Güncelleme Tarihi:
Esad Coşan'ın Süleymaniye'ye defni gündeme gelince, Kanuni'nin torunları ayağa kalktı. Hanedan adına Ecevit'e ‘‘Coşan oraya gömülürse, Kanuni'yi çekeriz’’ şeklinde mektup yazıldı. Osmanlı Ailesi'nin Türkiye'de yaşayan en yaşlı temsilcisi Neslişah Osmanoğlu'nun imzaladığı dilekçede, ‘‘Süleymaniye Tarikat mezarlığı oldu’’ denildi. Ancak Sezer'in vetosu açıklanınca bu mektup yollanmadı. Onun yerine Cumhurbaşkanı Sezer'e teşekkür mektubu yollandı.
Türkiye, bir başka mezar tartışmasından son anda döndü: Kanuni Sultan Süleyman'ın mezarının Süleymaniye'den alınıp bir başka yere nakledilmesi tartışmasından...
Prof. Esad Coşan'la damadının Süleymaniye'ye defnedilmeleri konusu Türkiye'nin gündemini işgal ettiği sırada ‘‘Osmanlı Hanedanı’’nın yahut bugünkü adıyla ‘‘Osmanoğlu Ailesi’’nin dünyanın dört bir yanına dağılmış olan mensupları arasında bir telefon trafiği yaşandı. Aile üyeleri, neslinden geldikleri Kanuni Sultan Süleyman'ın inşa ettirdiği Süleymaniye Camii'nin haziresine ‘‘alákasız kişilerin’’ defnedilmek istenmesine engel olunmasını istiyorlardı ve yaklaşık 70 yıldır devam ettirdikleri sessizliklerini hukuki bir girişimle bozmaya karar verdiler: Definlerin yapılması halinde, ‘‘büyük büyük dedeleri’’ olan Kanuni Sultan Süleyman ile ‘‘büyük büyük anneleri’’ Hurrem Sultan'ın mezarlarını Süleymaniye'den alarak bir başka yere nakletmek için hukuk mücadelesi başlatacaklardı.
BÜYÜK SULTAN İMZALADI
Bunun için, başbakanlığa hitaben bir dilekçe hazırlandı ve dilekçenin definlerden hemen sonra gönderilmesi kararlaştırıldı. Osmanlı ailesinin Türkiye'de yaşayan en yaşlı mensubu Neslişah Osmanoğlu tarafından imzalanan dilekçede Süleymaniye'nin avlusunun bir ‘‘tarikat mezarlığı’’ haline gelmesinden dolayı ailenin duyduğu üzüntünün ifade edilmesinden sonra, şöyle deniyordu:
‘‘...Ailemiz, haziredeki büyüklerimizin isimlerini bu gibi tartışmalardan ve üzücü durumlardan uzak tutarak hatıralarını daha fazla muazzeb etmemek (azap vermemek), ebedi uykularını huzur içinde uyuyabilmelerini sağlamak ve hazireye bundan sonra yapılacak olan şeyh, valide ve damat definleri sırasında yaşanabilecek mezar yeri sıkıntısını ortadan kaldırmak maksadıyla ceddimiz Kanuni Sultan Süleyman'ın, eşi Hurrem Sultan'ın ve haziredeki diğer aile büyüklerimizin mezarlarını bir başka mekána nakledebilmemiz için gerekli izinlerin verilmesini istirham ediyoruz.’’
Osmanlı Ailesi, kararnamenin Çankaya Köşkü'nden geri dönmesi üzerine Başbakanlık'a hitaben hazırladıkları dilekçeyi göndermekten vazgeçtiler ve Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e bir teşekkür mektubu yazdılar. Yine ailenin Türkiye'deki ‘‘en büyüğü’’ olan Neslişah Osmanoğlu'nun imzaladığı mektupta Cumhurbaşkanı Sezer'e ‘‘Gösterdiğiniz haklı ve doğru tavırla Süleymaniye Camii Haziresi'nde ebedî uykularını uyuyan cedlerimizin ruhlarını huzura kavuşturduğunuz için zát-ı devletlerinize ailemiz adına şükranlarımızı ve teşekkürlerimizi takdim ediyoruz’’ deniyordu.
Ben, Kanuni Süleyman'ın torunlarının Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı'na gönderdikleri mektupla ilgili hiçbir yoruma girmiyor ve mektubun metnini yayınlamakla yetiniyorum. Okuyun ve halifelerle sultanların soyundan gelenlerin bugün neleri ne şekilde değerlendirdiklerinin yorumunu siz yapın.
Sürgünü iki defa tatmıştı
Osmanlılar'ın son padişahı Sultan Vahideddin'in kızı Sabiha Sultan'la son Halife Abdülmecid Efendi'nin oğlu Şehzade Ömer Faruk Efendi'nin kızı olan Neslişah Osmanoğlu, 1921'in 4 Şubat'ında Dolmabahçe Sarayı'nda dünyaya geldi. O sırada büyükbabalarından biri padişah, diğeri ise imparatorluğun veliahdıydı, bebeğin unvanı ‘‘Devletlû İsmetlû Neslişah Sultan Aliyyetuş'şán Hazretleri’’ idi ve adı devletin protokol kayıtlarına da bu şekilde geçti.
Küçük sultan, 1924 Mart'ında Osmanlı hanedanının diğer mensuplarıyla beraber Türkiye sınırları dışına çıkartıldı. Gençlik yılları sürgünde geçti, 1940'da Mısır Hıdivi İkinci Abbas Hilmi'nin oğlu Prens Abdülmunim'le evlendi ve iki çocuğu oldu. Cemal Abdülnasır'ın 1952'de bir darbeyle Mısır'da iktidarı ele geçirmesinden ve Prens Abdülmunim'in ‘‘kral naibi’’ ilán edilmesinden sonra kısa bir süre için ‘‘first lady’’ oldu ama Mısır'da krallığın kaldırılıp cumhuriyet'in ilánından sonra oradan da sınırdışı edildi. Bir müddet Avrupa'da kalan kalan Neslişah Sultan daha sonra Türkiye'ye yerleşti ve halen İstanbul'da yaşıyor.
Süleymaniye'de sadece Kanuni değil, üç padişah yatıyor
Gazetelerde ve TV'lerde Süleymaniye'deki padişah türbesinde sadece bir tek padişahın, Kanuni Süleyman'ın yattığı yazılıp söyleniyor ve böylelikle büyük bir yanlış yapılıyor. Camiin avlusundaki iki ayrı türbede üçü padişah olmak üzere hanedandan on kişinin mezarı var.
Çoğumuz pek farkında değiliz ama, Süleymaniye'deki hanedan türbelerinde yatanlar sadece Kanuni Sultan Süleyman ile eşi Hurrem Sultan değil. Caminin avlusunda bulunan iki ayrı türbede hanedana mensup on kişinin mezarı var.
Kanuni'nin türbesinde onunla beraber iki padişah daha yatıyor: İkinci Süleyman ve İkinci Ahmed. Bu hükümdarların hemen yanıbaşında da Kanuni Süleyman'ın kızı Mihrimah Sultan'ın, İkinci Ahmed'in karısı Rabia Kadın'ın, kızı Asiye Sultan'ın ve İkinci Süleyman'ın annesi Saliha Diláşub Kadın'ın mezarları var.
Hurrem Sultan'ın hemen gerideki türbesinde ise Kanuni Süleyman'ın bu en sevdiği karısıyla beraber İkinci Selim'in oğlu yani Kanuni'nin ve Hurrem'in torunu Şehzade Mehmed ile Kanuni'nin kızkardeşi Hatice Sultan'ın kızlarınden Hanım Sultan yatıyor. Anlayacağınız, Süleymaniye'deki türbeler sadece Kanuni Süleyman'la eşi Hurrem Sultan'a ait değil, aslında hanedana mahsus bir protokol mezarlığı.
Hanedanın teşekkür mektubu
İşte, Neslişah Osmanoğlu'nun ‘‘Muhterem Cumhurbaşkanım’’ hitabıyla başlayan ve ‘‘Osmanoğlu ailesi adına’’ imzaladığı mektubunun bazı bölümleri:
‘‘...Yüksek malûmları olduğu vechiyle, bazı Osmanlı hükümdarları kendi türbelerini sağlıklarında bizzat kendileri inşa ettirmişler, türbelerin bakımı ve idaresi için vakıflar kurmuşlar ve bu türbelerin avluları aile üyeleriyle imparatorluğun önde gelen görevlileri için bir ‘‘aile’’, ‘‘protokol’’ ve ‘‘devlet mezarlığı’’ şeklinde kullanılagelmiş, hazireler Cumhuriyet'in ilánından sonra ‘‘tarihi eser’’ sayılmış ve ‘‘kültür varlıkları’’ kapsamına alınmıştır.
DEDELERİMİZ AZAP İÇİNDE
...Cumhuriyet hükümetlerimizin 1952 sonrasında vefat eden Osmanoğlu ailesinin bazı mensuplarının büyükbabalarının türbelerine defnedilebilmeleri için gerekli izinleri her zaman vermiş olduğu, ailemiz tarafından şükranla hatırlanmaktadır.
46 senelik iktidarı boyunca devleti sadece akıl, mantık ve bilim çizgisinde idare etmiş olan ceddimiz Kanuni Sultan Süleyman'ın inşa ettirmiş olduğu Süleymaniye Camii'nin haziresinin son zamanlarda umumi mezarlıktan da öte bir ‘‘tarikat mezarlığı’’ haline getirilmesi, bu definlerin devamlı bir tartışma konusu olması ve tartışmaların özellikle de son günlerde zirveye çıkması, burada medfun olan aile büyüklerimizin hatıralarını muazzeb eder (azap verir) bir vaziyet almıştır.
KENDİNİZİ BİZİM YERİMİZE KOYUN
Ailemizin bu son definlerden sonraki hissiyatı, bir kişinin vefat etmiş annesinin, babasının veya herhangi bir aile büyüğünün mezarının hemen yanıbaşına bir yabancının defnedilmesi vaziyetinde hissedeceği üzüntünün aynıdır.
Yaşanan son defin tartışmalarında gösterdiğiniz haklı ve doğru tavırla Süleymaniye Camii Haziresi'nde ebedî uykularını uyuyan cedlerimizin ruhlarını huzura kavuşturduğunuz için zát-ı devletlerinize ailemiz adına şükranlarımızı ve teşekkürlerimizi takdim ediyoruz.
Osmanoğlu Ailesi adına, Neslişah Osmanoğlu’’