Güncelleme Tarihi:
Tesadüfün bu kadarına da pes!.. Biz, Kemal Derviş'ten 200 küsur sene önce, onun büyük dedesi olan Halil Hamid Paşa'yı da yine büyük ümitlerle devletin başına geçirmiş, ‘‘sadaret’’ yani başbakanlık koltuğuna oturtmuş, ekonomik ve malî reformlar yapmasını istemiş ama Paşa'nın reformları sayesinde tam rahat nefes almaya başladığımız sırada adamcağızı celláda teslim edip kafasını kestirmiştik. İşte, Allah sonlarını benzetmesin ama, Kemal Derviş'le büyük dedesinin meslekî hayatlarındaki tarihi tesadüflerin kısa öyküsü...
Günlerdir Kemal Derviş'in adıyla yatıyor, yine onun adıyla kalkıyoruz. Türkiye'nin gündeminin ilk sırasında şimdi o var; ağzından çıkan her sözü ve attığı her bir adımı nefesimizi tutmuş, takip etmekle meşgulüz.
Gazeteler iki haftadan beri Kemal Derviş'le ilgili haberlerle dolu. Alman olan annesinin Hitler'in Ankara'daki büyükelçisi Franz von Papen'in sekreterliğini yapmış olmasından tutun, eski eşinin sosyetede edindiği yere kadar, ekonomi sayfalarında ve magazin köşelerinde her gün onunla ilgili birşeyler yazılıyor. Hatta daha da ileri giden bazı gazeteler onun Sabetaist olduğunu iddia ediyor, hayalî dedeler yakıştırıp 19. yüzyılın meşhur isyancı valisi Tepedelenli Ali Paşa'nın soyundan geldiğini söylüyorlar.
Kemal Derviş'e karşı duyulan merakı ve gösterilen bu ilgiyi görünce onun kimlerden olduğunu bir de ben anlatayım ve ‘‘gerçek’’ büyük dedelerinden biriyle kendisi arasında varolan, eşine ender rastlanabilecek mesleki bir tesadüfü yazayım dedim: Kemal Derviş'in büyük dedesi Halil Hamid Paşa'yı bundan 200 küsur sene önce yine büyük ümitlerle devletin başına geçirip ‘‘sadaret’’ yani başbakanlık koltuğuna oturtmamızın, ekonomik ve malî reformlar yapıp devleti kurtarmasını istememizin ama Paşa'nın bu reformları sayesinde tam rahat bir nefes almaya başladığımız sırada adamcağızı celláda teslim edip kafasını kestirmemizin öyküsünü...
Kemal Derviş, İstanbul'un eski ve asil ailelerinden birine mensuptur: 18. yüzyıl sadrazamlarından Halil Hamid Paşa'nın soyundan gelir.
HÜKÜMETTEKİ PAŞAZADE
Babası rahmetli Rıza Derviş, Sadrazam Halil Hamid Paşa'nın torunu olan ve 1907'de ölen Yozgat kumandanı ‘‘Mirliva’’ yani Tuğgeneral Derviş Paşa'nın oğlunun oğludur. Dolayısıyla 1782 Aralık'ının son günü ekonomik reformlar yapması, çökmüş olan idareyi canlandırması ve imparatorluğa hayat vermesi için büyük ümitlerle devletin başına getirilen ama iki sene sonra celláda teslim edilip kellesi kestirilen Sadrazam Halil Hamid Paşa, şimdi bütün Türkiye'nin ümit bağladığı Kemal Derviş'in altıncı göbekten dedesi olur.
Türkiye'nin ekonomisinin başında şimdi bir sadrazam torunu var. ‘‘Büyük büyük dede’’ Halil Hamid Paşa'nın siyasi hayatının ve bundan 219 yıl önce hazırladığı ekonomik reform programının ayrıntıları aşağıdaki sütunda yeralıyor. Ama dedeyle torunun meslek hayatlarındaki bu şaşırtıcı benzerlikleri görünce, bana söyleyecek tek bir söz kalıyor: ‘‘Allah ákıbetini benzetmesin!’’..
İşte, uğruna kelle verilen program
Halil Hamid Paşa, Osmanlı Devleti'nin hemen her kurumunun çatırdamakta olduğu bir dönemde iktidara gelmişti ve devletin ancak köklü reformlar sayesinde canlanabileceğine inanıyordu. Ayrıntılarını açıklamadığı bir reform programı hazırladı ve programı aşama aşama yürürlüğe koymaya çalıştı. Önceliği yönetimdeki bozuklukların tamirine ve devlet maliyesini güçlendirmeye verdi.
- Çökmüş durumda bulunan ekonomiyi ayağa kaldırabilmek için bir tedbirler paketi yaptı. Lüks tüketimin azalması, buna karşılık yerli üretimin güçlenmesi ve tarım üretiminin artması için çaba gösterdi.
- Hiçbir iş görmeyen ama káğıt üzerinde kadrolu görünen, dolayısıyla da hiç çalışmadıkları halde devletten aylık alanlara yapılan ödemeleri kesmeye çalıştı. Özellikle yeniçeriler arasında bulunan bu gibi kişileri tasfiyeye kalkması ve aylıkların önceden kırdırılmasını yasaklaması üzerine askerle karşı karşıya geldi.
- Teknik eğitimi canlandırmaya uğraştı ve bugünkü İstanbul Teknik Üniversitesi'nin temeli olan Mühendishane'yi yeniden yapılandırdı.
- Teknolojik güçlenme çabalarını başlangıçta ordu üzerinde yoğunlaştırdı. Gücünü asker sayısının fazlalığından alan bir ordu yerine o günlerin profesyonellik kavramına uygun, teknik donanımlı birlikler kurmaya çalıştı ve önceliği seri atış yapabilecek bir topçu sınıfının oluşturulmasına verdi.
- Türkiye'yi savaşlardan uzak tutmaya uğraştı ve bunun için Rusya'nın Kırım'ı ilhakını bile kabullendi. Dış politikada Fransa ile yakınlık kurmaya çalıştı, teknik ve askeri eğitimde Fransız modelini benimsedi, deniz kuvvetlerinin modernizasyonu konusunda ise İsveç ile işbirliğine gitmeyi denedi.
- Rusya'nın Karadeniz'e giderek hakim olmaya başladığının ve Türkiye'nin buna karşılık hiçbirşey yapamayacağının farkındaydı. Rusya'nın Karadeniz'de büyümesini önlemenin tek yolunun Karadeniz'in açık bir deniz haline getirilmesi olduğuna inanıyordu ve dış politikasının önemli bir ayağını bu temel üzerine kurdu.
Kelle Karacaahmed’de, gövde Bozcaada’da
Kemal Derviş'in altıncı göbekten büyük büyük dedesi olan Sadrazam Halil Hamid Paşa, 18. yüzyıl Türkiyesi'nin paradan, puldan, hesaptan, kitaptan ve ekonomiden anlayan birkaç devlet adamından biriydi ve işte bu ekonomi ve maliye bilgisi yüzünden 49 yaşında canından edildi.
Paşa, 1736'da Isparta'da doğdu. Çocuk yaşındayken babası Hacı Mustafa Ağa ile beraber İstanbul'a geldi, Babıali'ye girdi, zamanla yükseldi, bir ara tersaneyi de idare etti ve 43 yaşındayken ‘‘Reisülküttáb’’ yani dışişleri bakanı oldu.
Türkiye o günlerde tarihinin en karanlık dönemlerinden birini yaşamadaydı: Ekonomi tükenmiş, ardarda girilen savaşlar ve gelen yenilgiler maliyeyi tamamen çökertmiş, ordu başıbozuk bir hale gelmiş, idari sistem her yönüyle çürümüştü ve devleti kurtarabilecek güçlü bir sadrazama ihtiyaç vardı.
Zamanın hükümdarı Birinci Abdülhamid, Halil Hamid Paşa'nın bu iş için biçilmiş kaftan olduğunu düşündü. Paşa gençti, Türkiye'nin sıkıntılarının farkındaydı, dünyayı biliyordu, dışarıyla teması vardı ve özellikle Fransa'nın önde gelen isimleriyle iyi ilişkiler içindeydi. Birinci Abdülhamid, 1782'nin 31 Aralık'ında Halil Hamid Paşa'yı sadrazamlığa, yani o zamanın başbakanlığına getirdi ve Paşa, 2 yıl 3 ay süren sadrazamlığı sırasında bütün mesaisini mali ve idari bir reformu hayata geçirmeye sarfetti, öncelikle de devleti savaştan uzak tutmaya ve ekonomiyi güçlendirmeye çalıştı.
Ardarda aldığı tedbirlerle devlet rahatlamaya başladı ama bu reformlar bazı çevreleri, özellikle de idarecileri ve saray görevlilerini huzursuz eder gibi olunca İstanbul'u bir anda Paşa'nın aleyhinde dedikodular sardı: İhtilál yapıp Sultan Abdülhamid'i tahtından indireceği ve yerine genç veliahd Selim'i, yani sonraların ‘‘Üçüncü Selim’’ini çıkartacağı söyleniyordu.
KELLESİ BAL İÇİNDE GELDİ
Dedikodular hükümdarın kulağına kadar gitti ve bunlara inanıp iktidarın elinden alınabileceğinden ürken Birinci Abdülhamid, her türlü yetkiyle donatmış olduğu Halil Hamid Paşa'yı 1785'in 31 Mart günü sabaha karşı azlediliverdi... Paşa sadece koltuğundan olmakla kalmadı; malına-mülküne de el kondu ve Osmanlı tarihinin önde gelen reformcularından olan sabık sadrazam güneş doğmadan bir gemiye bindirilip Gelibolu'ya sürüldü. Cidde Valiliği'ne tayin edildiği ve Gelibolu'dan Arabistan'a yollanacağı söyleniyordu ama bu tayinin onu İstanbul'dan uzaklaştırmak için bahane olduğu bir hafta sonra anlaşıldı: Gelibolu'dan Bozcaada'ya götürüldü, orada idam edildi ve kesik başı bal dolu bir tuluma konup İstanbul'a, saraya yollandı.
Kemal Derviş'in büyük ceddi Halil Hamid Paşa'nın hüzünlü hikáyesi, ana hatlarıyla işte böyle... Paşa, Türkiye'yi kurtarma hevesi uğruna kellesini vermiş olmasına rağmen bu işten gene de kazançlı çıktı, fazladan bir ‘‘mezara’’ sahip oldu... İnsanların tek bir mezarda yatmasının aksine, Paşa bugün iki ayrı mezar kullanıyor: Başsız vücudu Bozcaada'da, iskelenin hemen karşısındaki camiin avlusunda; bal tulumuyla İstanbul'a gönderilmiş olan kellesi ise Karacaahmed Mezarlığı'nda gömülü...