Güncelleme Tarihi:
"Erdoğan ve Türkiye için büyük bir an" başlığı kullanılan yazıda, AKP hükümetinin dış politikası, ekonomi ve Kürt politikası ayrı başlıklar altında inceleniyor.
Economist'in yazısı "Dış politika bir kibir felaketi. Ekonomi yavaşladı. Ama bunlar Recep Tayyip Erdoğan tarafından kurulmuş olan AK Parti'yi seçimi kazanmaktan alıkoymayacak" ifadeleriyle başlıyor ve hemen ardından Türkiye sokaklarının seçim öncesi görünümü tasvir ediliyor:
"Türkiye'ye demokrasinin tehdit altında olduğu eleştirileri yöneltiliyor, ama seçim zamanı sokaklar böyle görünmüyor. Köylerde yüzlerce, kentlerde on binlerce kişi, siyasilerin konuşmalarını dinlemek için sokaklara iniyor. Ülke [siyasi partilerin] bayraklarıyla bezeli. Son seçimlere katılım oranı %80'in üzerindeydi- ve sık sık sandıkta hile yapıldığı iddiaları ortaya atılsa da- seçimler büyük ölçüde adil".
7 Haziran seçiminin galibinin büyük olasılıkla AKP olacağının belirtildiği makalede, AKP'nin 2001'den bu yana aralıksız kazandığı seçimlerin de bir dökümü de yapılıyor.
Ancak ardından AKP'nin sorun yaşamaya başladığı konulara değiniliyor; son 10 yıl güçlenmiş olan ekonominin durgunluğa girdiği, işsizliğin arttığı, dış politikanın büyük bir yenilgi olduğu ve Kürtlerle hükümet arasındaki barış sürecinin de bıçak sırtında olduğu hatırlatılıyor.
Tüm bunlara ek olarak Erdoğan'ın anayasayı değiştirerek güçlü bir başkanlık sistemi kurmak istediğini belirten dergi, "Genel seçim Erdoğan'ın bunu yapıp yapamayacağını belirleyeceği için, Türkiye'nin geleceği açısından çok şey ifade ediyor" yazıyor.
"Ekonomik büyüme yavaşladı"
Economist, AKP'nin popülerliğinde ekonominin büyük bir önemi olduğuna dikkat çekiyor: "AKP'nin en güçlü atağı, ülkeyi neredeyse iflasın eşiğine sürüklemiş olan koalisyon hükümetlerinden sonra ve IMF'nin 2001 kurtarma planı döneminde göreve gelmiş olmasıydı."
2001'den bu yana enflasyonun düştüğü, gayri safi yurtiçi hasılanın (GSYH) ve dış yatırımların arttığı, Türkiye'nin 10 yıl içinde dünyanın ilk 10 ekonomisinden biri olma hedefi olduğu belirtiliyor.
Ancak Economist bu olumlu verileri sıraladıktan sonra, ekonomik büyümenin hızlı bir düşüş yaşadığını vurguluyor.
Bir grafik eşlinde, GSYH ve Türk lirasının dolar karşısındaki düşüşü yavaşlamaya örnek olarak gösteriliyor.
Makalede, Türkiye ekonomisinin emlak ve inşaat sektörüne bağımlılığı bir zayıflık olarak yorumlanırken, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Merkez Bankası'na yönelik çıkışlarının da yabancı yatırımcının güvenini zedelediği belirtiliyor ve "Kredi derecelendirme kuruluşlarının, Türkiye'nin puanını gözden geçirmesi sürpriz değil" deniliyor.
İşgücüne katılım oranının düşüklüğü ve yüksek teknoloji ürünlerin üretilmemesi, Türkiye ekonomisiyle ilgili sıralanan diğer olumsuz noktalar arasında.
"Türkler geliyor"
Türkiye'nin dış politikasının da incelendiği yazıda, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dış politikayı, ülke içinde destek toplayabilmek amacıyla şekillendirdiği yorumu yapılıyor.
Dergi Erdoğan'ın söyleminde Batı karşıtlığının giderek artırdığını, mezhepsel Sünni ve milliyetçi duygulara oynadığını belirtiyor.
Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Merkezi'nden (EDAM) Sinan Ülgen'in "Erdoğan yerel amaçları için dış politikayı gasp etti" ifadesine de yer veriliyor.
Yazı şöyle devam ediyor: "Üç yıl önce Erdoğan'ın dış politikası Batı ve Orta Doğu'dan alkış almıştı. Ama şimdi bu politikanın bazı kolları başarısızlığa uğradı.
Suriye'deki Kürtleri desteklemekteki isteksizliği Batı'da ayıplandı. Mısır'da Mursi darbeyle indirilmiş ve Suriye'de yönetim hâlâ Esad'ın elindeyken, Türkiye Arap dünyasına model ülke olarak görülmekten uzaklaşıyor. Şu an Mısır, İsrail, Libya ve Suriye'de, ayrıca Ermeni Soykırımı'na yönelik tartışmalar yüzünden Avusturya ve Vatikan'da elçisi bulunmayan garip bir pozisyonda".
Yazıda bu durumun, Erdoğan'ın ülke içinde destek kaybetmesine de neden olduğu ifade ediliyor.
Kürtlerin parlamentoda sandalyesi olacak mı?
Makalenin son ve Kürtlerle ilgili olan bölümü, Erdoğan'ın ülkedeki 15 milyon Kürt’le barış girişiminin takdir edilmesi gerektiğini ifade ederek başlıyor: "Erdoğan, PKK'nin tutuklu lideri Abdullah Öcalan ile görüşerek, Kürtlerle anlaşma sağlayabilmek için önceki liderlerden çok daha fazlasını yaptı. [...] Ancak Öcalan ile gelecekte yapılacak görüşmeler, hükümet gerçek bir yetki devri teklif etmediği sürece- meyve vermeyebilir."
Yetki konusunda kilidin de Halkların Demokratik Partisi'nin (HDP) parlamentoya girmesiyle çözüleceği belirtiliyor.
Economist'e göre HDP'nin %10 barajını aşıp meclise girmesi halinde Kürtler anaakıma yaklaşabilir; ancak mecliste temsilcileri olmazsa barış süreci sona erebilir.
Yazıda "HDP seçim barajını aşamaz da oyları diğer partilere dağıtılırsa, Erdoğan nihai ödülüne, yani anayasayı değiştirecek milletvekili sayısına ulaşıp güçlü bir başkanlık sistemine kavuşabileir" deniyor.
1982'de askerler tarafından yazılmış olduğuna dikkat çekilen anayasanın değiştirilmesinin çok da kötü bir fikir olmayacağı belirten Economist, devamında ise şöyle bir eleştiride bulunuyor:
"Erdoğan'ın güçlü başkanlık planları tedirgin edici. Gücünü kontrol edebilecek mekanizmaları ortadan kaldırdı. Yaklaşımı çoğunlukçu ve ayrıştırıcı. [...] Kendisini eleştirenleri eziyor. Eleştiride bulunan gazetelere vergi cezaları getiriliyor, köşe yazarları işten kovuluyor. Türkiye, geçen yıl 40 gazeteci salıverilene kadar, dünyada en fazla tutuklu gazetecinin olduğu ülkeydi."
Yazıda hükümetin sosyal medya ve internet yasaklarına, 2 yıl önce yaşanan Gezi protestolarına sert müdahalesine, Gülen cemaati ile arasındaki çatışmaya, yolsuzluk iddialarına, hükümetin hukuk ve polis üzerindeki kontrolünü artıran yeni yasalara da değiniliyor ve Türkiye'nin bir yol ayrımında olduğu ifade ediliyor:
"Bir tarafta Türkiye'deki karşıtlarını daha da çok ezip, Batılı müttefiklerine daha da çok meydan okuyabilecek güçlü bir otokratik başkan; diğer tarafta ise ülkedeki muhalifleri de içine alacak, ekonomiyi reforme etmeye gönüllü, daha uzlaştırıcı bir hükümet ihtimali var. Bazı Türkler ve Kürtlerin fark ettiği üzere, ikinci yolu kolaylaştırmanın yolu, HDP'nin meclise girmesinden geçiyor".