Güncelleme Tarihi:
ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, İstanbul'da düzenlenen 6. Atlantik Konseyi Enerji ve Ekonomi Zirvesi'nde yeniden bir araya geldi. Sarıyer'deki Grand Tarabya Oteli'ndeki oturumda ilk olarak ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden konuştu. Ukrayna'dan geldiğini hatırlatan Biden sürekli seyahat ettiğini perşembe günü doğum günü olduğunu söyledi.
GENÇLEŞMİŞ GÖNDERECEĞİZ
Başbakan Ahmet Davutoğlu da konuşmasının başında perşembe günü doğum gününü kutladığını söyleyen ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden'a dönerek "İstanbul'un gizemli etkileyici bir tarafı vardır. Kim İstanbul'a gelirse en az 10 yıl gençleşir. Dolayısıyla gençleşmiş olarak kendisini göndereceğiz "dedi. Biden, Davutoğlu'nun bu sözlerini gülümseyerek karşıladı.
Biden, "Avrupa’nın vizyonu gerçekten çok doğru bir vizyon fakat bu vizyona ulaşmak için çabalarımızı iki katına çıkartmalıyız. Daha önce Galler’de kendi NATO bölgesinin her yerini savunmak için bir kez daha altını çizmişti. Başka bir amaçla yüzde 2 oranında tüm müttefiklerimizin savunmaya ayrılan bütçeyi artırmaktı. NATO’nun da gerekli durumlarda hızlı bir şekilde faaliyete geçmesi. Ukrayna da ki durumu görüyoruz. Avrupa güvenliğinin birden fazla boyutu var şu anda. Bir taraftan sert güç var... Bununla alakalı dün Sayın Başbakanla da görüştüm. Bir taraftan sert güç, öte yandan farklı araçların kullanımı, farklı silahların kullanıldığını görüyoruz, Rusya ve diğerleri tarafından. İlk olarak yolsuzluk ve burada ki oligarşi olarak kullanımı. Enerjinin silah olarak kullanıldığını görüyoruz. Bu da aynı şekilde bu bölgede ki milletlerin güvenliğini tehlikeye düşürüyor. Başkan Obama çok yakın bir zamanda sera gazlarının salınımı azaltmak için bir anlaşma imzaladı. Yine başka bir girişimde elektriğe erişimi artıracak bir anlaşma imzaladı" dedi.
Davutoğlu, dün akşamki görüşmelerinde birçok uluslararası konuyu ele aldıklarına değinerek, Türkiye ile ABD'nin kökü derinlere giden stratejik ortaklar olduğunu, özellikle de uluslararası ilişkilerin yoğun, dinamik seyrettiği dönemlerde Türk-Amerikan işbirliğinin birçok krizin çözülmesinde kritik rol oynadığını anlattı.
Soğuk Savaş dönemi boyunca süren jeopolitik kutuplaşmalarda Türkiye ve ABD'nin, kutuplaşmanın, demokratikleşme yönünde sonuçlanması için on yıllarca ortak çaba sarf ettiğini ifade eden Davutoğlu, iki ülkenin, Soğuk Savaş sonrasında, dönüşümün ortaya çıkardığı Balkanlar'daki, Karadeniz ve etrafındaki krizlere birlikte çözüm aradığını, 11 Eylül sonrasında uluslararası terör tırmandığında da Afganistan başta olmak üzere birçok alanda birlikte çalıştığını, 2008 ekonomik krizi sonrasında ve Arap Baharı'yla gelen jeopolitik çalkantılar içinde yoğun ve derin istişari işbirliği içinde olduğunu söyledi.
Davutoğlu, Türkiye'nin G-20 dönem başkanlığında, öncelikli konulardan birinin enerji olacağına işaret ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Özellikle enerji ve ekonomi bağlamında Türkiye'nin etrafında uluslararası alandaki krizlerin yoğunlaştığı bir dönemdeyiz. Dün Irak'tan geldim, Sayın Biden, Ukrayna'dan geldi. Birlikte kuzeyden ve güneyden gelip, iki çok ciddi iç sıkıntılar yaşayan ülkeyle ilgili gözlemlerimizi paylaştık. Bir taraftan yoğun bir ekonomik krizin içindeyiz, hala durgunluk ve resesyon devam ediyor. G-20'de bunları tartıştık. Diğer taraftan siyasi çalkantılar ve birçok devletin yönetilme kabiliyetini kaybettiği, kritik bir süreçten geçiyoruz. Türkiye'nin etrafındaki birçok ülke efektif yönetim kabiliyetini maalesef kaybetmiş durumda. Suriye, en çarpıcı örneği."
'SİYASİ İSTİKRARIN DA BİR PARÇASI'
Enerjiyle ilgili üç boyutlu bir tahlil yapacağını ifade eden Davutoğlu, bunlardan ilkini "insani boyut" şeklinde açıklayarak, enerjinin, insanoğlunun hayat standardını yükselten bir araç olduğunu, enerjiyi etkin kullanan, enerji arzına sahip ülke vatandaşlarının hayat standartlarının yükseldiğini anlattı.
Başbakan Davutoğlu, dünyada nüfusun yaklaşık beşte birinin, elektrik kullanamadığını kaydederek, Somali'yi örnek verdi. Davutoğlu, "Somali'de hastanelerin nasıl çalışmak zorunda kaldığını gördüğümde, enerjinin bir çatışma aracı değil, aslında insanoğlu için varoluşsal bir imkan olduğunu da görmüştük. Elektriğin olmadığı yerde, en temel tıbbi cihazlar çalışamıyor. Elektriğin, enerjinin olmadığı yerde, bizim için çok normal görünen bazı hayat standartları gerçekleşemiyor. Gelecek sene G-20 dönem başkanlığını aldığımızda, bu seneden itibaren, enerjinin dünyada adil dağılımı ve kullanımı konusunda bir takım girişimlerde bulunmayı planlıyoruz."
Toplumların alıştığı standarttan geriye gitmesinin zor olduğunu belirten Davutoğlu, 2002'de AK Parti iktidara geldiğinde Türkiye'nin 9 ilinde doğalgaz bulunurken, bunun 78'e çıktığını, gelecek yıl Türkiye'nin bütününün doğalgaz kullanacağını bildirdi.
Davutoğlu, demokratik toplumlarda kimsenin, ulaşılan düzeyden geriye gitmek istemediğini belirterek, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Siyasal istikrarın da bir parçasıdır enerji güvenliği çünkü bundan birkaç sene önce Ukrayna bağlamlı bir kriz sebebiyle doğalgaz sıkıntısı yaşama ihtimaliyle karşılaştığımızda, bütün büyük şehirlerimizde hayatın durması veya en azından olumsuz etkilenmesi söz konusu oldu ve bunun doğuracağı siyasi sonuçlar var. Dolayısıyla enerji güvenliği aslında demokratik toplumlar için istikrarın da bir teminatı, hayat standardının bir teminatı. Hepimizin, insani hayat standardını temin etmek bağlamında dünyanın her yerindeki beşer kardeşlerimizin enerjiye ulaşımını temin etmek öncelikli görevimiz olmalı. Dünya liderleri bir araya geldiğinde sadece ulusal enerji stratejilerini değil, dünyadaki genel, insanoğlunun geleceğini bekleyen sorunları da konuşmak durumunda."
'PETROL FİYATLARININ DÜŞÜŞÜNÜ TAKİP EDİYORUZ'
Başbakan Ahmet Davutoğlu, enerji ve çevre arasındaki ikilemi çözecek araçlar bulunması gerektiğine dikkati çekerek, bir dışişleri bakanları toplantısında, "Her konuda dışişleri bakanlarının görevi, kendi ülkelerinin ulusal çıkarlarını korumaktır ve onu dile getirmektir ama ben şimdi bunu dile getirmeyeceğim. Bütün konularda biz, ulusal çıkarları koruyan dışişleri bakanı olarak davranabiliriz, bir konu hariç. Çevre... Çevre söz konusu olduğunda hepimizin, ulus devletlerin dışişleri bakanı olmak yerine insanlığın içişleri bakanı olarak konuşma zorunluluğumuz var" dediğini aktardı.
Çevre boyutunu unutan hiçbir enerji politikasının, stratejisinin gerçek anlamda geleceği belirleme bakımından ahlaki bir zemine sahip olacağını düşünmediğini ifade eden Davutoğlu, insani boyutun göz önünde bulundurulması gerektiğinin altını çizdi.
Davutoğlu, ekonomik boyuta değinirken, enerjinin, ekonomik gelişimin en önemli girdilerinden biri olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti:
"Bir taraftan insani kalkınma, diğer taraftan da üretken ve verimli bir yapı kurabilmek için mutlaka enerji güvenliğine sahip olmak durumundasınız. Biz Türkiye olarak, 'Elimizde hangi değerler, hangi zafiyetler var? Avantajlarımız nedir, dezavantajlarımız nedir?' diye baktığımızda avantajlarımız girişimci, cesur, kararlı bir insan unsuru ve dünyanın bazen olumsuz şartlarda en zorlu ama olumlu şartlar olduğunda da en önemli coğrafyasına sahip olmak. İnsan ve coğrafya ikisi değerse, bunun karşılığında bizim zaaf noktamız ne diye baktığımızda, enerji açığımız ve buna bağlı olarak cari açığımız. Bunun için 2002'den bu yana birçok önemli enerji projesine öncülük ettik. Türkiye'de ilk enerji santralleri 100 yıl önce, 1902 yılında kurulmaya başladı. 1902'den 2002'ye kadar Türkiye'de toplam 31 bin 500 megavat kapasite üretildi. 2002'den bugüne kadar 12 yılda toplam 33 bin 500 megavat kapasite üretildi. 100 yılda üretilen kapasiteden daha fazlasını 12 yılda ürettik."
Başbakan Davutoğlu, 2023 perspektifiyle baktıklarında bunun ötesine geçmek ve enerjiyi çeşitlendirmek istediklerini ifade ederek, sadece kömür ve geleneksel enerji araçları değil, nükleer enerjiye geçtiklerini anlattı. Nükleer enerjiyi, güvenli ve teknoloji yoğun olması bakımından da bütün insanlığın malı olarak gördüklerini kaydeden Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Yenilenebilir enerji, rüzgar enerjisi, güneş enerjisi gibi birçok enerji alanında yepyeni perspektiflerle kendi ülkemizin ekonomik girdisi konusunda ciddi bir çaba içindeyiz. Şeffaflık, öngörülebilirlik ve enerji altyapı yatırımlarında dünya için cazip bir yatırım bölgesi olmamız önem taşıyor. Birçok reform yaptık, yapmaya devam edeceğiz ta ki dünyanın en önemli enerji şirketleri, enerjinin merkez coğrafyası olan Türkiye ve Anadolu üzerindeki yatırımlarını artırsın. Hem üretim hem dağıtım sistemleri itibarıyla özelleştirme ve diğer alanlarda yaptığımız atılımlarla Türkiye, enerjideki açığını kapatmaya çalışıyor. Cari açık bağlamında da son aylarda ciddi düşmeler yaşadık. Bu konuda da petrol fiyatlarının düşüşünü takdirle ve ümitle takip etmeye devam edeceğiz. Ümit ederiz ki petrol fiyatlarının artışına dayalı enerji savaşları yerine herkesin enerjiye ulaşabileceği ucuzlukta bir enerji fiyatlandırması yönünde gelişmeler devam eder. Türkiye için bu, hayati bir konudur ve gerekli her türlü çalışmayı da bu konuda yapmaya devam edeceğiz."
'TÜKETİCİYLE ÜRETİCİ AYNI ÇIKARI PAYLAŞIYOR'
Başbakan Ahmet Davutoğlu, stratejik boyutun, enerjiye nasıl bakıldığıyla ilgili olduğunu belirterek, "Eğer enerjiyi çatışma aracı olarak kullanacak olursak bunun kazanan tarafı olmaz. Enerji fiyatlarının artmasıyla bir enerji savaşını öne çıkarmaya çalışanlar, bir müddet bu enerjiyi satacak pazar bulamayabilirler ya da ülkeler artık o enerjiye bağımlılıklarını azaltmak yönünde başka alternatiflere yönelirler. Tüketiciyle üretici aslında aynı çıkarı paylaşıyor. Eğer üretici, tüketiciyi sürekli bir baskı altında tutma stratejisi takip ederse, bir müddet sonra tüketici, o büyük pazarlar başka kaynaklara yönelir. Enerjiyi bir savaş, bir çatışma aracı olarak görmek yerine insani kalkınmanın ve insanlığın daha müreffeh bir gelecek kurma idealinin aracı olarak görmek durumundayız" diye konuştu.