Güncelleme Tarihi:
1961 yılında Türkiye ile Almanya arasında imzalanan İşgücü Göçü Anlaşması’yla Türkiye’den Almanya’ya gastarbeiter (misafir işçi) akını başladı.
Anadolu insanı misafir işçilerin içlerini tıka basa doldurup izine geldikleri Ford, Mercedes ve Opel marka otomobillerle tanıştı.
Almanya’dan getirilen Grundig marka radyolar Anadolu’da evlere girdi.
Anadolu insanı, izine gelen dost ve akraba misafir işçilerin hediye olarak getirdikleri naylon gömlekleri severek giydi.
Birkaç yıl çalıştıktan sonra Türkiye’ye dönüp kendilerine yeni bir yaşam kurmayı hayal eden birinci nesil misafir işçiler Almanya’da kaldılar.
Daha sonraki yıllarda eş ve çocuklarını da yanlarına alıp buralı oldular.
***
Önceleri sadece adını duyduğum, yerini coğrafya kitaplarındaki haritalarda gördüğüm Almanya’ya ben ilk kez 1970’li yılların başında geçtim.
O zamanlar Fransa’nın Strasbourg kentinde tıp fakültesinde öğrenciydim.
Heidelberg, Mannheim ve Dortmund’daki tanıdıkları, akrabaları ziyaret etmiştim.
Otoyollar, geniş caddeler, bakımlı bahçeler ve binalar beni çok etkilemişti.
1973 yılında Fransa’yı bırakıp Almanya’ya geçtim.
Bochum Ruhur Üniversite’de Gazetecilik, Politik Bilimler ve Genel Dil Bilimleri öğrenimi yaptım.
Öğrenimimi tamamladıktan sonra 1980 yılında Hürriyet Gazetesi’nin Avrupa merkezi Frankfurt’ta muhabir olarak işbaşı yaptım.
1983-1985 yılları arasında Hürriyet Berlin Temsilcisi olarak çalıştım.
Sonra da tekrar Frankfurt’a döndüm ve 1987-2000 yılları arasında Almanya’nın o zamanki başkenti Bonn’da Hürriyet Gazetesi Temsilcisi olarak çalıştım.
2000 yılından beri de Berlin’deyim.
Evet, ben 44 yıldır bu ülkedeyim.
36 yılı aşkın bir süredir gazeteci olarak hem Almanya hem de Türkiye’deki gelişmeleri yakından takip ediyorum.
İki ülke arasındaki ilişkilerde zaman zaman gerginlikler yaşansa da, Türk-Alman ilişkileri hiçbir dönemde şu andaki kadar kötü olmamıştı.
***
Türkiye’deki darbe girişiminin Almanya’ya yansıması, Anayasa referandumu için planlanan kampanyalar yüzünden neredeyse iki ülke arasında politik ve diplomatik bir savaş yaşanmaya başladı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Almanya’ya dönük “Nazi ve faşist suçlamaları” Almanları küplere bindirdi.
“Türkiye’ye ekonomik yaptırım uygulansın!, Türkiye ile Avrupa Birliği (AB) arasındaki müzakereler derhal durdurulsun! Türkiye’deki iç sürtüşmelerin Almanya’ya taşınmasına izin verilmesin!” şeklindeki sesler her geçen gün artarak yükselmeye başladı.
***
DİTİB kısa adıyla tanınan Diyanet İşleri Türk-İslam Birliği imamlarından bazılarının Almanya’daki FETÖ’cüleri ihbar ettikleri iddiası hep Türklerin yanında olan Alman politikacıları bile çileden çıkardı.
İki ülke arasındaki gerginlik bütün hızıyla devam ederken, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) Alman Haberalma Servisi’ne (BND) 300 kişinin ismini içeren bir dosya verdiğinin ortaya çıkması, ortalığı tamamen toz dumana döndürdü.
Bu dosyalar Almanya’da MİT’in casusluk yaptığı şeklinde algılandı.
Farklı görüşten Alman politikacılar, “Alman topraklarında casusluk yapmak suçtur. Bunun hesabı sorulmalı” diye bas bas bağırmaya başladılar.
***
Karşılıklı suçlamalar, hakaretler ve gerginlik kısa sürede biteceğe benzemiyor.
Ama bu gerginlik en çok bu ülkede yaşayan bizleri, yani Türkleri ve Türk kökenli insanları etkileyecektir.
Hem Türk hem de Alman politikacı ve devlet adamlarından daha fazla sağduyu bekliyoruz.
Bu hem iki ülke arasındaki tarihi dostluk ilişkilerinin geleceği hem de bu ülkedeki yarıdan fazlası Alman vatandaşı olan Türk kökenli insanların barış içinde birlikte yaşamları için önemlidir.
Gereklidir de.