Güncelleme Tarihi:
Yerin altında bir mağaradasınız. Yanınızda sizin gibi 14 kişi daha var, yani yalnız değilsiniz. Yiyecek, içecek, ilaç, rahat bir yatak vb. her türlü ihtiyacınız karşılanıyor. Mağarada sadece şunlar yok: Güneş ışığı, saat ve dışarıyla bağlantı kurmanızı sağlayacak iletişim araçları. Yani gündüz mü gece mi olduğunu ya da haftanın hangi günü, saatin kaç olduğunu anlamanız mümkün değil. Böyle bir ortamda kalmak ister misiniz? Haydi kaldınız diyelim, buna ne kadar dayanabilirsiniz?
Fransa'da tam da bu koşullarda bir deney yapıldı. Sekiz erkek ve yedi kadın gönüllüden oluşan 15 kişilik bir grup, 40 gün boyunca ülkenin güneybatısındaki Lombrives Mağarası'nda yaşadı. Grubun yanlarında saatleri, telefonları ve diğer kitle iletişim araçları yoktu. Deep Time (derin zaman) adı verilen deneyin amacı ise bu koşulların insanın zaman algısını etkileyip etkilemediğini anlamaktı.
Gönüllülerin deneyi geçtiğimiz hafta sonu sona erdi. Mağaradan çıktıktan sonra söyledikleri şeyler ise gerçekten çok şaşırtıcıydı.
"BİRKAÇ GÜN DAHA KALMAK İSTERDİM"
15 kişilik ekip güneş görmemekten solmuş yüzlerinde kocaman gülümsemeler, gözlerinde ışığın zararlı etkilerinden korunmalarını sağlayacak kocaman gözlüklerle alkışlar arasında mağaradan dışarı adım attı.
Deneydeki kadınlardan biri olan Marina Lançon, Associated Press'e yaptığı açıklamada, "Hayatı duraklatmak gibiydi" derken, başka bir şey yapmak için acelesi olmadığını ve birkaç gün daha mağarada kalmak istediğini söyledi.
Yeniden yüzünde rüzgarı hissedebilmenin ve kuş seslerini duyabilmenin kendisini oldukça mutlu ettiğini de belirten Lançon, akıllı telefonuna bakmayı ise en azından birkaç gün daha düşünmediğini belirtti. Lançon, böylece gerçek hayata dönüşün "fazla gaddar" olmasından kaçınmayı planladığını da sözlerine ekledi.
1,2 MİLYON EURO'LUK BİR DENEY
Toplam maliyeti 1,2 milyon euro olan Deep Time projesi Human Adaptation Institute (İnsan Uyum Enstitüsü) tarafından organize edildi. Bilim insanları deneyi tasarlarken insanların yaşam koşullarındaki ve çevrelerindeki değişime nasıl adapte olduğunu daha iyi anlamayı amaçlıyordu.
Bunun için yaşları 27 ile 50 arasında değişen gönüllülerden oluşan grup için Lombrives Mağarası'nda özel bir yaşam alanı oluşturuldu. Ortamda doğal ışık yoktu ama yeterli aydınlatma bulunuyordu. Sıcaklık 10 dereceye, bağıl nem ise yüzde 100'e sabitlenmişti.
Çadırlarda kalıyorlar, suyu yerin 45 metre aşağısındaki bir kuyudan çekiyor, özel bisikletlerinde pedal çevirerek kendi elektriklerini kendileri üretiyorlardı.
DIŞ DÜNYAYLA SIFIR İLETİŞİM
Mağaradakilerin dış dünyayla herhangi bir iletişimleri yoktu. Pandemiye, ailelerine ya da arkadaşlarına dair son gelişmelerden haber alamıyorlardı. Sadece sondan bir önceki gün, projeyi yürüten bilim insanları mağaraya inerek, çalışmanın bitmek üzere olduğunu aşağıdakilere haber verdi.
Bunun sonucunda bilim insanlarının tahmin ettiği şey oldu: Zaman algılarını yitirdiler.
Ama daha da ilginç olan şuydu: Mağaradaki herkes, dışarı çıkarken içeride geçirdiği sürenin 40 günden çok daha az olduğuna inanıyordu.
23 GÜN GİBİ GEÇEN BİR 40 GÜN
Human Adaptation Institute kurucu başkanı ve projenin direktörü Christian Clot, aşağıda zamanın daha ağır aktığını belirterek, "İşte buradayız. 40 günün ardından mağaradan çıktık. Bu bizim için gerçek bir sürpriz. Kafamızda, mağaraya adım attığımızdan beri 30 gün geçti" diye konuştu. Ekiptekilerden biri yer altında geçirdikleri süreyi 23 gün olarak tahmin etti.
Matematik öğretmeni ve yelken öğretmeni olan Johan Francois, formunu kaybetmemek için mağaranın içinde 10 kilometrelik koşular yaptığını belirterek, dışarı çıkmak için çok derin arzular duyduğunu söyledi.
Francois, günlük sorumluluklar ve çocuklar ortada olmadığından, karşı karşıya oldukları asıl zorluğun "1 saat ya da 2 saat sonra ne olacağını bile düşünmeden o andan kâr etmek" olduğunu belirtti.
SENSORLAR SÜREKLİ ONLARI İZLEDİ
Fransa ve İsviçre'deki laboratuvarların ortaklığında tasarlanan deney kapsamında, bilim insanları katılımcıların beyin aktiviteleri ve bilişsel fonksiyonlarını aşağı inmeden önce ölçerek kayda geçirdi.
Mağarada geçen süre boyunca da katılımcıların uyku düzenleri, sosyal etkileşimleri ve davranışsal tepkileri sensorlar aracılığıyla sürekli takip edildi. Sensorlardan bir tanesi katılımcıların hap gibi bir kapsül içinde yuttukları minik bir termometreydi. Bu termometreler aracılığıyla katılımcıların vücut sıcaklıkları ölçüldü ve termometre vücuttan doğal yollarla atılana kadar bir bilgisayara veri aktarımı devam etti.
Önümüzdeki günlerde yapılacak ölçüm sonuçlarıyla mağaraya giriş öncesi yapılan ölçümlerin kıyaslanmasıyla da ilginç bulgulara ulaşılması bekleniyor.
SAAT OLMADAN NASIL RANDEVULAŞIRSINIZ?
Ekip üyeleri ne zaman uyanıp uyuyacaklarına ve ne zaman yemek yiyeceklerine biyolojik saatleri doğrultusunda karar verdi. Bu nedenle mağarada kaç gün geçirdiklerini saatlerle değil kaç kez uyuyup uyandıklarıyla ölçtüler.
Clot, mağaranın içindeyken aldığı ses kayıtlarından birinde, "Bu grubun nasıl senkronize olduğunu izlemek gerçekten çok ilginç" dedi. Clot, bir buluşma zamanı belirlemeden çeşitli projeler üzerinde birlikte çalışmanın özellikle zorlayıcı bir durum olduğunu da sözlerine ekledi.
Araştırmanın katılımcılarından kronobiyolog Benoit Mauvieux ise katılımcıların üçte ikisinin bir süre daha mağarada kalmak istediklerini çünkü aşağıdayken başladıkları işleri bitirmek istediklerini belirtti.
Clot, mağaradan çıktıktan sonra, "İnsanlar olarak bu gezegendeki geleceğimiz evrim geçirecek. Beyinlerimizin yeni koşullar ne olursa olsun, yeni çözümler bulmayı nasıl başardığını daha iyi anlamayı öğrenmeliyiz" diye konuştu.
BU DENEY BİR İLK OLDU
Özellikle koronavirüs pandemisinde dünyada milyonlarca insanın ev karantinalarıyla yaşamaya alışmakta zorlanması, araştırmanın günümüzdeki önemini bir kat daha artırıyor.
Araştırmanın sitesinde ayrıca mağara deneyinden elde edilen sonuçların, 2024 itibarıyla Ay'da kurulması beklenen üsler, uzun uzay ya da denizaltı misyonları, maden arama çalışmaları gibi birçok alanda uzun süre kapalı koşullarda yaşayan ya da yaşayacak olan insanların davranışlarını anlamak açısından etkili olacağı belirtiliyor.
Zamanı anlamakla ilgili çalışmaların geçmişi insanlık kadar eski ancak biyoloji biliminin zamanın etkileriyle ilgilenen kolu olan kronobiyoloji bilimi 1938 yılında bir alan olarak tanımlandı. Nathaniel Kletiman, Veronique Le Guen gibi birçok kişi bu alanda araştırmalar yürüttü.
1962 yılında Fransız Michel Siffre, iki ay boyunca bir mağarada yaşayarak insanın biyolojik ritmiyle ilgili önemli keşifler gerçekleştirdi.
Ancak beyni ve genetiği odağa alan bu kapsamda bir grup çalışması, metolojisi ve prensipleri bağlamında bilim tarihinde bir ilk.