Güncelleme Tarihi:
Ukrayna'daki savaş yüzünden çocuklar sığınaklarda, metro istasyonlarının merdivenlerinde uyumak zorunda kaldı, yaşadıkları şehrin bombalanmasına şahit oldu, güne hayatları boyunca her duyduklarında ürperecekleri siren sesleri ile başladı, babalarını, dedelerini ardında bırakıp güvenli bölgelere kaçmak zorunda kaldı…
Eşlerinden, babalarından kopup komşu ülkelere dağılmak zorunda kalan anne ve çocukların görüntüleri yürek burkuyor. Şimdiden 120 binden fazla Ukraynalı sınırları aşarak ülkesini ve sevdiklerini terk etmek zorunda kaldı.
Yenidoğan bebekler bile savaş mağduru oluyor. Hastane binasının bodrum katında derme çatma sığınaklarda savaşın bitmesini bekliyor, bir yandan hayata sımsıkı tutunmaya çalışıyorlar...
TEK İSTEDİĞİ ŞEY OĞLUNA BİR DOĞUM GÜNÜ PASTASI YAPMAKTI
Harkiv’de yaşayan Natalie Slyusar’ın The Guardian’a yazdığı mektup, çocukların bu savaştan ne kadar fazla etkilendiğini gözler önüne seriyor. İşte oğlunun doğum gününde yaşadıkları bölge saldırıya uğrayan bir annenin acı dolu cümleleri…
“28 Şubat oğlumun doğum günüydü. 16 yaşına girdi. Tıpkı yaşıtları gibi o da bir doğum günü partisi vermek ve en sevdiği pastaneden en sevdiği çikolatalı pastayı almak istedi.
Ama doğum günü gecesi banyonun zemininde uyumak zorunda kaldı. Çünkü burası bizim dairemizdeki en güvenli yer ve uyumak için kesinlikle apartmanın karanlık bodrum katından ya da metro istasyonunun merdivenlerinden daha uygun.
Günüm sabah yedide başladı. Son beş gündür uykuya dalabildiğim tek gece buydu ve bir patlama sesiyle değil kendim uyandım. Oğlum hala uyurken, Rus işgalcilerin işgal ettiği bir banliyöde yaşayan yaşlı hasta ailemle iletişim kurmaya çalıştım. Orada elektrik yok ve beş gündür mobil bağlantı da çok zayıf.
Harkiv çevre yolunda sürekli ateş açıldığı için, ailemin yaralanma riski olmadan oradan kaçması neredeyse imkânsız. Ukrayna ordusu Harkov'a yapılan saldırıyı püskürtmeyi başardıktan sonra, annemle babamın bölgenin daha güvenli bir yerindeki akrabalarına katılabileceklerini ummuştum. Fakat yapamadılar, yapamazlar da. Silahlı Rus askerleri halen orada.
Neyse…
Annemin daha iyi hissettiğinden emin olduktan sonra baktım ki henüz bir patlama olmadı, ben de oğluma verdiğim sözü yerine getirmeye karar verdim; çikolatalı pasta.
Dört yumurta, un ve şekeri tezgâha koydum, internetten güzel bir tarif buldum ve kendi bildiklerimle harmanlamaya başladım.
Kocam ağlayarak bağırmaya başladığında pastanın kekini çoktan fırına koymuştum, pişiyordu. Eşimin, “Acele et! Hava saldırısı sireni! Belgorod'dan uçaklar uçuyor! Elektrikli cihazları kapatın, çabuk!” sözleri hala kulaklarımda çınlıyor.
Telefonlarımızı alıp evden hemen kaçtık. Patlama sesleri evimize, bahçemize, otoparkımıza çarptı, yankılandı…
Ne kadar sürdüğünü bilmiyorum. Muhtemelen uzun sürmüştür, zamanı tanımlamak gerçekten zor. Patlamalar bittiğinde ve eve döndüğümüzde ilk baktığım şey evden kaçarken kapatmak zorunda kaldığım fırının içindeki kek oldu. Kabarması gereken kek korkunç düz, kuru, kahverengi bir gözleme haline gelmişti.
Koltuğa oturdum ve ilk defa ağlamaya başladım. Kocam korktuğumu düşünerek beni teselli etmeye çalıştı. Ağlarken bir yandan da ağzımdan şunlar dökülüyordu:
“Hayır, korkmuyorum! Bu cehennemin ortasında çocuğuma doğum günü pastası yapmak istedim. Ona bir pasta bile yapamıyorum. Bu nasıl olabilir? Oğlum neden mutlu bir 16. yaş gününe sahip olamıyor?”
Normal hayatta gözyaşları asla benlik değildir. Duygusal biri değilimdir, tam tersi sert olduğumu biliyorum. Ama bugün pes ettim. Kocam arabanın hasarını incelemeye giderken ben çikolatalı pastayı nasıl ve nereden alabilirim diye düşünüyordum. Sonuç olarak oğluma pasta alamadım.
Evde yapmaya çalıştığım pastaya mumları dizdim ve oğluma sarılıp, “Tatlım biliyorsun, senin için böyle bir doğum günü istemiyordum. Kek mahvoldu. Üzgünüm” dedim.
O da bana sarıldı, "Her şeyi anlıyorum anne, sorun değil" dedi ve şunları söyledi: “Her şey bittiğinde o pastadan bir tane alacağız. Ben ise bir avukat olacağım ve bize bunları yaşatanları dava edeceğim, göreceksin. Üzülme, her şey yolunda.”
Kocam arabasının yanından döndüğünde, patlamalar sırasında kırılan camlardan korunmak ve pencereleri kapatmak için ihtiyacımız olan tahtaları mobilyalarımızdan çıkarmamız gerektiğini söyledi. Dairemizi yenilemeyi daha geçen yıl bitirmiştik. Yine de kendimi toparlamam gerektiğini biliyordum.
Kendime kendime “Bir B planına ihtiyacımız var” dedim ve mutfağa gittim. Dolaptan kalan tereyağı ve kakaoyu çıkardım. Beni çocuğuma doğum günü pastası yapmaktan alıkoyabilecek hiçbir Rus savaş gemisi yok!”
KANSER HASTASI ÇOCUKLAR HASTANEDE MAHSUR KALDI
Bir üzücü hikâye de Chernihiv'deki bir çocuk hastanesinden geldi. Savaş yüzünden hastanede mahsur kalan kanser hastası çocukların bir an önce tahliye edilmesi gerekiyor fakat şehir Rus kuvvetleri tarafından kuşatılmış halde.
Öte yandan hastanede çok daha ciddi bir sorun var; ağrı kesiciler ile yiyecek stokları hızla tükeniyor.
‘BURADA NASIL HAYATTA KALACAĞIMIZI BİLMİYORUZ’
Onkoloji servisindeki çocukları ve ebeveynleri destekleyen bir hayır kurumu çalışanı olan Serhiy Zosimenko, “Ne kadar zamanımız olduğunu bilmiyoruz. Aslında burada nasıl hayatta kalacağımızı bilmiyoruz. Kaynaklarımız tükeniyor, daha fazlası da elimizde yok” diyor.
Aslında Polonya ve Slovakya’daki hastaneler, herhangi bir ücret ödemeden kanser hastası çocukların tedavilerine devam etmeyi kabul ettiler. Fakat şehir şu anda kuşatma altında olduğu için hastanenin bodrum katında mahsur kalan 2 ila 15 yaş arasındaki kanser tedavisi gören çocuklar oraya gidemiyor.
Çocukların tahliyesi için bir helikopter gerekiyor. Çünkü şehrin tüm yolları mayınlarla kaplı ve bu sebeple karadan gidiş imkânsız.
Chernihiv, evler, bir anaokulu ve hatta pazar yeri de dahil olmak üzere sivil alanları bombalayan Rus güçleri tarafından günler önce kuşatılmıştı. Önceki gün hastanenin yanında meydana gelen patlama, yürekli ağza getirdi. Bir Rus roketi, hastanenin sadece 200 metre uzağına atıldı.
Savaş başladığından beri hastanenin bodrum katında yaşam mücadelesi veren çocukları çok daha zor günler bekliyor gibi görünüyor. Hastanelerin ihtiyaçlarını ücretsiz karşılayan eczaneler ve birçok dükkân olsa da bazı stoklar tükeniyor. En önemlisi de zaten yetersiz olan ağrı kesiciler bitmek üzere.
HEM KANSER HEM SAVAŞ İLE MÜCADELE
Zosimenko, "İnsanlar kansere yakalandığında çok fazla ağrı kesici ilaca ihtiyaç duyarlar. Bizim ise şu an morfin ve diğer ilaçlarla ilgili ciddi bir sorunumuz var. Chernikiv'deki çocuk hastanesinde sadece sekiz ampul morfin kaldı” diye anlatıyor.
Hastane savaşa o kadar hazırlıksızdı ki, sığınak kesinlikle yaşanabilecek durumda değildi. Hele ki kanser hastası çocukların barınabileceği türden hiç değildi. Zosimenko, insanların bodrum katında uyumaktan hastalandığını söylüyor, “Bu sebeple herkes birinci katta uyuyor. Hava saldırı başladığında ise sığınağa koşuyorlar. Herkes çok yorgun. Özellikle de sağlık personeli. Bir haftadır günde sadece iki üç saat uyuyorlar” diyor.
Doktorlar ve hemşireler üzerinde ekstra bir baskı var. Hasta çocukların tedavilerini devam ettirmenin yanı sıra bodrum kattaki koşulları iyileştirmeye, duvarları sıvamaya, zemini düzeltmeye, aydınlatmaya ve yatakları oraya taşımaya çalışıyorlar.
Neyse ki Ukrayna’da yardım ruhu en üst noktalarda yaşanıyor. Sağlık personelleri ne zaman eczanelerden, marketlerden ya da inşaat malzemesi depolarından bir şey almaya gitse her şeyin onlar için bedava olduğunu görüyor. Çalışanların, sağlık personeline tek söylediği şey ise, “Bu çocuklara iyi bakın” oluyor.
‘CANIMIZI VERMEYE HAZIRIZ’
Pediatrik onkoloji bölümünü destekleyen bir hayır kurumu için çalışan Serhiy Zosimenko, savaştan önce hastane için malzeme tedarik etme işiyle ilgileniyordu. Şimdi ise çocukları savaş alanından çıkarmak için yardım arıyor ve gerekirse de savaşmaya hazır olduğunu söylüyor.
Öyle ki Zosimenko, hastaneye kendi tüfeğini getirdi ve bazı çocukların babalarıyla birlikte gayri resmi bir koruma birimi oluşturdu. Zosimenko, “Biz kendi canımızı vermeye hazırız ama bu çocuklara bir şey olmasına hazır değiliz” diyor.
SAVAŞA BİZZAT TANIKLIK EDEN ÇOCUKLARDA ACI DAHA BÜYÜK
Tüm bu yaşananlar, çocukların ruhunda çok derin yaralar açılmasına neden oluyor. Belki de hayat boyu hafızalarından silemeyecekleri anlar yaşayan ‘savaş çocukları’ için Dr. Uzman Psikolog Serap Duygulu, “Çocuklar üzerinde savaşın olası birkaç farklı etkisinden bahsetmek gerekiyor” diyor ve ekliyor:
“Birincisi, doğrudan savaşı gören, yaşayanlar, ikincisi yakınlarını, anne babasını kaybedenler ve üçüncü olarak da savaş ortamında olmasa bile iletişim araçları vasıtasıyla savaşa ve savaşın yaşattığı dehşete tanık olanlar.”
Savaşa bizzat tanıklık etmiş çocuklar için hem fiziksel hem psikolojik acının daha büyük olduğunun altını çizen Serap Duygulu, şunları anlatıyor:
-- Geleceğin bilinmezliği, belki yakınlarının kaybı, kendisi için öngörülemeyen bir hayat çocukları psikolojik olarak yıkıma uğratan etkenlerdir. Bu noktada çocuğun yaşı, içinde yetiştiği kültür, cinsiyeti, geçmiş deneyim ve yaşantıları da çocuğun savaşa verdiği tepkiyi etkiler.
-- Yine çocuğun savaşta yaşadığı kayıpların da önemli ölçüde etkisi vardır. Tahmin edileceği gibi, ailesini, evini kaybetmiş belki kendisi de yaralanmış bir çocukla, savaş ortamında yaşamış ama zarar görmemiş çocuk kıyaslanamaz.
-- Bunun dışında aynı kayıpları yaşasalar bile her çocuğun ortaya koyduğu tepki farklı olacaktır. Savaşla ister yaşayarak ister tanık olarak karşılaşmış olsun, çocuklar temelde ortak bazı sorunlar yaşayabilir.
-- Başta, yaşadığı ortama, çevresindekilere, derin bir güvensizlik hissedebilir. Kendi anne babasına öfkelenebilir ve kendisini aciz, değersiz olarak algılayabilir.
YOĞUN KAYGI, ŞİDDET, DAVRANIŞSAL SORUNLAR…
-- Elbette yoğun bir korku ve kaygı durumu da var olan sorunlara eşlik edebilir. Bu korku ve kaygı saldırgan davranışlar olarak kendisi gösterebilir.
-- İnsan, doğasına uygun olarak varlığını sürdürmek isteyeceğinden, yaşamsal var oluşuna yönelik tehlike ve tehdit algıladığında bunu da şiddete yönelerek ortaya koyar. Savaş bitse bile çocuk savaşın etkilerini davranışlarında, anlatılarında süreğen biçimde yaşayabilir.
-- Çocuğun bütün odağı savaş ve savaşa dair yaşantıları olacaktır. Düşünsel ve davranışsal birtakım sorunlar ortaya çıkabilir. Uyku bozuklukları, davranış bozuklukları, kaybetme korkusu, diğer insanlara ve ortamlara yönelik güvensizlik, korku ve şüphe gibi.
-- Bütün bunlara bakıldığında en önemli faktör savaş bittiğinde bireylerin uzun süre yaşadıkları travmayı atlatma konusunda desteklenmeye ihtiyaç duyabilecekleridir.
Fotoğraflar: Natalie Slyusar, Sergey Zosimenko, AFP, AP