Güncelleme Tarihi:
TANIDIK SÖZLER: Küresel mali krizin, Hollanda merkezli Fortis Bank’ı da sarstığı yönünde haberler çıkıyor. Türkiye’deki Fortis yetkilileri, şöyle bir açıklama yapabilir: “Hollanda’daki Fortis ile hiçbir organik bağımız yoktur. Yurtdışında şubemiz bulunmamaktadır.” Bağış yapmaya, pardon, para yatırmaya devam edebilirsiniz!
* * *
METROBÜSÜ SAVUNUN: Muhtemel bir savaşta, İstanbul'a saldıracak düşman ordusunun yapması gereken tek şey var: Metrobüs hattını sabote etmek veya bombalamak! Tek bir metrobüste çıkan yangın yüzünden bütün şehrin nasıl kilitlendiğini, geçen hafta gördük. Şehrimize “stratejik bir askeri hedef” kazandıran Büyükşehir Belediyesi’ni bu vesileyle kutluyorum.
* * *
SÜT İTHAL MENZİLİ: Türkiye’nin jeostratejik öneminden bahsedilip duruluyor. Bence en büyük ‘jeostratejik avantajı’mız, Çin’den epey uzakta olmamız. Düşünsenize, Allah’tan, süt gibi kolay bozulan ürünlerini ithal edemeyecek kadar uzağız Çin’e. Yoksa ülkemizde insan hayatına verilen değerle, ‘zehirli süt ve mama skandalı’nda Asya’da ölen bebek sayısını tek başımıza ikiye katlardık. Diğer sektörlerdeki Çin mallarının her yeri nasıl işgal ettiğine bakarsanız, anlarsınız.
* * *
ERMENİLERİN İŞİ: Bu sezon iyice bozulmuş olsa da, hâlâ “Prison Break” izliyorum. Dizinin ABD’de 15 Eylül’de yayınlanan bölümünde ilginç bir gönderme vardı. Kahramanlarımız, “Ergenekonvâri”, derin devlet uzantısı bir şirketin elinde olan hafıza kartını ele geçirmek zorundaydı. Kartın, Los Angeles’taki Türk konsolosu ‘Erol Tabak’ta olduğunu öğrendiler. Dizinin ilerleyen dakikalarında, kurmaca konsolosumuzun aslında esrarengiz şirketten ve söz konusu karttan haberdar olmadığı, ama Amerikalı karısının saman altından su yürüttüğü ortaya çıktı. Kahramanlarımız, kartı almak isterken kadının bir korumasını öldürmek zorunda kaldılar. Cinayeti işleyen eleman telaşlanınca, bir diğeri, “Merak etme, Ermenilerin işi olduğunu düşünecekler,” diyerek onu yatıştırdı. Böylece ilk kez bir Amerikan yapımında, sözde soykırımı hiç anmadan ASALA’ya gönderme yapan bir sahneye tanık olduk.
* * *
ÇOK KÜLTÜRLÜLÜĞÜMÜZ: Konu itibariyle bana hitap etmeyen yeni romanını henüz bitiremesem ve dilini epey sorunlu bulsam da, Orhan Pamuk’un sanatına saygı duyuyorum. Ama ben Nobel ödüllü bir yazar olsam, dünya basınının hakkımda şu tür ifadeler kullanmasından çok rahatsız olurdum (bir de pazarlama işlerine bu kadar girmezdim).
PEN'in İngiliz Direktörü Jonathan Heawood, The Guardian'a 21 Eylül 2008'de yazdığı makalede bakın ne diyor: “Orhan Pamuk’un tuhaf ve büyülü romanı Kar, Türk çok kültürlülüğü efsanesini patlatmıştı. Yazarın sansürden muzdarip olması ve ülkesinde daha da kötülerini yaşaması bir tesadüf değil. Haklara saygı duymayan devletler, yazarlara da saygı duymazlar.” (Yazının orijinali: http://getir.net/dih)
* * *
YASAKLAR NE İŞE YARAR: Bugün mahkeme kararına rağmen Türk internet kullanıcılarının büyük çoğunluğunun, engellenmesi teknik olarak imkansız yeni yöntemler kullanarak Youtube’a kolayca girdiğini biliyoruz. Öte yandan, Evrim Teorisi savunucusu Richard Dawkins’in sitesi, Adnan Oktar’ın şikayeti üzerine yasaklanıyor. Peki sonuç ne? Söz konusu siteye yasaklama tarihine kadar Türkiye’den bir avuç insan girmiş, ama yasağın ardından girenlerin sayısı neredeyse 100 KAT artmış. İşte yurdum insanı... Bana inanmayan, http://getir.net/dif adresinden Google verilerine bakabilir.
* * *
SPORE OLSUN DİYE: Anglikan Kilisesi, 126 yıl önce ölen Charles Darwin'den bu ay resmen özür dileyerek Evrim Teorisi'nin yanlış anlaşıldığını açıkladı. Vatikan bile, Evrim Teorisi ile Hıristiyanlığın çelişmediğini duyurdu. Bizdeyse, Amerikan Evanjelistlerinin 100 yıllık “bilim ve din dışı” propagandasını, din kisvesi altında çıkara tahvil edip Türkiye’de hâlâ onların acenteliğini yapanlar var. “Spore” gibi milyon dolar bütçeli bilgisayar oyunları, Evrim Teorisi’ni tüm yalınlığı ve tüm karmaşasıyla herkesin evine (ve kafasına) sokarken, siz kimin sitesini, ne diye yasaklıyorsunuz beyler? (“Spore neymiş ya?” diyenler için: http://getir.net/dii )
* * *
KURCALAMAYIN ALETİ: Atlas Deneyi’nin başlamasıyla bitmesi bir oldu. “Büyük Hadron Çarpıştırıcısı” (LHC) arızalandı ve yüzyılın deneyi gelecek bahara kaldı. Din tâciri bir gazetenin bu konuyla ilgili verdiği haberde “LHC’ye nazar değdi” başlığını kullanması beni benden aldı. Bilimsel bir deney ile dini/örfi bir inanç, ancak böyle absürd biçimde bağdaştırılabilirdi.
Bu arada, deney sonucunda karadeliklerin oluşacağını ve dünyanın sonunun geleceğini iddia edenler, acaba şu basit gerçeği biliyorlar mı? LHC’nin protonları çarpıştırmasıyla ortaya çıkan enerji, iki sivrisineğin çarpıştırılmasıyla ortaya çıkan enerjiden büyük değil. Bir milyar proton aynı anda çarpıştığında, masaya kitabı attığımızda ortaya çıkan enerjiye denk bir enerji açığa çıkıyor. (Alın size kaynak: http://getir.net/dig )
* * *
PARALEL EVREN: Tam dört yıl önce Finlandiya'da ilginç iki konuşmaya kulak misafiri olmuştum. Önce bir Fin gencin, 15 dakika sonra bir başka mekanda ise bir Türk gencin, arkadaşlarıyla konuşmasını tesadüfen işittim. İkisi de Helsinki kafelerinde geçen bu konuşmaların merkezinde 'Ajax' yer alıyordu. Ama iki diyaloğun arasında, bizim için ders niteliğinde, acıklı bir fark vardı.
Fin genci, Ajax adlı web geliştirme tekniğiyle yazdığı interaktif internet uygulamasından hararetle bahsediyordu. Türk genci ise, Ajax futbol takımının Hollanda liginde son maçında berabere kaldığından ve bu yüzden para yatırdığı bahsi kaybettiğinden yakınıyordu. Ben de eğitimimizin ve kültürümüzün gittiği yere bakıp yakındım, kendi kendime.
* * *
SOYUMUZ TÜKENİRSE: Son araştırmaya göre, dinazorlar, bir zamanlar dünyaya hükmetmelerini tamamen şanslarına borçlularmış. Aynı dönemde yaşayan ve dinazorlardan fizyolojik olan üstün sayılan, timsahların atası krurotarsanlar, talihsiz bir göktaşı çarpması sonucu dünyadan silinince, meydan dinazorlara kalmış. Belki biz insanlar da benzer bir “kozmik şans”tan faydalanıp dünyaya hükmetmeye başlamışızdır ve aslında egemenliğimiz, dinazorlarınki gibi geçici bir şeydir.
* * *
ŞENOLA GAY: İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, "İsrail motorsuz uçak gibi. Düşmeye mahkum" dedi. Sorun şu: Motorsuz uçan hava taşıtları da var (mesela yelkenkanatlar veya planörler) ve bunlar yere güvenli bir biçimde inebiliyor. Peki ya atom bombası taşıyan külüstür bir uçak?