Sebati Karakurt
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 30, 2006 00:00
Mardin’in Gelinkaya Köyü’nden Beyrut’a 1960’lı yıllarda büyük bir göç yaşanmış. Önceleri gelenler ne iş bulursa yapıyor, en sonunda apartmanlardaki kapıcılığı ellerine geçiriyorlar. 30 yıl önce Beyrut’a gelen Şeyhmuz Kazan, iki oğlunu Türkiye’de üniversitede okutuyor. Kazan’ın uyarısı ise dikkat çekici: Türk askerini göndermesinler, burada arkasını döneceği tek millet yok. Ateş ederler, kör kurşun derler.
1960’lı yıllarda dil konusunda yabancılık çekmeyeceği için Beyrut’a gelen birkaç Mardinli, memleketlerinin kaderini değiştireceklerini nereden bilebilirdi.
"Doğunun Paris’i" olduğu yıllarda eğlenmek için geldiği Beyrut’a demir atan Hasan usta, bir yıl sonra memleketine döndüğünde Beyrut’u anlata anlata bitiremiyor. Midyat’ın Gelinkaya Köyü fırsatı ıskalamıyor, birer ikişer derken 1963 yılında neredeyse tüm ahali Beyrut’a göç ediyor. O yıllarda Lübnanlıların burun kıvırdığı çiftçilik, temizlikçilik gibi tüm işleri onlar yapıyor. Beyrut bolluk yıllarında kimseleri aç bırakmıyor. 70’li yıllarda yeni semtler kuruluyor. Devasa apartmanların bir kapıcıya, Gelinkayalıların da para vermeden oturabilecekleri bir eve ihtiyaçları olması, ortak noktayı oluşturuyor. Temizlik ve dürüstlükleri nam salınca bu işlere hevesli Afrikalılar, barınamıyor. Her yapılan apartmanın altındaki küçük daireyi bir Gelinkayalı ele geçiriyor. Tamamına yakını Sünni olan mahallede bomba tehlikesi de olmuyormuş. Semt güvenli, bomba atılmıyor; ama sesi buraya kadar geliyor.
TÜRKÜZ DEDİK, İSRAİLLİ ASKERLER DOKUNMADI
Beyrut’un en havalı mahallelerinden Şara Marilyez’de devasa Kıstantin Apartmanı’nın kapıcısı
Ahmet Can’la birlikteyiz. Geometri tanımlarını allak bullak edecek biçimdeki tek odalı evinde kahve ikram ediyor. 12 yıl terzilik yapmış, kazandığı tüm para kiraya gidince köylülerinin verdiği akıl kafasına yatmış. Kapıcılık işine girmiş. Aynı zamanda uydu çanakların kurulumunu yapıyor. Öyküsünü şöyle anlatıyor:
"O zamanlar Avrupa’ya gitme sevdası da vardı; ama dayılarım Beyrut’a geldi. Onların ısrarıyla babam bizi toplayarak buraya getirdi. 1975’teki iç savaş sırasında ailece Diyarbakır’a göç ettik. 1980’e kadar Kızıltepe’de kaldık. Sonra başka annemden olan ağabeyim bizi yeniden toparlayıp buraya getirdi. Batı Beyrut’un hemen hemen hepsi bizdendir. En çok Gelinkaya’nın köylülerini görürsün burada. Onların ardından Söğütlüler var. Üçkavaklıların ahalisi üçüncü sırada. 1982’de İsrail yine savaş açmıştı. Beyrut’un güneyine kadar gelmişlerdi. Amaçları tüm Filistinlileri Lübnan dışına çıkarmaktı. Evleri tek tek arıyorlardı. Girdikleri evlerde işkence de yapıyorlardı. Bize geldiklerinde ’Türküz’ diye bağırarak kimliklerimizi gösterdik. İsrail askerleri namlularını yere eğerek Arapça ’Hayırlı akşamlar’ deyip evi bile aramadan gitmişlerdi.
İNŞALLLAH BİR GÜN TEMELLİ DÖNERİZ
Filistinlilerin tamamını gemilerle diğer Arap ülkelerine göndermişlerdi. O gün bugündür şöyle huzurlu bir dönemin hasretini çekiyoruz. İki oğlum Türkiye’de dedelerinin yanında lisede okuyor. Tatillerde buraya geliyorlar. Bu sene geldiklerinin üzerinden 10 gün geçmeden savaş başladı. Çocuklarımın böyle bir şeye tanık olmasını istemedim. Anneleriyle birlikte gemiyle Türkiye’ye gönderdim. Bu savaşta, bu mahalledeki ailelerden 1049 kişi gemiye bindi. Ama savaş bittiğinde mutlaka gelirler. Kapıcısız kalan apartmanlara güneyde bombalanan yerlerdeki Mardinliler gelip yerleşti. Bize kapıcı deyip geçme, Lübnan devletine her yıl adam başı 800-1200 dolar oturma ve çalışma parası ödüyoruz. 1992’de Lübnan devleti bir kanun çıkardı, isteyen herkese vatandaşlık veriyordu. Biz almadık, vallahi niye almadık, niçin böyle bir şeyi yaptık, onu hálá kendime soruyorum. Çocuklar okudukları için oturma izinleri bedava. İnşallah bir gün Türkiye’ye temelli döneriz."
ŞİİLER, TÜRKLERİ İSTEMEDİ O YÜZDEN KAYBIMIZ YOK
Dahiye’nin bombalanmasını kapıcısı olduğu binanın terasından tüm detayıyla izleyen
Şeyhmuz Kazan da Gelinkayalı. 30 yıl önce gelmiş Beyrut’a, iki kızını evlendirmiş. İki oğlu ise Türkiye’de üniversitede okuyor. Anlatıyor:
"Hizbullah’ın kalesi olan Dahiye’de 1999’a kadar Türkler de vardı. Şiiler bizi aralarında istemedi. Yedi yıl önce tüm yabancılar Dahiye’den çıkarıldılar. İsrail, Şiilerin yaşadığı yerleri bombalıyor. Şiilerin Türkleri sevmemesi sonucunda Türklerin bu savaşta can kaybı olmadı. Sonuçta onlar da bizim kardeşimiz. Bombayı kendimize atılmış kabul ediyoruz.
TÜRKİYE ASKER İŞİNE HEMEN GİRMESİN
İsrail, Lübnan’ın kendisinden daha iyi olmasını istemiyor. Acımasızca saldırıyor. Her-Tahrik’e 3.5 tonluk bomba attı. Hastanenin yakınlarında 8 bina yerle bir oldu. Kardeşim, adam hiç düşünmüyor, çoluk çocuk havaya uçuruyor, yerin dibine gömüyor. Ama bizim devlet adamlarımızı da anlayamıyorum. Arap ülkelerinin başkanları sessiz kalırken bizimkilerin İsrail’e karşı öne çıkmalarına sinir oluyorum. Şunu söylemek istiyorum; buraya Türk askerini göndermesinler. Biz Arapların uşağı değil onların babasıyız. Suriye, Mısır, Ürdün gelsin; niçin bizim askerimiz gelecek. Bir çocuk büyütmek biliyor musun kaça mal oluyor, onu da geç candır. İsrail’e karşı bizden önce hareket etmesi geren başka devletler var. Ha, ben şahsen İsrail’e karşıyım, o ayrı mesele. Ama Türkiye’nin bu işe körlemesine girmesine karşıyım. Türk askerinin burada arkasını döneceği tek bir millet yok. Ateş ederler, sonra kör kurşun derler. Gemimize taciz ateşinin kim tarafından yapıldığı da kesinlik kazandı mı bilmiyorum." Mardin’de Arap’tık Beyrut’ta Türk’üz
ÇOK katlı üç apartmanın kapıcılık işi üç kardeşin elinde. Türk bayrağıyla dolaşan oğlunu gösteriyor Yusuf Baysal. "Bakma böyle yaptığına, henüz Türkçe bilmiyor" diyor. Yusuf Baysal (30) iki çocuk babası. Çalıştığı apartmanın ismiyle övünüyor. Bina sahibi Marmaris’te tatilini yapıp döndükten sonra apartmanına Marmaris adını vermiş. Şöyle anlatıyor: "1962’de babam Gelinkaya Köyü’nden buraya gelmiş. Hepimiz burada doğduk büyüdük. 1982’de oturduğumuz apartmanın 8 ve 9’uncu katına iki füze düşmüştü. Allah’tan patlamadı. Kaçmak zorunda kaldık. Trablus’a vardığımızda İsrail, Beyrut’a girmişti. 95’e kadar Türkiye’de kaldım. Askerlikten sonra buraya dönüp halamın kızıyla evlendim. Çocuklarıma Türkçe öğretiyorum. Hepsinin Türk kimliği ve pasaportu var. Vatan özlemi, bayrak özlemi var. Ben ay yıldızlı bayrağın altında yaşamak istiyorum. Türkiye’deyken kendimizi Arap kabul ediyorduk. Buraya gelince Türklüğümüzle gurur duymaya başladık. Dışarıda Türkiye sevdası daha ağır basıyor.
Dünya Kupası’nda 3’üncü olduğumuzda büyükelçimizle Ravşi’de buluşup 300-400 arabalık konvoy oluşturduk. Sabaha kadar eğlendik."
Savaşı izleme terası
Beyrut artık "Doğunun Paris"i değil, yıkıntılar, acılar ve terk edenlerin kenti ama bizim Mardinliler hala orada. Türkiye burunlarında tütüyor ama kimsenin Beyrut’u terk etmeye niyeti yok. Midyat’ın Gelinkaya köyünden başlayan, komşu köylere sıçrayan göçle Beyrut’a gelen Mardinliler, savaşta ve barışta hep beraberler. İsrail saldırılarını da hep biraraya gelip, yorumlar ve tahminler eşliğinde işte bu terastan izliyorlar. Ateşi, tozu-dumanı, yıkılan binaları işte bu terastan gözlüyorlar. Bomba seslerini duyuyorlar. Kendi bulundukları yerin ise güvenli olduğunu söylüyorlar. Çünkü bu terasın olduğu apartman Sünni bölgesindeymiş. İsrail’in hedefindeki Hizbullah ise Şii bölgesinde.
Hizbullah’ın kalesiymişSEBATİ Karakurt’un arkasındaki yıkık kent, Hizbullah’ın kalesi sayılan Dahiye. Örgüt, her sabah dünya basınına, "İsrail işte burayı yıktı, burayı vurdu" diye rapor veriyor.