Güncelleme Tarihi:
Erdoğan, ABD'nin önde gelen düşünce kuruluşlarından Dış İlişkiler Konseyi'nde (CFR) yaptığı konuşmada, Türkiye'nin dış politikasının, uluslararası hukuk, adalet ve vicdan üzerine inşa edildiğini söyledi.
ABD Başkanı Obama'nın da katkısıyla İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun özür dilemesiyle ilişkilerin normalleşmesinin beklendiği bir süreçte Gazze'ye yeniden saldırılmasının süreci kesintiye uğrattığını anlatan Erdoğan, "Biz, Filistin'e baktığımızda, Arap, Sünni, Hamas mensubu vesaire değil en önce insanı görürüz. Irak'a baktığımızda, Sünni, Şii, Hristiyan, Kürt, Arap, Ezidi değil petrol değil en önce insanı görürüz, canı görürüz. Suriye'de, Sünni, Nusayri vesaire değil; sadece ve sadece insanı görürüz. Eğer haksızlığa uğrayan Hristiyan'sa Türkiye onun yanındadır, Musevi ise onun yanındadır, Müslüman ise onun yanındadır" dedi.
Türkiye'de şu anda 1,5 milyona yakın Suriyelinin barındığını kaydeden Erdoğan, "30 bine yakın, hatta bugün aldığım rakama göre 60 bine yakın Iraklı Ezidi'ye Türkiye sahip çıkmış durumda. En son, buraya hareket ederken, on binlerce Suriyeli Kürt sınırımıza akın etti, onlara da kapıları açan, onlara da güvenli bir ortam sağlayan Türkiye oldu. Gerek Irak'ta, gerek Suriye'de, ihtiyaç sahiplerine ayrım yapmaksızın insani yardım ulaştırıyoruz. Ukrayna'dan Somali'ye, Bosna Hersek'ten Pakistan'a, Afganistan'a kadar, her kriz bölgesine, her ihtiyaç sahibine ulaşmaya çalışıyoruz" diye konuştu.
Türkiye'nin 2013'te milli gelirinin binde 21'ini insani yardımlara ayırdığını ve "dünyanın en cömert ülkesi" olduğunu ifade eden Erdoğan, aynı şekilde Türkiye'nin geçen yıl acil ve insani yardımlarda ABD ve İngiltere'nin ardından üçüncü olduğunu dile getirerek, "Irk, din, mezhep ayırmadan, imkanlarımız ölçüsünde her yere ve herkese ulaşmak için örnek bir gayretin içindeyiz" dedi.
TÜRKİYE'NİN IŞİD'E DESTEK OLDUĞU İDDİALARI
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir süredir belli bazı çevrelerin Türkiye'yi, terörle yan yana göstermeye yönelik gayretleri olduğunu gözlemlediklerini belirterek, "Özellikle ABD'deki bazı medya kuruluşlarının ve bazı STK'ların, tamamen asılsız yayınlarla tamamen mesnetsiz iftiralarla planlı şekilde Türkiye'yi hedef aldıklarına şahit oluyoruz. Özellikle IŞİD konusunda, Türkiye, bazı medya kuruluşları tarafından son derece haksız ve art niyetli haberlere konu ediliyor. Uzun yıllardır terörle mücadele eden, terör sebebiyle ağır bedeller ödeyen, terörle mücadelesinde de yalnız bırakılmış bir ülke olarak, hiçbir terör örgütüne destek vermemiz asla söz konusu değildir" diye konuştu.
IŞİD'le petrol ticareti yapıldığı iddiasının tamamen asılsız olduğunu kaydeden Erdoğan, şunları söyledi:
"IŞİD'le petrol ticareti yaptığımız iddiası tamamen asılsızdır ve gerek Enerji Bakanımız, gerek Başbakan ve gerekse şahsım tarafından bu iddia müteaddit defalar yalanlanmıştır. IŞİD militanlarının Türkiye'de tedavi edildiği, militanlara müsamaha gösterildiği, aynı şekilde tamamen asılsız bir iddiadır.
Türkiye'nin Musul Başkonsolosu, ailesi ve çalışanlar, cumartesi günü yapılan operasyonla serbest kalıncaya kadar tam 100 gün IŞİD'in elinde tutuldu. Türkiye, durumun hassasiyeti nedeniyle öncelikle oradaki vatandaşlarının can güvenliğini hesaba katarak, son derece dikkatli hareket etti, son derece hassas açıklamalar yapıldı. Türkiye'nin bu hassasiyeti, ne yazık ki belli bazı malum çevreler tarafından saptırılıyor.
Sistemli bir şekilde, Türkiye'nin uluslararası itibarına, özellikle de Türkiye ekonomisine yönelik bir algı operasyonu ve saldırı yapılmak isteniyor. Biz bunlardan asla etkilenmeyiz."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bazı kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye konusunda objektif davranmayarak, subjektif biçimde siyasi değerlendirmeler yaptığını belirterek, "Büyüme trendimiz de devam edecektir. Doğru bildiğimizden ayrılmayız, doğruları da bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da en güçlü şekilde savunmaya ve seslendirmeye devam edeceğiz" dedi.
"PARALEL YAPI" İLE MÜCADELE
Erdoğan, konuşmasında Türkiye'deki Paralel yapılanmaya ilişkin de açıklamalar yaparak, "ABD'deki bazı medya kuruluşları ve düşünce kuruluşlarının, 'Paralel Yapı' adını verdiğimiz bu örgütün kısmen de olsa etkisi altında kaldığını görüyoruz" dedi.
Türkiye içinde, yaklaşık 30 yıldır varlık gösteren ve faaliyette bulunan bir örgüt olduğunu ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:
"Bu örgütün elebaşı, 1999 yılında Türkiye'den ayrıldı ve ABD'nin Pensilvanya eyaletine yerleşerek, faaliyetleri buradan idare etmeye başladı. Son yıllara kadar bu örgüt, Türkiye içinde ve dünya genelinde eğitim ve yardım faaliyetlerinde bulunan bir örgüt olarak tanınıyordu.
Ancak, 2012 yılından itibaren, örgütün farklı amaçlarının olduğu, büyük bir çıkar şebekesine dönüştüğü, faaliyet gösterdiği; çeşitli ülkelerde elde ettiği güç ile ciddi bir tehdit haline geldiği anlaşıldı. Düşününüz ki bir ülkenin polis teşkilatı, bu örgütün etkisi altına giriyor. Polisler, amirlerinin talimatıyla değil, Pensilvanya'dan gelen talimatla hareket ediyor. Düşününüz ki bir ülkenin yargı teşkilatı bu örgütün etkisi altına giriyor ve hakimler, delillere göre, vicdanlarıyla değil, Pensilvanya'daki örgüt liderinden gelen talimatlarla karar veriyor.
Örgütle mücadeleye başladığımızda, sadece emniyet ve yargı değil, devletin birçok kritik noktasına sızdıklarını ve buralarda, örgüt çıkarları doğrultusunda faaliyet gösterdiklerine şahit olduk. Faaliyetlerin, ulusal sınırları aşarak, uluslararası istihbarat taşeronluğuna kadar ulaştığını da tespit ettik."
2013 yılının aralık ayında Hükümete yönelik operasyon yapıldığını dile getiren Erdoğan, "Başbakanı olduğum Hükümete yönelik saldırı, altını çizerek söylüyorum: Yolsuzluk operasyonu kılıfı içine gizlenmiş, Hükümeti devirme operasyonuydu. Öyle ki, şahsımı, bakanlarımı ve çalışma arkadaşlarımı yargılayıp mahkum etmek üzere önceden dava dosyaları dahi hazırlanmış, operasyon içinde bunlar sıraya konmuştu. Söz konusu dosyalarda, şahsım "Dönemin Başbakanı" diye anılıyordu. Bu darbe girişimini başarıyla etkisiz hale getirdik" dedi.
"ULUSAL GÜVENLİĞE TEHDİT"
Ulusal güvenliğe karşı tehdit oluşturan bu örgüte karşı çok kararlı tedbirler almaya başladıklarını anlatan Erdoğan, şöyle konuştu:
"Bu, son derece tehlikeli örgütün, gerek Türkiye içinde, gerek ABD başta olmak üzere yurt dışında, muhaliflerimiz tarafından elverişli bir taşeron olarak kullanıldığını görüyoruz. Burada vurgulamak isterim ki söz konusu örgüt, hedefleri ve faaliyet tarzıyla asla güvenilmeyecek, kendisini kullananları dahi gün gelip arkadan hançerleyecek bir örgüttür.
Biz bu örgütü, 11. yüzyılda ortaya çıkan 'Haşhaşiler' adlı örgüte benzetiyoruz. Haşhaşiler, dağlarda yaşıyor, haşhaş adı verilen uyuşturucu maddeleri kullanarak, devlet adamlarına suikastlar tertip ediyorlardı. İngilizce'deki "assasination" (suikast) kelimesinin de işte bu örgütün adından yani Haşhaşiyn'den türediğini hatırlatmak isterim.
Şu anda Türkiye'nin kararlılıkla mücadele ettiği bu örgüt, bütün faaliyetleriyle yapılanma şekliyle örgüt mensuplarını etkileme şekliyle Haşhaşiyn örgütünden farklı değildir. Başkan Sayın Obama başta olmak üzere, ABD'li dostlarımıza bu meseleyi etraflıca izah ettik."
Erdoğan, Türkiye-ABD arasındaki model ortaklığa işaretle, Başkan Obama'ya "Bizden istediğiniz teröristleri biz size nasıl teslim ediyorsak siz de bizim ulusal güvenliğimizi tehdit eden bu şahsı ya sınır dışı edin ya da bir suçu olmadığı iddiasında ise bize verin" dediğini belirterek, "Umuyorum ki Türkiye ve Amerikan yönetimi, her iki ülke için tehdit teşkil eden bu örgütle mücadelede işbirliği yapacaklardır" diye konuştu.
"OBJEKTİK KAYNAKLARI KULLANIN"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin tarihten devraldığı engin tecrübe ve birikimiyle bölgesel ve küresel barışa her türlü katkıyı sağlamaya devam edeceğini de belirterek, "Türkiye dış politikası, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da barış, dayanışma, uluslararası hukuk ve adalet temelinde ilerlemeyi sürdürecek. Sahip olduğu ve sürekli geliştirdiği demokratik standartlarıyla Türkiye, bölgesel ve küresel barış için başarılı bir örnek olma vasfını muhafaza edecek" dedi.
Türkiye'ye ilişkin değerlendirmelerin, objektif kaynaklardan gelen bilgilere dayanmasını isteyen Erdoğan, şöyle konuştu:
"Sizlerden ve Amerikalı dostlarımızdan ricam, Türkiye'ye ilişkin değerlendirmeleri, objektif kaynaklardan temin etmenizdir. Türkiye ABD ilişkilerinin, önyargılardan arındırılması, algı operasyonlarından, yalanlardan, çarpıtmalardan arındırılması kaçınılmaz bir zorunluluktur. Demokrasi, insan hakları, terör, şiddet içeren gösterilere müdahale, internet yoluyla işlenen suçlar ve benzeri birçok konuda, ABD'nin yaklaşımı ile Türkiye'nin pratikleri arasında inanın ciddi bir fark yoktur.
Bir ay öncesine kadar Başbakanı olduğum Hükümetler, 12 yıl içinde Türkiye'de hukukun üstünlüğünü savunmuş, hukuku, demokrasiyi ve insan haklarını tarihinde hiç görülmeyen ileri seviyelere taşımıştır. Bu çabalar samimi ve kararlı şekilde devam ediyor. Türkiye'nin demokrasisi, özellikle de ekonomisi, son derece kararlı ve sağlam şekilde geleceğe ilerliyor, istikrarla büyüyor.
Aradaki vasıtaları kaldırıp, sağlam kaynaklardan Türkiye'yi izlediğinizde, inanıyorum ki önyargılardan arınmış, gerçek Türkiye'yi göreceksiniz. Gerçek Türkiye, barışı savunan, demokrasiyi savunan, ekonomisi istikrarla büyüyen Türkiye'dir. Karşılıklı saygı, ortak değer ve çıkarlar temelinde gelişen Türkiye-ABD ilişkileri, bölgesel ve küresel meselelerde olumlu sonuçlar doğurabilen bir ittifak ilişkisidir. Karşılıklı hassasiyetlere saygıyla ve özenle yaklaşıldığı ölçüde Türkiye-ABD ittifakı, bölgesel ve küresel barış ve istikrara katkı sağlamaya devam edecektir."
BÖLGEDEKİ SORUNLARIN KÖKENİ
Erdoğan, bu yılın Birinci Dünya Savaşı'nın başlangıcının 100. yıl dönümü olduğunu belirterek, "Türkiye, 100 yıl önceki ismiyle Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı'nın en önemli tarafıydı ve savaştan da en çok etkilenen ülke olmuştu. 20. yüzyılın en başında, Osmanlı Devleti'nin sınırları, Doğu'da bugünkü İran sınırından başlıyor, Avrupa'da Viyana önlerine, Kuzey Afrika'da Tunus ve Cezayir'e; Kuzey'de Kırım'a, Güneyde Yemen'e, yani Hint Okyanusu'na kadar yayılıyordu" dedi.
Birinci Dünya Savaşı sonunda 1918'de, Türkiye'nin sınırlarının aşağı yukarı bugünkü sınırlarına kadar daraldığını vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bunları hatırlatıyor olmamın nedeni şudur: Bugün, Ortadoğu'da ve Doğu Avrupa'da ağır krizlerin yaşandığı bölgeler, 100 yıl öncesine kadar Osmanlı Başkenti İstanbul'dan idare ediliyordu. Osmanlı Devleti'nin son derece başarılı idare yapısı içinde, bütün bu kriz bölgeleri asırlar boyunca sorunsuz şekilde varlıklarını idame ettirmişlerdi.
Filistin meselesi, Irak ve Suriye meselesi, Kırım, Balkanlar'daki sorunlar, aslında Osmanlı Devleti'nin dağılmasıyla ortaya çıkmış, kökeni de 100 yıl öncesine dayanan sorunlardır. Türkiye, 1922 yılında İstiklal Savaşı'nı kazanmış, 1923'te bağımsız bir ülke olmuştur.
91 yıllık tarihimiz boyunca, bölgedeki tüm ülkelerle karşılıklı saygı ve hoşgörü temelinde ilişki tesis ettik; altını çizerek söylüyorum: Her ülkenin bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne karşı son derece saygılı, son derece hassas olduk. Şu anda da, eski Osmanlı bakiyesi olan tüm devletlere ve tüm halklara, barış, dostluk, dayanışma nazarıyla bakıyoruz; tamamının toprak bütünlüğüne saygı duyuyoruz."
Türkiye'nin, merkezinde bulunduğu coğrafyayı, en iyi tanıyan, en iyi anlayan, en iyi analiz edebilen bir ülke olduğunu ifade eden Erdoğan, kriz bölgeleri dahil olmak üzere, bölgedeki her ülke ve halkla, Türkiye'nin ortak bir tarihi olduğunu söyledi.
Bölgenin tüm ülke ve halklarıyla ortak dini ve kültürel özelliklere sahip olduklarını dile getiren Erdoğan şöyle konuştu:
"Bu büyük tecrübeyi, bölgesel krizlerin çözümünde aktif olarak kullanmanın, dünyayı da bu tecrübemiz ışığında bilgilendirmenin, uyarmanın mücadelesini her zaman kararlı şekilde verdik. Ortadoğu'da, son derece karmaşık dinamikleri, özellikle de oradaki hissiyatı anlamadan, krizlere çözüm üretebilmek asla mümkün değildir.
Türkiye, sahip olduğu bu bilgi ve tecrübeyi, "model ortaklık" çerçevesi içerisinde, Amerika Birleşik Devletleri ile paylaşmayı son derece sağlıklı bir şekilde sürdürüyor. Esasen, sahip olduğumuz bu bilgi ve tecrübe, Avrupa Birliği için de 'eşsiz bir fırsat' anlamına geliyor. Diğer birçok faydaya ek olarak, bölgeyi anlayabiliyor ve bunu bilmek anlamak bile tek başına, Türkiye'nin neden Avrupa Birliği üyesi olması gerektiğinin cevabını ortaya koyuyor."
ARAP BAHARI VE FİLİSTİN SORUNU
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında "Arap Baharı"na ilişkin de değerlendirmelerde bulunarak, Türkiye'nin Arap uyanışına ilişkin yıllar öncesinden yaptığı uyarıların dikkate alınmadığını söyledi.
Erdoğan, "Mısır'la ilgili olarak yaptığımız uyarılar ve çağrılar, malesef dikkate alınmadı. Suriye'de, krizin başladığı anlarda, hem Beşşar Esed'i, hem de dünyayı samimi bir şekilde uyardık. Ne yazık ki bu uyarılarımız dikkate alınmadı ve bugünkü acı netice ortaya çıktı" dedi.
Irak'taki tüm tarafların hissiyatını çok iyi anladıklarını ifade eden Erdoğan, Irak'a ilişkin de çok sayıda uyarılarda bulunduklarını ancak orada da önlemler alınmaması neticesinde şu andaki sonucun ortaya çıktığını söyledi.
Erdoğan, şöyle konuştu:
"İsrail Filistin meselesini en başından itibaren yakından takip ediyoruz ve taraflarla her zaman yakın irtibatımız oldu. Bu meselede de İsrail'e ve çözümde etkisi olabilecek taraflara sürekli doğru uyarılar yaptık. Libya'da bugün yaşanan olaylar, öngörülemez olaylar değildi. Mısır'da yaşanan ve bütün bölgenin vicdanını yaralayan olaylar, göstere göstere geldi.
Suriye krizi, modern dünyanın ilgisizliği nedeniyle arkasında yüzbinlerce masum insanın cansız bedenini, 6 milyona yakın insanın yer değiştirmesini bırakmış, maalesef modern dünyanın ilgisizliği nedeniyle adım adım tırmanan bir trajediye dönüşmüştür. Aynı şekilde Irak'ta, önceki yönetimin uzlaşmaz, bencil, sorumsuz tavırları, ortaya çıkan bugünkü tablonun mimarı olmuştur.
Filistin meselesi, sadece Filistin'i değil; yeryüzündeki tüm Müslümanları ve tüm vicdan sahibi insanları derinden etkileyen bir meseledir. Bölgedeki bir çok krizin temelinde de Filistin meselesi vardır. İsrail yönetimi, bu hassasiyeti çok iyi bildiği halde, hem kendi halkını, hem de bölge halklarını ateşe atmaktan kaçınmamıştır."
İsrail halkıyla İsrail yönetiminin birbiriyle karıştırılmaması gerektiğini ifade Erdoğan, "Burada, Türkiye'ye ve şahsıma ilişkin önemli bir hatırlatmayı bir kez daha yapmak isterim. Antisemitist yaftasının, zaman zaman ülkeme, şahsıma ve arkadaşlarıma yönelik bir saldırı aracı olarak kullanıldığını üzülerek müşahede ediyoruz. Türkiye, tarihinin hiçbir döneminde ırkçı tavır içine girmemiş, tarihinin hiçbir döneminde antisemitist olmamıştır. Ben, antisemitizmi bir insanlık suçu olarak açıklayan ilk başbakanlardan biriyim. Tam tersine Türkiye, devletiyle ve halkıyla her zaman mazlumların yanında olmuş; Museviler de mazlum konumuna düştüğünde el uzatan ülke olmuştur" dedi.
İspanya'dan 15. yüzyılda kovulan Musevilerin, Osmanlı topraklarına sığındıklarını ve yüzyıllar boyunca huzur içinde yaşamlarını sürdürdüklerini hatırlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Aynı şekilde Hitlerin zulmünden kaçan Musevilere de ülkemiz kucak açmıştı. Antisemitist yaftası, zaman zaman benim şahsıma da yöneltiliyor. İsrail'in uluslararası hukuka sığmayan, insan haklarını çiğneyen, insan hayatını hiçe sayan katliamlarını eleştirmek, antisemitizm değildir. Gazze'ye yardım götüren uluslararası bir gemiyi durdurup, 10 kişiyi katleden bir devletten hesap sormak, antisemitizm değildir. Gazze'de, ayrım yapmadan, parkta, bahçede, sahilde, okulda, hastanede, camide, evlerinde masum çocuk ve bebekleri katleden bir yönetimi eleştirmek, takdir edersiniz ki antisemitizm değildir. Bizim eleştirilerimiz, asla ve asla Musevilere değil; sadece ve sadece İsrail yönetimine ve onun politikalarınadır. Hiç kimse bunu çarpıtmasın."
Filistin'de masum kadınların katledilmesini eleştirdikleri zaman, belli odaklardan, bir kampanya dahilinde algı operasyonları yapıldığını belirten Erdoğan, "Biz ne zaman Ortadoğu'da masum çocukların, bebeklerin katledilmesini eleştirsek, belli medya kuruluşları tarafından hedefe konuyoruz. Bu tür algı operasyonları, bu tür karalama kampanyaları, bizi asla ve asla doğru bildiğimiz yoldan ayırmaz. Sizlerden de ricam, bu çarpıtmalara lütfen kulak asmayın, her şeyden önce insan öncelikli bir dünyayı beraberce paylaşmalıyız; bu kara propagandaya lütfen prim vermeyin. Biz, bütün bölgede olduğu gibi, İsrail Filistin arasında da barışı çok güçlü şekilde arzu ediyoruz ve bunun için de yapıcı bir politika izliyoruz" dedi.