Güncelleme Tarihi:
YEMİŞLER, İÇMİŞLER, DAĞILMIŞLARDIR
“(Cenevre görüşmeleri) Tarih boyunca bu hep böyle olmuştur. Hep toplanmışlardır, bir araya gelmişlerdir, yemişlerdir, içmişlerdir, ondan sonra da dağılıp gitmişlerdir. Şimdi şubatın sonuna bir tarih verdiler. Göreceksiniz, Şubat’ın 28’i geldiği zaman tekrar tehir edecekler. İlgili, ilgisiz herkes oraya geliyor. Kapıların arkasında başka şeyler konuşuluyor. İşin gerçeği orada konuşulmuyor. Orada olması gerekenler oraya alınmıyor, olmaması gerekenler davet ediliyor. Muhalifler oraya son anda kabul edildi. Muhalifler de, ‘Terör örgütlerini buraya alırsanız, biz buraya girmeyiz’ dedi. Son anda terör örgütlerine, ‘Gelmeyin biz burada işi öyle veya böyle bir noktaya getiririz, sizinle de daha sonra konuşuruz’ dediler. Şimdi Erdoğan böyle konuştuğu için kötü oluyor. Fakat biz gerçekleri dillendirmeye mecburuz.
BÖYLE BARIŞ MASASI OLUR MU
Suriye halkı, rejimin ve onu destekleyen güçlerin saldırıları ile can verirken önce bu acılara son vermeden, görüşmelerden bir netice çıkması beklenemez. Suriye’nin temsilcisi orada duruyor. Öbür taraftan Rusya, Suriye’de insanları öldürmeye devam ediyor. Böyle bir barış masası, barış görüşmesi olabilir mi? Çocukların öldürülmeye devam ettiği bir ortamda bu tür girişimler maalesef sadece zalimin işini kolaylaştırmaktan öte işlev görmüyor.
CENEVRE’DE ÜMİDİ OLAN VAR MI
Bu görüşmeler devam ederken Halep’e yönelik saldırılar neticesinde binlerce sivil Türkiye’ye doğru hareke geçti. Müzakerelerin netice vermesi için bu saldırıların derhal durdurulması gerekmiyor mu? Bu saldırıları durduramayan dünya bizden mülteci akınını durdurmamızı istiyor. Mantıkla bağdaşmayan, böyle bir anlayış olabilir mi? Şimdi soruyorum, Cenevre’den ümidi olan var mı? Tabii ki muhalefet böyle bir anlayışa olumlu yaklaşmayacaktır. Oynanan oyuna, kurulan tuzağa da gelmeyecektir.
SORUMLULUĞA ORTAK OLURLAR
Türkiye’nin güneyinde yaşanan sorunların çözümü yerine, işleri daha da karmaşık hale getiren müdahaleler bizleri üzüntüye sevk ediyor. Etnik ve mezhebi ayrımların kışkırtıldığı, bölgesel işbirliği dinamiklerinin derin yara aldığı bir ortamda çözüm yerine çatışmaların tarafı haline gelen her ülke, yaşanan ölümlerin sorumluluğuna ortak olur.
GEÇİŞ SÜRECİ AKAMETE UĞRAMAMALI
Bugün DAEŞ’i dünyaya musallat edenin de, milyonlarca Suriyelinin evlerinden olmasının müsebbibinin de Esed rejimi olduğu açıktır. Bu durum, artık uluslararası toplumun önemli bir kesimi tarafından da kabul ediliyor. Suriye’de, halkın meşru taleplerini karşılayacak bir siyasi geçiş sürecinin süratle hayata geçirilmesi çok önemlidir. Suriye’deki geçiş sürecini akamete uğratmaya yönelik her girişim, yaşanan insani krizin derinleşerek sürmesi çabasından başka bir şey değildir.”
DAEŞ BİR MİLLİ GÜVENLİK TEHDİDİ
VİCDANİ sorumluluğumuzun gereği olarak ve büyük bir özveri ile 2,7 milyondan fazla Suriyeli ve Iraklıya ev sahipliği yapıyoruz. Türkiye bugün dünyanın en fazla sayıda mülteci barındıran ülkesidir. Yürüttüğümüz yardım faaliyetlerimiz, Türkiye’yi küresel insani sistemin başlıca aktörlerinden biri haline getirdi. Avrupalı muhataplarımız konuyu ancak, mülteci dalgasının kendi kıyılarına ve sınırlarına dayanmasının ardından ciddi şekilde ele almaya başladı. Gelinen aşamada, AB, mülteci krizinin çözümünde Türkiye’nin anahtar ülke olduğunu kabul etmiştir. Bu durumun da etkisiyle AB’ye tam üyelik sürecimiz yeniden ivme kazanmıştır. Ancak, bu konuda beklediğimiz somut adımları henüz tam olarak göremediğimizi de ifade etmek isterim.
MÜCADELEMİZ SÜRECEKTİR
DAEŞ gibi terör örgütlerinin İslam karşıtlığını körüklemek suretiyle, en çok Müslümanlara zarar verdiği gerçeğinin altını bir kez daha çizmek istiyorum. Türkiye olarak DAEŞ’i, bir milli güvenlik tehdidi olarak görüyoruz. Bu terör örgütüyle kararlı bir şekilde mücadele ederken, bu yöndeki uluslararası çabalara da aktif destek veriyoruz. Türkiye, kuruluşundan bu yana DAEŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu’nun içinde yer alıyor.
Türkiye, hiçbir ayrım yapmaksızın,
DAEŞ ve PKK başta olmak üzere tüm terör örgütleriyle mücadelesini kararlılıkla sürdürecektir.