Celal bizi sattı

Güncelleme Tarihi:

Celal bizi sattı
Oluşturulma Tarihi: Kasım 13, 2003 01:43

Biraderim, şimdi söyleyeceklerimi bilhassa dikkatle dinleyip, Türk milletine anlatınız. Bizim, Türkiye aleyhine faaliyette bulunmamız için kafasız olmamız gerekir. Türkiye’nin güneyinde benim imzamla dağıtılan beyannameler Celal (Talabani) tarafından Suriye'de bastırılıyor. Masum ve mazlum Kürt milletinin hürriyet mücadelesini kötü gösteriyor. Çünkü o, komünisttir ve Araplar tarafından satın alınmıştır.

Haberin Devamı

İKİ yıldan beri beklediğim an, 13 Mayıs 1968 günü geldi. Barzani'nin başkenti Gilala'ya ulaştık. 4 gün Başbakan Dr. Mahmut Osman'ın konuğu oldum. 18 Mayıs 1968'de ise Barzani ile buluştuğumda, iki yılın stresi ve yorgunluğundan adeta bir anda kurtuldum. Barzani ile buluştuğumuzda 10 gün boyunca dağ yolundan yaptığım seyahati kendisine anlattım, geceleri konakladığım köylerdeki yöre halkının bana gösterdiği çok sıcak ilgiden söz ettim. Barzani, bu maceralı gezimi dinledikten sonra, şunları söylemişti: ‘‘Tabii ilgi gösterecekler. Biz, Osmanlılar'ın çocukları ve torunlarıyız. Aynı ırktan gelmiş, aynı dini inançlara sahip insanlarız. Türkiye'den gelen misafirimiz, misafir olmaktan çıkar. Siz, aynı zamanda ev sahibisiniz.’’

ARAPLAR SATIN ALDI

Barzani, en çok Irak Kürtlerinin Türk kamuoyuna kötü şekilde gösterilmesinden rahatsız olduğunu söylüyor ve bunun sorumlusunun Celal Talabani olduğunu ifade ediyordu. Molla Mustafa, Araplar tarafından yönlendirildiğini iddia ettiği Celal Talabani'nin tavrı konusunda şunları söylüyordu: ‘‘Kur'an-ı Kerim, İslam Birliği'nden, kardeşlikten bahseder. Biz de, kutsal dinimize ihanet edercesine kardeş kardeşe savaşırız. Bizim bu ayrılığımıza, Avrupa ülkeleri o kadar memnun oluyorlar ki; bizim parçalanmak üzere olduğumuzu görünce, elimizdeki topraklarda kolayca at oynatmak onların çok işine geliyor. Biraderim, şimdi söyleyeceklerimi bilhassa dikkatle dinleyip, Türk milettine anlatınız. Bizim, Türkiye aleyhine faaliyette bulunmamız için kafasız olmamız gerekir. Kardeş bir ülkeye karşı kötü niyet besleyemeyeceğimiz gibi, Türkiye'ye karşı yeraltı faaliyeti gösterirsek, ne derece büyük bir tehlikenin kucağına düşeceğimizi kestirebilen insanlarız. Türkiye'nin Güneydoğu Bölgesi'nde, benim imzamla gizli beyannameler dağıtılıyormuş. Bunların hepsinden haberdarız. Bu beyannameler, Celal (Talabani) tarafından Suriye'de bastırılıyor. Masum ve mazlum Kürt milletinin hürriyet mücadelesini, kendi aramızda yetişip, Araplar tarafına kaçmış olan Celal Talabani, kötü olarak gösteriyor. Çünkü o, komünisttir ve Araplar tarafından satın alınmıştır.’’

ERBİL’DEN SAVAŞ BİLGİLERİ

Irak Kürtlerinin Lideri ihtiyar gerillacı, Türkiye'deki Kürtler konusunda konuşmaya başlarken, ansızın içeri giren heybetli bir peşmerge, Barzani'nin eline bir kağıt uzattı. ‘‘Fedai’’ veya ‘‘gönüllü asker’’ anlamına gelen peşmerge, ayakta esas duruşta bekledi. Molla Mustafa, gelen bilgi notunu okuduktan sonra, peşmergeye birkaç soru yöneltti. Peşmergenin, Barzani'ye getirdiği bu bilgi notunda acaba neler yazılıydı? Daha sonra tercümanımız Şekip'ten dinledim; bu peşmerge, Barzani'nin postasıymış. Biraz ilerimizde kurulu bulunan telsiz cihazının başından, Erbil bölgesindeki Arap-Kürt savaşı hakkında bilgi getiriyormuş.

ELBİSEMİZLE SUYA DALDIK

Barzani, söyleşimize tekrar döndü; bu defa konu, Türkiye'deki Kürtler'di. Görüşmemiz sırasında Siyasi Şube görevlisi Şekip'le birlikte, Zeki isimli bir tercüman da odada bulunuyordu. Barzani bu defa, yanındaki tercüman Zeki'ye birkaç kelime mırıldandı. Zeki de bana dönerek, ‘‘General cenapları, Türkiye Kürtleri hakkında sorunuz olup olmadığını soruyorlar’’ dedi. Bu davet üzerine, Barzani'ye şu soruyu yönelttim: ‘‘Türkiye'deki ırkdaşlarınızla temas kurup, bir Kürdistan Devleti oluşturmak istediğiniz konuşuluyor. Böyle bir fikriniz ve planlarınız var mı? Şayet varsa, bunu ne zaman gerçekleştirmeyi düşünüyorsunuz?’’

Barzani, ‘‘Böyle bir soruyu bekliyordum’’ diyerek konuşmaya başladı:

‘‘Bugün, Türkiye ve İran'daki ırkdaşlarımızın huzuru, biz Irak Kürtleri'nde de olsa, niçin savaşalım? Biz, elbisesi ile suya dalmış bir milletiz. Irak'ta, bağımsızlık mücadelesi değil, özgürlük mücadelesi veriyoruz. Türkiye'deki ırkdaşlarımızı Türk olarak görüyoruz. Bunun aksini düşünmek mümkün değildir.

ATATÜRK IRKLARI KAYNAŞTIRDI

Irak Kürtleri ile Türkiye Kürtleri, iki komşu milletin insanlarıyız. Büyük Türk adaleti, ırk ayrımına imkan tanımamış, büyük Türk Lideri Atatürk de, devletini sağlam temeller üzerine kurup, çeşitli ırkları kaynaştırarak, bugünkü Türkiye'yi yaratmıştır. Bizler, insanca yaşama imkanlarına kavuşuncaya kadar mücadelemize devam edeceğiz. Tekrar ediyorum, mücadelemiz, sadece kendimizi savunmak içindir. Irak Devleti'ni ortaklaşa meydana getirdiğimiz Araplar, Arap milliyetçiliği güderek, bizi yok etmek istiyorlar. Varlığımıza kastettiler. İslam prensiplerini, devlet ve millet anlayışını hiçe saydılar. Varlığımızı inkar ettiler. Biz de, kendimizi onlara kabul ettirmek için, bu savaşı sürdürüyoruz.’’

Türklerle Kürtleri İngilizler ayırdı

IRAK'ın, İngiliz idaresinde bulunduğu yıllarda Türkiye'ye geldiğini söyleyen Barzani, ‘‘Van, Erzurum, Karaköse, Sivas ve Suşehri'ni gördüm. Çok güzel yerlerdi. Hakkari duruyor mu?’’ diye sordu. Ben de, kendisine, bu sorduğu yörelerle ilgili bilgi verdikten sonra, Van ile Hakkari arasındaki Hoşap Kalesi'nin ihtişamından ve güzelliğinden bahsettim. O kaleyi görmediğini söyledi.

Türk tarihini çok iyi bildiğini, Türk müziğinden hoşlandığını, Türkiye'yi de sevdiğini belirten Kuzey Irak Kürt Lideri koynundan çıkardığı madeni tabakasını açarak altın sarısı bir tütünle sigara sarmaya başladı. Parmakları, adeta makineleşmişti. Sigarasını, ağızlığına takıp doyasıya içerken, yine içini döküyordu:

BUZLARI ÇÖZELİM

‘‘Her nedense, Türkler nazarında günahkar görünüyoruz. Günahımız, Türkiye'den ayrılmak. Ama, biz ayrılmadık ki. İngiliz politikası ayırdı, iki kardeş milleti parçaladı. Böylelikle, Hıristiyanlar da, istediklerini yapmış oldular. Daha sonra, İslam Birliği'ni parçalamak için Avrupa'da kurdukları teşkilatlarla, din kardeşlerimizin arasına nifak soktular. Böylece, hepimiz ‘düşman kardeşler' olduk. Arap'ı Türk'e ve Kürt'e düşman etmek için nice planlar yaptılar. Sonunda galip çıktılar. Bizler de ahlaki değerlerimizi yitirdik. Artık, silkinmek zamanımız geldi. Dostumuzu düşmanımızı, kardeşimizi rakibimizi bilelim. Aramızdaki buzlar çözülsün.’’

TEMSİLCİ GÖNDERELİM

Molla Mustafa Barzani, görüşmemiz sırasında Türkiye’ye bir temsilcilerini göndermek istediğini ifade ediyor, ‘‘Bizim fikirlerimiz ve hareketlerimiz, Türkiye'ye yanlış aksettiriliyor; bunu silmemiz gerekir’’ diyordu.

Radyoda Zeki Müren çalıyordu

Barzani'nin evi ve karargahı olan Dilman bölgesinde bir günümüzü geçirdikten sonra, başkentleri Gilala'ya döndük. Daha sonra Başbakan Dr. Mahmut Osman'ın konut olarak kullandığı köhne bir odanın tam karşısına benim için kurulmuş çadırda istirahate çekildim. Bir süre sonra, çadırıma gelen bir peşmerge, masanın üzerinde duran transistörlü radyoyu karıştırarak Kürtçe yayın yapan bir istasyonu buldu. Marşlar çalıyordu. Daha sonra, Zeki Müren'in ‘‘Zehretme hayatı, bana cananım’’ şarkısını dinlemeye başlayınca, çok duygulandım. Çadırda, bıyık altından gülen peşmerge, bu şarkı plağını benim şerefime çaldıklarını söyledi. Zeki Müren'in şarkısını daha sonra Nuri Sesigüzel'in okuduğu türkü izledi. Bir anda kendimi anavatanda hissettim.

Mektupları o yazdı Barzani 2 imza attı

BARZANİ
'nin karargahında geçirdiğim bir haftanın sonunda Başbakan Dr. Mahmut Osman, beni makamına davet ederek, ‘‘Türkiye Cumhurbaşkanı ile Başbakanı'na birer mektup göndermek istiyoruz. Bu arada, halimizi anlatmak üzere bir de temsilcimizi göndermeyi arzu ediyoruz. Bu görevi siz yapar mısınız?’’ dedi. Dr. Osman'a, benim hiçbir resmi sıfatım olmadığını söyledim; kendisinden ise şu karşılığı aldım: ‘‘Bu, size bir sorumluluk yüklemez. Siz, bir gazetecisiniz. Her çeşit insanla temas imkanınız var. Bu mektubu, Türkiye'ye götürürseniz, insani bir görev yapmış olursunuz. Ancak, sizi hiçbir şekilde mecbur edemeyiz. Biz, mazlum bir milletiz. Halimizi, Türk büyüklerine anlatalım. Bu da, bizim en tabii arzumuzdur. Tarafsız bir kişi olmanız sebebiyle, bu işte bize yardımcı olacağınızı ümit ediyoruz.’’ Başbakan Dr. Osman'a olumlu cevap verdim. Çok sevindi, hemen bir cipe atlayıp, Barzani'nin karargahına gitti. Bir süre sonra geldi, tekrar makamına geçti; Barzani'nin antetli kağıtlarına el yazısı ile mektupları yazmaya başladı. Dr. Osman, gerçekten bir büyük mutluluk sergiliyordu. Bir yandan mektubu yazıyor, bir yandan da bana şunları anlatıyordu: ‘‘Bir süre önce, Sayın Sunay'a yine mektup yazıp, Türkiye'nin Bonn Büyükelçiliği'ne teslim ettik. Ancak, bu mektubumuz açılmadan iade edilmişti. İnşallah, bunlar iade edilmez.’’

ARAPÇA VE LATİNCE İMZA

Mahmut Osman, İngilizce olarak kaleme aldığı mektupları, daha sonra bana okudu; mutabakat sağladık. Bu defa da, mektupları imza ettirmek için tekrar Barzani'nin karargahına gitmek üzere yola çıktı. Bir süre sonra işlem bitmişti. Dr. Mahmut Osman'ın, Cumhurbaşkanı Sunay ve Başbakan Demirel'e hitaben yazmış olduğu mektuplar, Molla Mustafa Barzani tarafından hem Latin, hem de Arap harfleriyle imzalanmıştı. Çifte mühürlü değildi ama çifte imzalıydı. Kuzey Irak Kürtleri'nin lideri Molla Mustafa Barzani tarafından Türkiye liderlerine gönderilen bu tarihi mektuplar, ilk mektup gibi iade edilmeyecek ve tam 35 yıl önce devletin arşivlerine girecekti.

Habur’u yüzerek geçmişti

Hulûsi Turgut, 3 Mayıs 1968'de Habur Irmağı'nı yüzerek Kuzey Irak'a ulaştı. Daha sonra, peşmergelerin rehberliğinde tümen karargáhına gelip, kendisini bekleyen komutan İsa Suvar (sağda) ve yardımcısı Ramazan İsa (Turgut'un solunda) ile tanıştı. İsa Suvar, daha sonra Hulûsi Turgut'un bölgeye gelişini bir telsiz mesajı ile Barzani'ye bildirdi. Barzani de kısa bir süre sonra gönderdiği mesajında, ‘‘Büyük biraderimiz Mustafa Hulûsi Efendi, aramıza hoş geldin’’ diyordu.

Olsaydı, Atatürk’ün fotoğrafını asardık

PEŞMERGELERİN sınır komutanı Şefik Sadullah ile birlikte dağ yoluna koyulduk. 4 saat sonra, Ermişt Köyü'ndeki tümen karargahına ulaşıp, komutan İsa Suvar'la buluştuk. Ancak, başkomutan, yani Kuzey Irak'ın o günkü tek hakimi Molla Mustafa Barzani'ye ulaşmak için önümde yaklaşık 10 günlük bir dağ yolu vardı. Dağ yolunda konakladığım köy evlerinin misafir odalarının duvarlarında, Molla Mustafa Barzani'nin yanı sıra, o tarihte İran'ı yöneten Şah Muhammed Rıza Pehlevi ve İmparatoriçe Farah Pehlevi'nin (Diba) fotoğrafları asılıydı. Köy evlerinden birisinde bu fotoğrafları incelerken, yaşlı bir Kürt erkeği şunları söylemişti: ‘‘Efendi görüyorsun; Bu, Şah'ın ve hanımının fotoğrafı. Eğer, Mustafa Kemal Paşa'nın fotoğrafı da olsa idi, onu da asardık. Mustafa Kemal Paşa, çok büyük adam. Onun mücadelesini hayranlıkla takip ettik. Milletinin şerefini nasıl kurtardığını gördük.’’

Karargáh hatırası

Kuzey Irak Kürtlerinin Lideri Molla Mustafa Barzani, Hulûsi Turgut'la Dilman Köyü'ndeki karargah bölgesinde objektife böyle poz vermişti. Molla Mustafa Barzani ve Hulisi Turgut fotoğraf çektirirken peşmergeler de çevrede sıkı güvenlik önlemi alıyordu.

 BİTTİ

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!