Güncelleme Tarihi:
Almanya, Fransa, İtalya, Belçika ve Lüksemburg’la birlikte kurdukları bu topluluğun amacı, o dönemin en önemli sanayi ürünü olan kömür ve çelik üretiminden doğacak sürtüşmelerin engellenmesiydi.
Ama asıl amaç ise yıllarca Avrupa’da savaşlar yaşanmasına neden olan milliyetçilik ve aşırı milliyetçilik düşüncelerinin önüne geçmekti.
***
Hollanda 17 milyon nüfuslu bir Avrupa ülkesidir.
Ülkede yaşayanların yüzde 80’e yakını Hollanda kökenlidir.
Endonezya, Fas, Surinam ve Türkiye kökenli insanlar da yıllardır bu ülkede yaşamaktadır.
Diğer AB ülkelerinden insanlar da.
Bu insanların çoğu Hollanda vatandaşıdır.
Böyle olduğu halde, son yıllarda Hollanda’da kendilerinden olmayanlara neredeyse düşman gözüyle bakılmaya başlandı.
Bu düşmanlığın öncülüğünü Özgürlük Partisi (PVV) lideri Geert Wilders yapmaktadır.
Hem de yıllardır.
Wilders, ülkede yaşayan Müslümanlara neredeyse savaş açmıştır.
Camilerin kapatılmasını savunmaktadır.
Kuran’ı Kerim’in yasaklanmasını savunmaktadır.
Ülkenin kapılarının İslam ülkelerinden geleceklere tamamen kapatılmasını savunmaktadır.
Türkiye’ye AB kapılarının tamamen kapatılmasını savunmaktadır.
Yani apaçık İslam düşmanlığı yapmaktadır.
Türk düşmanlığı yapmaktadır.
Geert Wilders, ırkçı bir yaklaşım sergilemektedir.
Bu sayede de her geçen yıl PVV’nin oy oranını artırmaktadır.
***
15 Mart’ta Hollanda’da genel seçim yapılacaktır.
İşte seçim öncesi Hollanda Başbakanı Mark Rutte de popülist bir yaklaşımla sahneye çıktı.
Aynı zamanda Özgürlük ve Demokrasi İçin Halk Partisi’nin (VVD) lideri olan Mark Rutte, ülkenin önde gelen 8 gazetesine ilan vererek “Tüm Hollandalılara” başlıklı tam sayfa bir açık mektup yayınladı.
Bu ilanda, “Özgürlükten dolayı buraya geldikleri halde, insanların bizim özgürlüğümüzü istismar etmesini tedirgin edici bir durum olarak algılıyoruz” denildi.
“Ya normal davran, ya da defol git!” söylemi de yer aldı.
Her ne kadar “Tüm Hollandalılara” başlığı taşısa da, bu söylemin kimi veya kimleri hedef aldığı apaçık ortada.
Mark Rutte, geçen yıl Türkiye’deki darbe girişiminden sonra Hollanda’da protesto gösterilerine katılan Türklere ve Türk kökenli insanlara da televizyon programında “Defolun gidin!” demişti.
Hatta bu yıl ocak ayı sonlarına doğru Algemeen Dagbladet gazetesine verdiği bir demecinde de “Bizim yaşam biçimimizi beğenmeyen ve sürekli olarak buna kızan birileri burada kalmak zorunda değildir. Herkes özgürce seçimini yapıp, ülkemizi terk edebilir. Şayet bizim ülkemizde yaşıyorsa ve buradaki yaşam biçimine ayak uyduramıyorsa tercihi var: Defol git!” demişti.
Bu nasıl bir mantıktır?
Daha doğrusu mantıksızlık...
***
Irkçı Geert Wilders’in önünü kesmek için Hollanda Başbakanı Mark Rutte’nin aynı dili kullanarak böyle popülist bir tutum sergilemesi tehlike vericidir.
Bu tutum barış içinde birlikte yaşamı dinamitlemektir.
Yaklaşık 25 yıldır Hollanda’da toplumsal barışın korunması ve Türk kökenli insanların toplumsal uyumu için yoğun çaba gösteren Türkevi Araştırmalar Merkezi Başkanı Veyis Güngör, Başbakan Mark Rutte’ye bir mektup yazarak, bu tutumunun tehlikeli olduğuna dikkati çekti.
Tabii kesinlikle kabul edilemeyeceğini de vurguladı.
Veyis Güngör, Avrupa’da ırkçılık, İslamofobi, yabancı düşmanlığı, önyargılar ve ayrımcılığın gittikçe yaygın hale geldiği bu süreçte daha sağduyulu bir tutum sergilenmesini de istedi.
Hollanda’daki Türk kökenlilere de “Bize gelince; bu ülkede yaşayan, ülkenin kalkınmasında ebeveynlerimizin alın terlerinin yer aldığı bu ülke için daha fazla sorumluluk almalıyız” çağrısında bulundu.