Güncelleme Tarihi:
Koronavirüs salgınının başlarında yaratılan epidemiyolojik modeller felaket niteliğinde bir can kaybı potansiyelinin olduğunu, bunun ancak sıkı karantina önlemleriyle önlenebileceğini öngörüyordu. Buna karşılık, dünyadaki neredeyse her ülke, daha 2020'nin Mart ayı bitmeden sonuna kadar karantina önlemlerini çoktan almıştı. Ancak kimileri bu eylemlerin bilimsel açıdan sağlam şekilde desteklenmediklerini söyleyerek yapılan modelleme çalışmalarının büyük hatalar içerdiğini öne sürmüştü.
Johns Hopkins Üniversitesi Uygulamalı Ekonomi Enstitüsü profesörleri Jonas Herby, Lars Jonung ve Steve Hanke tarafından yapılan literatür incelemesi ve meta-analizinde, genellikle okul ve işyeri kapanışlarını içeren hareket ve seyahat üzerine kısıtlamaların Kovid-19 ölüm oranı üzerinde çok az etkisi olduğunu ya da hiç etkisi olmadığını buldu.
KAPANMALARIN ETKİSİ ÜZERİNE YAPILAN ARAŞTIRMALAR BİRBİRİYLE ÇELİŞİYOR
Binlerce çalışmayı gözden geçiren yazarlar, içlerinden analize değecek kadar güvenilir ve yeterince ilgili verilere sahip olan 34’ünü seçti. Çalışmaların ulaştığı sonuçlar birbiriyle çelişir şekildeydi. Bazı çalışmalar, karantinaların ölüm oranı üzerinde istatistiksel olarak anlamlı bir etkisi olmadığını bulurken diğer araştırmalar sokağa çıkma yasağı ve ölüm oranı arasında kayda değer bir negatif ilişki bulmuştu. Ancak karantinalar ve ölüm oranı arasında önemli bir pozitif ilişki, yani karantinaların aslında Kovid-19'dan kaynaklanan ölümleri artırdığını bulan çalışmalar da vardı.
Yazarlar, aynı soruyu ele alan birden fazla çalışmanın sonuçlarını birleştiren ve ortak bir sonuç çıkarmak için havuzlanmış verileri kullanan istatistiksel bir teknik olan bir meta-analizi kullanarak, karantinaların Kovid-19 ölüm oranları üzerinde önemli bir etki göstermediğini buldular. Yazarların ifadesiyle kapanmaların etkisi 'yok denecek kadar azdı'.
GÖNÜLLÜ DAVRANIŞ DEĞİŞİKLİKLERİNİN ETKİSİ DAHA BÜYÜK
Hopkins çalışmasının bulguları, Kanadalı ekonomist Douglas Allen’in Nisan 2021'de yayınladığı, karantinaların Kovid-19 ölümlerinin sayısı üzerinde çok az veya hiç etkisi olmadığı yönündeki sonuçlara ulaşan incelemeyi doğrulamış oldu. Allen çalışmasında gönüllü ve zorunlu tecritlerin etkileri arasında ayrım yapmış, vakalardaki ve ölümlerdeki değişikliklerin çoğunun arkasında insanların davranışlarındaki gönüllü değişiklikler olduğunu bulmuştu. Hopkins çalışmasının ortak yazarlarından Danimarkalı ekonomist Jonas Herby ayrıca Ocak 2021'de yaptığı bir incelemede, gönüllü davranış değişikliklerinin pandeminin büyümesini sınırlamada etkisinin, zorunlu önlemlerden 10 kat daha büyük olduğunu sonucuna ulaşmıştı.
20 yıldan fazla bir süre önce ekonomist Tomas Philipson, bireylerin bulaşıcı hastalık salgınlarına tepki olarak davranışlarını nasıl değiştirdiklerini incelemişti. İnsanlar, sağlık risklerinden ve maliyetlerinden kaçınmak için gönüllü olarak hareketlerini değiştiriyor, hastalığın yayılmasını kontrol altına almak adına alınan karantinalar gibi halk sağlığı talimatlarına da yanıt veriyorlardı. Kovid-19 salgını başladığında bireyler, hastaneler ve diğer işletmeler, daha hükümetler hastalığın yayılmasını sınırlamak adına genelgeler çıkarmadan önce harekete geçmişti.
Dahası ekonomistlerin öngördüğü şekilde, bireylerin eylemleri ve hükümetlerin önlemlerine uyumu, anlık olarak algılanan risk derecesine karşılık veriyordu. Kovid-19 yayılımı arttıkça insanlar evlerinde kalıp kalabalık ve kapalı alan faaliyetlerinden kaçındı. Prevalans (hastalığın yayılım hızı) düşüş gösterince insanlar normal faaliyetlerine devam ettiler. Kapanma önlemleri kısa vadede etkili olsa bile, riskli gönüllü davranışlardaki değişiklikler ve bu başarıya yanıt olarak halk sağlığı önlemlerine uyum, karantinaların yararlarını etkisiz hale getirebileceği düşünülüyor.
Pandemi sırasında politika yapıcıların dayandığı epidemiyolojik modellerin çoğu, özellikle de son derece etkili olan Imperial College of London modeli, bu gönüllü etkileri hesaba katmadı. Haziran 2020 tarihli, yaygın olarak alıntılanan bir Imperial College makalesi, Avrupa'daki Kovid-19 ölümlerinin azalmasını tamamen uygulanan kapanmalara bağlıyor. Makalenin yazarları “hükümetlerin müdahaleleri olmadan bile ölümleri azaltabilecek davranış değişikliklerini” hesaba katmadıklarını kabul ediyor.
KAPANMANIN ZARARLI ETKİLERİ
Hopkins araştırmacıları ayrıca, karantina önlemlerinin, insanların sağlık protokollerine sahip açık hava mekanları veya işyerleri gibi kısmen daha güvenli yerlere erişimlerine izin vermeyip, enfekte olma veya aile üyelerini enfekte etme olasılığının daha yüksek olduğu evlerinde barınmaya zorlayarak pandemiyi daha da kötüleştirmiş olabileceğini düşünüyorlar. Bu iddia, özel şirketlerin gönüllü olarak uyguladığı enfeksiyon önleme tedbirlerinin işyerinde Kovid-19 bulaşma oranı evlerdeki oranlarının altına indirdiği tespit eden Chicago Üniversitesi’nden ekonomist Casey Mulligan'ın çalışmasıyla destekleniyor.
Hopkins çalışmasının yazarları ayrıca kapanmalara bağlı olarak dünya çapında çok sayıda insanın işsiz, öğrencilerin yeterli eğitimden mahrum kaldığını ve toplumun genelini etkileyen psikolojik sorunların arttığına dikkat çekiyor. Araştırmacılar, genel kanının tersine karar alıcıları zorunlu kapanmaları “pandemi politikasının bir aracı olarak görmemeye” davet ediyor.