AB sürecine sahip çıkılmadığına yönelik eleştirileri, “matematiksel” bir takım verilerle çürütmeye çalışıyor. Son 7 ayda bakan düzeyinde 100’den fazla ziyaretin gerçekleştiğini, 100’ün üzerinde düzenleme yapıldığını, 18 yasa çıkarıldığını söylüyor. “Bu tabloyu görmeyenlerin, sürekli olarak 301’i konuşmasına” sitem ediyor.
O halde ben başka bir şey söyleyeyim. Artık hükümetin sadece 301’i değiştirip, bir kenara oturması da yetmez. 301’i değiştirmek artık, eskisi kadar büyük bir etki yapmaz. Geniş bir hamle ve seferberlik, ancak AB sürecini yeniden canlandırabilir. Buna yargı reformundan başlamak gerekiyor. Yolsuzluklarla mücadele konusunda somut adımlar atmak ve yasalar çıkarmak gerekiyor. Kayıt dışı ekonomi ile mücadelede atılması gereken adımlar hala duruyor. 9’uncu reform paketinden kalanları unutmamak lazım. Mesela Ombudsmanlık yasası hala duruyor.
Türkiye erteleniyor
Türkiye Avrupa Birliği’nde, sürekli olarak “ertelenen” ülke konumuna düştü. Türkiye ile ilgili toplantıların tümü “erteleniyor”. Çünkü yapılması gerekenler yapılmadı ve planlanan toplantı, bir öncekinden farklı olmayacak. O halde “erteleyelim” deniyor. 21 nisanda gerçekleşmesi planlanan ve Türkiye ile en az iki başlığın daha müzakerelere açılması kararının alınacağı “Katılım Konferansı” toplantısı iptal edildi. Bu karar, 17 hazirana kaldı. Belli ki Slovenya’nın AB Dönem Başkanlığı süresinde, “Fikri Mülkiyet” ve “Şirketler Hukuku” ile ilgili iki başlık müzakereye açılacak. Belki bunlara, “Sermayenin Serbest Dolaşımı” ile ilgili başlıkta eklenebilir. Ama o kadar. Ya diğerleri. Onlar, Türkiye’nin “açılış kriterleri” ile ilgili yükümlülüğünü yerine getirmediği için masa üzerine gelemiyor. Demek ki AB ile ilişkiler, bazı “matematiksel” hesaplarla yürümüyor.
Bu durumda akla şu soru geliyor. “Gerçekten Erdoğan, AB üyeliğini istiyor mu?” Ya da şöyle bir soru sorabiliriz. “AB sürecinde frene basılmasının, kendi partisine bile zarar verdiğini görmüyor mu?”.
Her şey bir yana, ben hiç değilse şu sorunun cevabını bekliyorum: “AB standartlarında geciktiğimiz her günü, çocuklarımızın istikbalinden çalmıyor muyuz?”