Güncelleme Tarihi:
Bağdat’a bir çalışma ziyaretinde bulunan Bakan Davutoğlu, uçakta gazetecilerle futbol üzerine de sohbet etti.
FB OBAMA GİBİ, GALATASARAY, ABD’DEKİ NEO-CONLARA BENZİYOR
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile sohbette, futbol da konuşuldu.
Gençliğinde, iyi bir Fenerbahçe taraftarı olduğunu anlatan Davutoğlu, şöyle konuştu;
“FB’nin Manchester City ile yaptığı ve 2-1 kazandığı maçın kadrosunu şimdi bile sayabilirim. Hatta, iyi FB’li olan (AB Genel Sekreteri Büyükelçi) Volkan Bozkır’a “say bakalım” dedim. O , iki eksikle saydı. İki yedek oyuncuyu sayamadı.”
FB OBAMA GİBİ, GS NEO-CONLARA BENZİYOR
1990’lı yıllarda ise, “Galatasaray’ın stilini tuttuğunu” kaydeden Davutoğlu, “FB, tıpkı Irak’taki El Irakiye grubu gibi. ABD Başkanı Barack Obama gibi. Starlardan oluşan bir takım tercih ediyor. ABD başkanı Obama da starlarla çalışıyor. Oysa Kim ne derse desin, ABD’deki neo-conlar bir ekipti. Galatasaray da, alttan yetiştirip, ekip oluşturuyor. “
TÜRKİYE LÜBNAN KRİZİNDE DEVREDE
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, ABD, Fransa, Suudi Arabistan, Katar, Suriye ve hatta İran arasında diplomatik temas noktasını oluşturuyorlar.
Bağdat’a bir çalışma ziyaretinde bulunan Bakan Davutoğlu, uçakta Türkiye’nin izlediği Lübnan politikası ve krizin patlamasıyla birlikte Türkiye’nin “kavşak noktasında” yeraldığı diplomatik temasları anlattı.
Davutoğlu, GAP uçağıyla Bağdat’a beraber gittiği dört gazeteciyle sohbetinde, “Önceliğimiz krizin tırmanmaması” dedi.
Lübnan krizinin çözülmesi için, “bölgede etkin tüm tarafların katılacağı” bir uluslararası konferans toplanmasının gündemde olduğunu belirten Davutoğlu’na göre, bu konferansta kritik ülke ise Suriye.
Suriye’nin de uluslararası konferansta yer almasını sağlamak için, bizzat Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da devreye girecek. Davutoğlu, Başbakan Erdoğan’ın Katar Emiri ile birlikte bugün (pazartesi) Şam’a giderek, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşeceğini açıkladı.
Davutoğlu’nun Lübnan değerlendirmeleri şöyle;
KRİZ, SUUDİ- SURİYE MUTABAKATIN BOZULMASI ÜZERİNE ÇIKTI
- Salıya çarşambaya kadar Lübnan’da olay derlenip toparlanamazsa, daha ciddi bir durum ortaya çıkabilir diye kaygılanıyoruz. Suudi Arabistan-Suriye inisiyatifli bir mutabakat vardı. Karşılıklı adımlar içeriyordu. Tek taraflı talep listesi değildi.
KAVŞAK NOKTASI TÜRKİYE
-Bütün bu temaslarda kavşak noktası Türkiye. Çünkü herkes bir kanalda etkin İran, Hizbullah kanadı ile, Suriye Şii ve Emel kanadıyla etkin. Suudi Arabistan Saad Hariri ve Sünniler üzerinde etkin. Bütün bunların kesiştiği yerde de Türkiye var. Türkiye’nin bölgedeki etkinliğini en çarpıcı biçimde gösteren tablo buydu. Dolayısıyla bize dönük bir beklenti oluşuyor. Türkiye müdahale ederse netice alınabilir diye bakıyor.
SURİYE KATILMAZSA, ULUSLARARASI TOPLUM PARÇALANIR
- Fransa’nın bir uluslar arası toplantı teşebbüs var. Biz bu toplantıya Suriye’nin katılımı büyük önem taşıyor. Eğer Suriye katılmazsa, bu sefer Suudi Arabistan, Fransa, ABD,Katar ve Türkiye’nin katıldığı bir toplantı eksik olur. O zaman bir anda, uluslar arası toplum Lübnan’daki parçalanmanın bir yansıması haline gelir. Toplantıya katılanlar genellikle Hariri hükümetine destek verenler. Bu durumda uluslar arası toplum bölünmüş olur. Diğer tarafta İran-Suriye kalır. Biz istiyoruz ki tüm taraflar içinde olsun ve bu konu Suudi-Arabistan- Suriye mutabakatı üzerinden yürüsün. O dengeli bir mutabakat
BM’DE HAYIR VERDİK, LÜBNAN HÜKÜMETİNİ KURTARDIK
- BM Güvenlik Konseyi’ndeki İran oylamasında Lübnan hükümetinde büyük kriz yaşandı. Eğer İran oylamasına Lübnan “evet” deseydi. Hükümet çöküyordu. Hizbullah’lı bakanlar ayrılıyordu. “Hayır” deseydi, bu kez Lübnan’ın Batı’yla arası bozulacaktı. Biz “hayır” derken Hariri hükümetinin çekimser kalmasına İran’ı ikna ettik. Bizim hayır dememiz Lübnan’daki hükümeti ayakta tuttu.
LÜBNAN ÇÖZÜLMEZSE IRAK’TA DA SIKINTI ÇIKAR
Biz bölgede parçalanmayı önlemek istiyoruz. İki kutuplu bölge istemiyoruz. Böyle bir tablo Irak ve Lübnan’da büyük sıkıntı doğurur.
HARİRİ’YE TOPLUMSAL DESTEK VAR
- Lübnan siyasetinde parçalanma istemiyoruz. Lübnan’da Sunni başbakan olması tek başına yeterli değil. Toplumsal tabanı olmayan birisinin başbakan olması yeterli olmaz. Bir Sünni’yi getirelim, Meclis başkanı yapalım demekle olmuyor. O Sünni’nin toplumsal tabanının olması lazım. Lübnan’da Hariri’nin toplumsal tabanı var. Hariri’nin devredışı kalmasını istemiyoruz. Zaten demokrasi de bunu gerektiriyor.
HİZBULLAH DA HÜKÜMETTE OLMALI
- Öbür tarafta Hizbullah ve Emel’in de, yani Şii kanadının da mutlaka etkin şekilde hükümette olması lazım. Bu sayede hükümet kalıcı olabilsin ve herkesi kuşatabilsin. Uluslar arası konferans için ilk çağrıyı Fransa yapacak. Yeri ve kapsamının nasıl olacağı netleşmiş değil.
- Sarkozy Türkiye’den rol mü çalıyor?
- Bizden rol çalma değil de kendisi rol sahibi olmak istiyor. Gündemde kalmak istiyor. Bizim için önemli olan kimin ne rol oynadığı değil. Bizim için önemli olan Lübnan’ın ve bölgenin istikrarı. Fransa’nın da Lübnan’da çok ciddi bir geçmişi var. Tüm Lübnanlı aktörlerle Fransa’nın ilişkisi var. Fransa’nın süreçte olması fayda getirir.
SORUŞTURMA KOMİSYONU SİYASALLAŞMAMALI
- BM’nin Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri konusunda kurduğu soruşturma komisyonunun siyasallaşmaması lazım. Bunu engellemeye çalışacağız. Herhangi bir siyasi grubun bu nedenle itham altında bulunmaması lazım. Kişilerin şahsi işlediği suçlar, siyasi istikrarsızlığa yol açmamalı.
LÜBNAN’DA İLERLEME, İRAN’LA NÜKLEER GÖRÜŞMELERE DE YANSIR
- Nükleer görüşmelerde biraz mesafe alınır, güven ortamı oluşursa, İran’ın da Lübnan sürecine katılımı daha kolay olur. O kadar çok olay birbiriyle ilişkili ki, hiçbirşeyi ihmal edemezsiniz. Nükleer konuda tam olumlu bir hava varken, Lübnan’da kriz patlak verdiğinde o çökecek. Diğer tarafta olumlu bir gelişme olursa, bu tarafa olumlu etkisi olacak. Bu krizin bir hafta ertelenmesi bize P-5 artı bir müzakerelerinde bir hafta zaman kazandırır. Orada olumlu bir şey olursa, bütün aktörler bu olumlu atmosferi bozmayalım diyerek, Lübnan’da esnek davranmaya yönelebilirler. Buna İran, ABD, Fransa da dahil. Biz müdahil olmazsak, şu anda birbirine bağlı birçok şey çökebilir. Irak’ı erteleyemez, Lübnan’ı ihmal edemeyiz.
TÜRKİYE’NİN ETKİSİ BAZI ÜLKELERİ RAHATSIZ EDİYOR
- Eskiden Lübnan’la ilgili bir kriz olsaydı, kimsenin aklına Türkiye gelmezdi. Şu anda Türkiye’nin içine girmediği bir denklem düşünülemez. Nereden çıktı bu Türkiye diyenler var. Ama, birçok aktör de iyi ki Türkiye var diyor. Biz taraflarla konuşarak krizi yumuşatabiliyoruz. Çözüm üretecek formüller geliştirebiliyoruz. Türkiye Ortadoğu’da yeni bir diplomatik üslup geliştirdi. Bu üslup, başka aktörleri de buna yöneltiyor. Mesela, Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi tamamen Türkiye patentli. Irak’la Suriye, hatta Yunanistan’la İsrail bile bunu uygulamaya çalışıyor. Bu modelin patentini alsak, epey para kazanırdık. Veya vizelerin kaldırılması uygulaması, bunlar bir anda bölgede yeni bir hava oluşturuyor.
LÜBNAN KRİZİ, İSRAİL’LE SORUNUMUZU UNUTTURMAZ
İsrail şu anda bölge denklemlerinin çoğunun dışında kaldı. Lübnan krizi çıkarsa, İsrail’in yarattığı krizler unutulur diye düşünülüyor. Ama biz unutmayız.
İSRAİL İLE SESSİZ DİPLOMASİ SÜRÜYOR
- İsrail’le siyasi riskleri göze alıp, ben de konuştum. Son dönemde Müsteşarımız da konuştu. Sessiz diplomasi bir şekilde devam ediyor ama, beklentilerimiz yerine gelmeden olmaz. Eğer bugün Türkiye, haklı taleplerine rağmen İsrail bunları yerine getirmezse, bu sefer bölgede hiç hesap verme zorunluluğu hissetmeyen bir devletin varlığı söz konusu olur. Bu, bölgeye barış getirmez. Ülkeler yaptıkları eylemlerin sonuçları ile ilgili hesap verebilirlik durumunda kalmalıdır. Mavi Marmara ve benzer olaylarda, tüm ülkelerin attığı adımların sonuçları ile ilgili bir şekilde sorgulanabilmesi lazım. Aksi halde, X ülkesi, bütün hukukun üstünde olur. Bölge bunu kaldıramaz. Bütün ülkeleri bağlayan kurallar olacak, fakat bir ülke bu kuralların dışında olacak. Bizim bölgeye bakışımız da, bölgedeki her aktörün yaptığı eylemler dolayısıyla hesap verebilir durumda olması lazım. Aksi takdirde bölgede herkes kendi kafasına göre adım atmaya çalışır. Bizim bunu kabullenmemiz, bölgenin bunu kaldırması mümkün değil. Bir taraftan Türkiye olarak vizyon geliştiriyoruz, diğer taraftan bu vizyonu ortadan kaldırması muhtemel olan unsurları minimize etmeye çalışıyoruz,
DAVUTOĞLU YEMEN’DEN, ERDOĞAN KATAR’DAN; LÜBNAN GÖRÜŞME TRAFİĞİ
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Lübnan krizinde, kendi deyimiyle “kavşak noktası” haline gelen Türkiye’nin izlediği yoğun diplomasi trafiğini de anlattı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Katar’dan, kendisinin ise Yemen’den trafiğe dahil olduğunu kaydeden Davutoğlu, süreci şöyle anlattı;
“Ben Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e eşlik etmek üzere hafta başında Yemen’e gittim. Yemen’e indikten sonra 7 telefon görüşmesi yaptık. Kriz geçen pazertesi yani biz Yemen’deyken patlak verdi. Yemen’e indim, Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim aradı. Suudi Arabistan’ın anlaşmadan çekildiğini haber verdi. O gece sonra fark ettim ki, ben uçaktayken, Saad Hariri aramış. Lübnan’ın Suriye ile ilişkilerini iyi tutması lazım. Ben Saad Hariri ile konuştum. “Durum kritik, her an istifalar olabilir” dedi. Tekrar Suriye tarafıyla görüştük. Başbakanımız Katar’daydı. O gece Başbakanımızla konuştum. Başbakanımız aynı gece Beşar Esad ile konuştu. Genel durumu değerlendirdiler ama ok yaydan çıkmıştı. Bir taraftan Yunan Dışişleri Bakanı, bir taraftan Senegal Dışişleri Bakanı, diğer taraftan da İran Dışişleri Bakanı arıyor. Üç dört cephede telefon diplomasiyle geçti. dışarıda gören Yemen’de rahat geziyorlar der. Ama yorucu bir tempoydu. Türkiye’ye döndüm, Çarşamba günü Lübnan’da bakanlar istifa etti. Saad Hariri hemen aradı “durum gergin” dedi. Onun üzerine biz bir eylem planı çerçevesinde bölgesel faktörleri ve içeriği nasıl birlikte nasıl ele nasıl krize döndürmeden durdururuz diye baktık. Bu arada İran tarafıyla da temaslarımız oldu. İran’la P5 artı bir için görüşüyorduk ama Lübnan konusu da vardı.”
ERDOĞAN, KRAL ABDULLAH’I, AHMEDİNEJAD’I ARADI
“Bu sırada P5 artı bir için Catherine Asthon geldi. Bir taraftan Irak’a gitmek istiyoruz. Bir taraftan İran dosyası var. Diğer taraftan Lübnan krizi ısınıyor. İran özel temsilcisini gönderdi. İstanbul tam bir hercümerç idi. Gece Amerikalılarda da temas kurduk. Uçaktaydık. Jim Steinberg’le görüştüm. Barack Obama-Saad Hariri görüşmesinin detaylarını anlattı. Sonra ben tekrar Saad Hariri ile görüştüm. ABD’deydi geçerken Türkiye’ye uğramasını istedik. O da programını değiştirdi, Türkiye’ye geldi. Benim de Avrupa Konseyi seçkin şahsiyetler toplantım vardı. O toplantıya ara verdik. Saad Hariri ile durumu değerlendirdik. Buradaki değerlendirme üzerine Başbakanımız Katar Emiri, Suudi Arabistan Kralı Abdullah ve Mahmud Ahmedinejad ile görüştü. İkinci adım olarak Katar Emiri ile birlikte Suriye’ye gidilmesi kararlaştırıldı. Bir yandan temaslar da sürecek. “