Güncelleme Tarihi:
Sayın Başkan,
Bugün karşınıza, bu saygın topluluğun üyesi olan bir devletin Birleşmiş Milletler sisteminin kuruluşundan bu yana korumaya yemin ettiğimiz bütün değerleri tamamen gözardı ederek işlemiş olduğu ciddi bir suç neticesinde ortaya çıkan çok üzücü bir trajik bir vesileyle çıkıyorum.
İsrail Savunma Güçleri’nin Gazze’ye insani yardım taşıyan çok uluşlu ve sivil bir çabaya uluslararası sularda ve tam olarak kıyıdan 72 deniz mili mesafede baskın düzenleyerek, çok sayıda sivili öldürmüş ve yaralamış olması nedeniyle büyük üzüntü duyuyorum. Bu yakışıksız bir harekettir. İsrail’in tavırları, uluslararası hukukun derin bir şekilde ihlali anlamına geliyor.
En basit anlatımla, bu, eşkıyalık ve korsanlıkla eşdeğerdir. Bu devlet tarafından işlenmiş bir cinayettir. Hiçbir mazereti olmadığı gibi meşruiyeti de yoktur. Böyle bir yolu izleyen bir ulus devlet, uluslararası kamuoyunun saygın bir üyesi olma meşruiyetini de kaybetmiştir.
Birkaç gemiden ve 32 ülkeden yaklaşık 600 kişiden oluşan ve yoksul Gazze’ye insani yardım taşıyan bu çok uluslu sivil filo, bugün erken saatlerde yasadışı bir şekilde pusuya düşürülmüştür. Bu sivil misyonun tek amacı, yıllardır yasadışı ve insanlık dışı İsrail ablukası altında yaşayan işgal altındaki Gazze’nin çocuklarına çok ihtiyaç duydukları yardımı sağlamaktır. Bu gemilerin İsrail devletine ya da bir başka devlete tehdit oluşturduğunu düşünmek güçtür. Bu insani yardım, çocuk gibi yaşama fırsatı olmayan ve sizin ve çocuklarınızın sahip olduğu temel ihtiyaçlardan yoksun çocuklara gidiyordu. Bu çocuklar, bir sonraki yiyeceklerinin nereden geldiğini bilememekte. Yaşayacak bir yerleri olmadığı gibi aşırı kötü koşullarda yaşıyorlar. Eğitim alamamalarının yanı sıra barışçıl ve istikrarlı bir Filistin’in ve bölgenin oluşumuna katkı sağlayabilecekleri bir gelecekleri de yok.
Sayın Başkan,
Bu gemiler, oyun parkı gibi çocuklara çocukluklarını hatırlatacak malzemeler ve olanaklar taşıyor. Kanser ilacı ve süt tozu gibi sütün olmadığı yerlerde bir çocuğun büyümesini ve sağlığını güçlendirecek temel ihtiyaçlar taşıyor. Uluslararası kamuoyu bu insanlık trajedisini yıllardır izliyor ve harekete geçmekte başarısız oluyor. Ve bugün buradayız. Bugün, canlı yayınlar aracılığıyla insani yardım sağlamanın uluslararası sularda 72 mil açıkta şiddet yoluyla cezalandırıldığı bir barbarlığa tanık olduk. Bugün birçok insani yardım çalışanı ceset torbalarında geri dönüyor. Ve İsrail eline kan bulaşmıştır. Burası, korsanlığın yaygın olduğu Somali açıkları ya da Uzak Doğu takımadaları değil. Burası, bu tarz eylemlerin olağan olmadığı Akdeniz. Sağduyuya ihtiyaç duyduğumuz bir yerdeyiz. Burası medeniyetlerin doğduğu ve geliştiği, Semavi dinlerin köklerinin olduğu yer. Bize barış öğüdü veren ve ihtiyaç duyanlara yardım elini uzatmamızı söyleyen de bu dinlerdir.
Güç kullanımı uygun olmadığı gibi orantısızdı. Uluslararası hukuk, savaş zamnında bile sivillere saldırılmaması ya da zarar verilmemesini öngörür. Kendini savunma doktrini, İsrailli güçlerin yaptığı eylemleri hiçbir şekilde meşrulaştıramaz. Açık deniz özgürlükleri uluslararası teamüller de dahil olmak üzere uluslararası deniz hukukun en temel haklarından birini oluşturur. Seyrüsefer özgürlüğü, yüzyıllar öncesine dayanan uluslararası normların en eski türlerinden biridir. Hiçbir deniz aracı kaptanının ya da bayrağını taşıdığı ülknin rızası olmadan durdurulamaz ya da yanaştırılamaz. Bu tarz eylemlere izin veren istisnai durumlar ise açık bir şekilde belirtilmiştir. Dahası, aracın bir bölümünde ya da mürettebatı tarafından hukukun ihlal edildiği yönünde oluşan kuşku, müdahale eden ülkenin uluslararası hukuk çerçevesindeki görevlerine ve sorumluluklarına halel getirmez. Insani yardım sevkıyatını düşmanca bir eylem, yardım görevlilerini muharip olarak görmek, hem bölgesel hem de küresel barış üzerinde olumsuz etki yaratacak tehlikeli bir akli durumun yansımasıdır. Dolayısıyla İsrail’in eylemleri ne yasal ne de meşru olarak görülebilir. Bu saldırıyı meşrulaştırmaya yönelik her türlü girişim nafiledir.
Sayın Başkan,
Bu kabul edilemez eylem, geçmişte mültecileri ve geçtiğimiz yüzyılın en kötü trajedilerinden kaçanları taşıyan gemilerden fayda sağlayanlar tarafından hazırlanmıştır. Insani yardımın öneminin ötesinde şu anda işgal altındaki Gazze’de gördüklerimizin gettoların tehlikeli ve insanlık dışı olduğunu fark etmeliler.
Geçmişte ihtiyaç duyanlara ve yok edilmeden kaçanlara yardım etmiş bir ulusun temsilcisi olmaktan gurur duyuyorum.
Bu saldırgan eylemin ardından gemilerdeki sivillerin radikal İslamcı bir grubun üyesi olduğunu öne süren resmi açıklamaların yapıldığını duydum. Bir devletin yetkililerinin, yasadışı eylemlerini meşrulaştırmak için yalan söylemeye tenezzül ettiklerini ve mazeret üretmeye çalıştıklarını görmek beni üzdü. Ancak yine de filo da 32 ülkenin vatandaşları bulunuyordu. Hepsi farklı inançları temsil eden sivillerdi: Hıristiyanlığı, İslamiyeti, Yahudiliği ve farklı inanışları ve geçmişleri temsil eden kişiler. Uluslararası kamuoyunun civadınını temsil ediyordu. Birleşmiş Milletler’in bir modeliydi. Dolayısıyla bu saldırı da Birleşmiş Milletlere ve değerlerine yapılmıştır. Uluslararası sistem sert bir darbe almıştır ve bunu düzeltmek ve sağduğu ile uluslararası hukukun değerlerine saygı duyulduğunu kanıtlamak bizim sorumluluğumuzdur. Güç kullanımının hukukta açıkça belirtilmediği durumlar dışında bir seçenek olmadığını göstermek zorundayız. Taahütlerimize sahip çıkmak ve buna uymayanları cezalandırmak zorundayız. Sistem doğruyu bulmak zorundadır. Aksi halde insanların sisteme, liderlerine ve bize güveni yok olacaktır.
Hiçbir devlet hukukun üstünde değildir. Israil sonuçlarıyla yüzleşmeye hazır olmalı ve suçlarının hesabını vermelidir.
Mevcut şartlar altında, bölgede barışın ve istikrarın sağlanması için ufak da olsa bulunan bütün şanslar ciddi bir darbe yemiştir. Mevcut süreç, tek bir eylemle boğulmuştur. İsrail’in olumlu gelişmeler ve geleceğe dönük umutlar doğurmak için ekstra yol gitmesi gerekiyor. Israil, saldırganlığın ve güç kullanımının savunucusu haline gelmiştir.
Bütün bunların ışığında bugün, İsrail halkına bu yanlış tavırlara ilişkin hoşnutsuzluklarını dile getirmeleri çağrısı yapıyorum. Israil’i bir kez daha saldırgan olarak gösterek yeni bir açık eyleme izin vermeliler. Güvenilir bir ortak ve uluslararası topluluğun sorumlu bir üyesi olarak durumlarını yeniden sağlayacak adımlar atmalılar.
Türkiye, Güvenlik Konseyi’nin güçlü bir şekilde tepki göstermesini ve İsrail’in saldırgan eylemlerini güçlü bir şekilde kınayan, olayla ilgili hızlı bir soruşturma açılmasını talep eden ve bütün sorumlu yetkililer ile kişilerin cezalandırılmasını isteyen bir Başkanlık Açıklaması’nın kabul edildiğini görmek istiyor. Bu Konsey’i devreye girmeye ve kendisinden bekleneni yapmaya davet ediyorum.
Türkiye olarak alınacak kararın aşağıda belirtilen maddeleri içermesini bekliyoruz.
- İsrail uluslararası toplumdan, saldırıda ölen ve yaralananların ailelerinden özür dilemelidir.
- Derhal bir soruşturma başlatılmalıdır.
- Bu saldırının faillerine ve sorumlu makamlara karşı gerekli uluslararası yasal işlem acilen yapılmalıdır.
- Birleşmiş Milletler, ciddi bir hayal kırıklığı ve uyarı bildirmelidir. İsrail, uluslararası hukuka ve temel insan haklarına sadık kalmaya teşvik edilmelidir.
- İlgili ülkelerin, derhal merhumlarını ve yaralılarını almalarına izin verilmelidir.
- Gemiler kesinlikle serbest bırakılmalı ve insani yardımları ulaştırmalarına izin verilmelidir.
- Merhumların ve yaralıların aileleri, ilgili sivil toplum kuruluşları ve nakliye şirketlerinin zararları sonuna kadar karşılanmalıdır.
- Gazze'ye yönelik ablukaya derhal son verilmeli ve tüm insani yardımların girmesine izin verilmelidir.
- Gazze hızla geliştirilerek, oluşturulacak barış bölgesi için bir örnek olmalıdır. Uluslararası toplum da katkı vermesi için davet edilmelidir.
Sayın Başkan,
Teröristler ve devletler arasındaki çizginin bulandığı gün olan bugün, insanlık tarihinde kara bir gündür. Uluslararası dünya düzenine olan saygı ve haysiyetin iade-i itibar edilmesine engel olanlar dünya kamuoyuna cevap vermek zorunda kalacak.
Bize düşen görev tüm devletlerin uluslararası hukuka ve insani değerlere bağlı olduğunu göstermektir. Türkiye bu bağlamda sorumluluğunu yüklenmeye hazırdır. Bunun bizim ortak amacımız olduğuna eminim.
Sonuç olarak, yardım götürmeye çabalayan tüm insani yardım görevlilerini selamlıyorum. Onlar cephedeler. Öz geçmişleri, din ve ırkları ne olursa olsun bu uğraşta hayatını verenlerin ailelerine taziyelerimi sunuyorum. Acılarını paylaşıyorum. Bizim Semavi geleneklerimize ve benim inancıma göre, bir insanı öldürmek tüm bir insanlığı öldürmektir. Dün insanlık Akdeniz'in uluslararası sularında boğuldu.
Teşekkür ederim.