Güncelleme Tarihi:
İşi somuta indirgeyelim;
BM, tüm üye ülkeleri bağlayacak bir “terör sözleşmesi” üzerinde çalışıyor.
Eğer BM terör sözleşmesi Türkiye’nin istediği gibi çıkarsa, ilerde PKK gibi terör örgütlerinin, bazı ülkeler tarafından “özgürlük savaşcısı” gibi görülmesinin önüne geçilecek.
Bu konuda Türkiye’nin en büyük rakibi şaşırtıcı şekilde, Batı ülkeleri değil, Araplar.
Çünkü Araplar’ın derdi Filistin meselesi, Türkiye’nin ise PKK.
Bu konuda en büyük tartışma, “terör örgütlerinin askeri kuvvetlere karşı saldırıları” konusunda yaşanıyor.
Türkiye, askerlere karşı saldırıların da “terör” kapsamında olmasını istiyor. Oysa özellikle İsrail askerlerine karşı Filistinlilerin yaptığı saldırıların “terör” sayılmasını istemeyen Araplar, buna şiddetle karşı. AB ülkeleri bu konuda Türkiye’ye daha yakın duruyorlar.
Tartışma, Genel Kurul kapsamında, tüm şiddediyle sürüyor.
Ancak yine terör konusunda, pek de fazla tartışma yaşanmayan yerler de var BM’de.
TERÖRLE MÜCADELE KOMİTESİ
Mesela, BM Güvenlik Konseyi içinde görev yapan Terörle Mücadele Komitesi.
11 Eylül saldırılarından sonra kurulan bu komite başlarda bayağı iddialıyken, sonradan bir çeşit “sıradan raporları onaylayan, sıradan bir komite” haline gelmiş.
2010 başında başkanlığı alan Türkiye ise, terörden çok çektiği için iddialı bir giriş yapmış komiteye.
Bir kere, komitenin çalışma usüllerinin değişitrilmesi için çaba harcanmış.
Ve ilginçtir, başarmış da Türkiye.
Bu çerçevede daha türkiye’nin başkanlığının ilk ayı içinde bir “rehber” oluşturuldu. Komite, kimsenin okumadığı, okumaya kalksa da anlayamadığı raporlar yazan bir oluşumdan, “terörle mücadele konusunda analizler yapan” bir komiteye dönüştürüldü.
Mesela bugünlerde komitede ele alınan konular bile, dönüşümü gösterir nitelikte;
Uluslararası adli işbirliği ve suçluların iadesi konusu, komitenin bugünlerde üzerinde durduğu konular.
KUZEY KORE YAPTIRIMLAR KOMİTESİ BAŞKANLIĞI
Türkiye, 17 aylık BM Güvenlik Konseyi üyeliğinde izlediği politika ile, “uzlaştırıcı” ve “mağdurun yanında” imajını iyice pekiştirmiş.
Ve bu nedenle, BM’deki, deyim yerindeyse “en belalı” komiteler için başkan arandığında tüm gözler de Türkiye’ye dönüyor.
BM Güvenlik Konseyi’ndeki Kuzey Kore’ye yaptırımlar Komitesi de bunlardan biri.
Türkiye gündeminde hemen hemen hiç bahsi geçmeyen Kuzey Kore konusu, Uzak Asya’da ise her daim gündemin birinci konusu. İki Kore dışında, hem Japonya, hem Çin konuyla doğrudan ilgili. ABD ve Rusya ise komitenin her adımını yakından izliyor.
Türkiye, BM Güvenlik Konseyi üyeliğinin ilk yılında bu Komite’nin başkanlığını aldı. Ve o kadar başarılı oldu ki, ikinci yılda “başkan yine siz olun” isteği geldi. Ve Türkiye’nin görev süresi bir yıl daha uzatıldı.
Dedim ya, biz Türkiye’de Kuzey Kore’nin nükleer programı, buna karşı tüm dünyanın uyguladığı yaptırımlar gibi konularla pek ilgilenmiyoruz.
Ama Komite’ye başkanlık eden Türk Büyükelçi Ertuğrul Apakan ne zaman bir açıklama yapsa, Japonya, Kore gibi ülkelerde “manşet” oluyor.
TÜRKİYE İMZALI İLK KARAR TASARISI: AFGANİSTAN
Ve yine BM Güvenlik Konseyi içinde bir başka “belalı” konu;
Afganistan.
Türkiye Afganistan konusunda “leading-öncü” ülke konumunda.
Bunun anlamı şu; Güvenlik Konseyi’nde Afganistan konusundaki görüşmelerin tüm koordinasyonunu Türkiye yapıyor. Eğer alınacak bir karar varsa, karar tasarısını Türkiye yazıyor.
Nitekim, Türkiye’nin 17 aylık BM Güvenlik Konseyi macerasında sunduğu ve müzakerelerini yürüterek kabul ettirdiğ ilk karar tasarısı da Afganistan olmuş.
Ve Türkiye’nin tasarısı ile getirilen farklılık ise şu;
BM, Afganistan’da daha görünür hale getirildi. Afganistan’daki BM Gücüne, ülkedeki seçimlerde aktif rol oynama görevi verildi. Ayrıca, BM’nin Afganistan’daki “kalkınma ve yeniden yapılanma” konularında daha aktif olması sağlandı.
BM KIBRIS’TA MÜDAHALE ETMEYECEK BM’ye gidilir de, Türkiye gündemindeki en önemli dış politika sorunu konuşulmaz mı? Kıbrıs’tan bahsediyorum. KKTC’de başkanlık seçimleri tamam. Peki bundan sonra müzakerelerde ne olacak? BM müdahale edecek mi? “Annan süreci” benzeri, BM’nin daha aktif olacağı bir süreç bekleyelim mi? Bu soruları doğrudan BM’nin en etkili isimlerinden birine, Kıbrıs konusuyla da ilgilenen BM Genel Sekreter yardımcısı Lynn Pascoe’ya soruyoruz. Aldığımız yanıt pek de umut verici değil. BM, kendisini Kıbrıs sürecinde “daha dışarda tutma” eğiliminde. Pascoe’ya, BM Genel Sekreteri’nin adeta bir hakem gibi devreye girdiği “Annan sürecini” hatırlattığımızda çok açık yanıt veriyor: “Biz o süreçten gereken dersi aldık...” Yani, BM artık Kıbrıs konusuna bu kadar aktif katılma niyetinde değil; “Liderler kendileri çözsün, biz dışardan cesaret verelim” eğiliminde.
Dedik ya;
“Uzlaştırmacı” diye adı çıkan Türkiye’ye, en “belalı” komitelerin başkanlığı verilir olmuş BM’de.
Bu komitelerden biri de, BM Genel Kurulu çerçevesinde oluşturulmuş “Sivil Toplum Örgütleri Komitesi”.
Bu komite dünyanın pekçok ülkesindek sivil toplum örgütünün BM ile işbirliğini koordine ediyor. Sivil Toplum Kuruluşlarının, ilgilendikleri konularda BM’ye akredite olmasını sağlıyor, hükümetler içinde sivil toplumun da sesisin duyulmasının önünü açıyor.
Görev alanını böyle yazınca, iş kolay gibi görünüyor.
Ancak bir ülkenin “sivil toplum örgütü” dediğine, diğeri “terörist”, “bölücü” ya da “ayrılıkçı” dediğinden, komitede sorun hiç eksik olmuyor.
Tabii çözüm bulmak da komite başkanına, yani Türkiye’ye düşüyor.
HAFTAYA SOMALİ KONFERANSI, ÖNÜMÜMÜZDEKİ YIL “FUKARA” ZİRVESİ
Ve bir başka belalı konu;
Somali...
Bir yanda ülkedeki kabile savaşları, siyasi istikrarsızlık, hatta hükümetsizlik...
Diğer tarafta, Somali kıyılarında cirit atan, kanunsuzluktan yararlanan deniz korsanları.
Arada ise, ezilen, zaten fakirken daha da fakirleşen Somali halkı.
İşte Türkiye bu konuya da el atmış durumda.
Önümüzdeki hafta İstanbul’da somali konferansı yapılacak.
BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un da katılacağı konferansın amacı, öncelikle Somali’de tüm bu kargaşa içinde ezilen halkı biraz olsun rahatlatmak.
İlgili tüm ülkelerin yanısıra, BM Kalkınma Fonu gibi ilgili uluslararası örgütlerin en üst düzeyde temsilcilerini de ağırlayacak Türkiye önümüzdeki hafta İstanbul’da.
Ve bir başka önemli zirve;
“Dünyanın En Az Gelişmiş Ülkeler Zirvesi”...
Bu, dünyanın en fakir ülkelerinin sorunlarının tartışıldığı, 10 yılda bir yapılan, tüm bm üyesi ülkelerin cumhurbaşkanı, başbakan ya da bakan düzeyinde katıldıkları, çok geniş çaplı bir zirve toplantısı.
Kısacası, “fukaralar zirvesi”
İşte Türkiye, bu önemli toplantıya da evsahipliği yapacak önümüzdeki yıl. Hazırlıklar daha şimdiden başlamış durumda. Toplantı üzerine toplantı yapılıyor.
Binlerce kişinin katılacağı bu dev organizasyon için lojistikten, konuşulacak konulara, gelecek kişilere kadar her konu en ince ayrıntısına kadar tartışılıyor. Tabii yine ev sahibi olacak Türkiye’nin koordinasyonunda.
Kısacası, Türkiye çalışıyor;
Üstelik olabildiğince “mağdurun yanında durarak” çalışıyor.
Ve yeni bir imaj çıkıyor uluslararası arenada Türkiye için;
“Mağdurun yanındaki ülke...”