Biz bizden öncekiler gibi yapmayacağız

Güncelleme Tarihi:

Biz bizden öncekiler gibi yapmayacağız
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 29, 2017 10:20

2010’da ilk kez CDU’dan Kuzey Ren Vestfalya (KRV) Meclisi’ne seçilen Serap Güler, son seçimde milletvekiil olamadı. Beş yıllık milletvekilliği sırasında partisinin uyum politikası sözcüsü olan Güler, şimdi CDU FDP Hükümetinde Uyum Müsteşarı olarak görev yapacak. Eski eyalet hükümetinin uyum konusunda daha çok sembolik adımlar attığını belirten Güler, kendilerinin geliştirdiği beş ayaklı planı anlattı.

Haberin Devamı

ALMANYA’nın Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti’nin ikinci Türkiye kökenli uyum müsteşarı oldunuz. Beş yıllık milletvekilliğinin ardından sizin için ne ifade ediyor bu yeni görev?

* Milletvekilliğini gerçekten seve seve yaptım. Milletvekili olarak tabii ki, çok daha özgürsünüz. Şimdi müsteşar olarak sonuçta memurum. Bütün adımları hükümet adına attığım için o kadar özgür değilim. Dolayısıyla teklif geldiğinde gerçekten düşündüm.
Öte yandan, milletvekili olarak özgürsünüz, ancak uygulama imkanınız yok, hele hele muhalefette olan bir partinin milletvekili olarak. Müsteşar olarak çok daha değişik imkanlarımız var, belirli bir bütçeniz var, birlikte çalıştığınız insanlar var. Fikirlerinizi gerçekleştirme imkanınız çok daha fazla. O yüzden teklifi kabul ettim. Umarım gelecek beş yılda daha çok somut adımlar atarak, Kuzey Ren Vestfalya’da uyum politikasını sadece değiştirmekle, iyi yöneltmekle kalmayıp, bunun diğer eyaletlere ve federal hükümete örnek olmasını bakanla beraber gerçekleştirmek istiyorum.
Göçmen kökenli politikacılara çoğunlukla göçle ilgili bir alanda görev veriliyor. Siz de milletvekiliyken uyum komisyonundaydınız, şimdi de uyum müsteşarı oldunuz. Başka alanlarda sizlere güvenilmiyor mu?
* Tabii ki hayır. Başka partilerde ve benim partimde bir sürü göçmen kökenli üyemiz var, hepsi kesinlikle göç politikası yapmıyor. Aramızda eğitim politikası yapanlar var, ekonomiyle ilgilenenler var, dijitalleşme ile ilgilenenler var. Benim hikayem daha değişik. Daha önce uyum bakanlığında çalışmıştım. Buraya giriş nedenim de, üniversitede bitirme çalışmamı uyum politikası hakkında yazdım. Dolayısıyla ben bilimsel araştırma ile başladım uyum siyasetine. Uyum bakanlığında beş yıl çalıştım, partimin uyum politikası sözcülüğünü yaptım. Ben hep bu alanda çalıştığım için şimdi uyum müsteşarı olmamı, “İşte göçmen kökenli olduğu için uyum müsteşarı yapıldı” diye yorumlamak doğru olmaz.
Öte yandan, partilere baktığımızda göçmen kökenli üye o kadar fazla değil. SPD’de CDU’dan fazla göçmen kökenli üye olabilir, ancak parlamentolarında, belediye meclislerinde sayıları istediğimiz oranda değil. Bu ilk politikacı nesildeyim, bunların göçmen politikasıyla ilgilenmelerini ben bir köprü fonksiyonu olarak da görüyorum. Biz iki kültürde büyüdüğümüz için, iki kültürü de biliyoruz. Bu bağlamda iki topluma da sorunları anlatmada, yaklaşmada bir yeteneğimiz olduğunu ve bir elçi olduğumuzu düşünüyorum. Bu durum umarım gelecek nesillerde değişir ve göçmen kökenli politikacılar bütün siyasi alanlarda yer alır.
Örnek alınmasını beklediğiniz uyum politikasının temel noktaları ne olacak? Önceki hükümetten farklı neler yapacaksınız?
* Maalesef, son yedi yılda uyum konusunda somut adımlar atılmadı. Tamam, uyum yasası çıkarıldı, yerel uyum merkezleri kuruldu. Bunlar önemli adımlardı, ancak uyum yasasının göçmenlerin hayatına bire bir yansıyıp, onların hayatlarını iyiye doğru değiştirdiğini ben açıkçası göremiyorum. Bir yasa yapıldı ama içi doldurulmadı, daha sembolik alanda uyum politikası yapıldı. Bu sadece bizim eyalette değil, diğer eyaletlerle federal düzeyde de daha çok sembolik adımlar atılıyor. Uyum Bakanı Joachim Stamp ile gelecek beş yılda daha çok somut adımlar atmak istiyoruz.
Neler olacak bu somut adımlar?
* Uyum politikasına beş alanda ağırlık vermek istiyoruz. Bunun birincisi tabii ki dil. Almanca bilmezseniz uyumunuz gerçekleşmez, bu çok açık.
İkincisi eğitim. Ne yazık ki hala Türk kökenli öğrencileri çoğu ya diplomasız ya da hauptschule diplomasıyla okuldan ayrılıyorlar. Sonra gymnasium’a gidenlerin sayısı da çok az. Bunda ayrımcılığın da rolü var elbette. Son bir araştırmanın bulgularına göre aynı notlara sahip öğrencilerden göçmen kökenliler daha az lise tavsiyesi alıyor öğretmenlerden. Bu alanda gerçekten somut adımlar atmamız gerekiyor. Bunun için ilk aşamada göçmen kökenli öğretmenlerin sayısını artırmak istiyoruz. Ayrıca, öğretmen eğitiminde göçmenlerin kültürlerinin işlenmesiyle göçmen ebeveynleri okul sistemi konusunda bilgilendirmek istiyoruz.
Üçüncü nokta iş pazarı. Bilindiği gibi göçmenler arasında işsizlik Almanlara göre daha fazla. Bunun için işverenler ve sendikalarla çözüm üretmeyi planlıyoruz.
Ağırlık vereceğimiz dördüncü konu, özellikle okullarda demokrasi, insan hakları, kadın erkek eşitliği gibi temel konularda değer eğitimi dediğimiz eğitimi sunmak.
Beşinci ağırlık noktamız, birinci neslin sorunları ile daha fazla ilgilenmek. Bunların önde gelen sorunları sağlık ve bakım. Hayatlarının son bölümünü daha huzurlu geçirmeleri için elimizden geleni muhakkak yapacağız.

Haberin Devamı

DİTİB kararını vermeli

Haberin Devamı

DİTİB son yıllarda çok eleştiri alan bir kurum, siz de DİTİB’in değişmesi gerektiğini söylediniz. Nasıl bir değişim bekliyorsunuz?
DİTİB’e yönelik eleştirileri haksız bulmuyorum açıkçası. Bununla birlikte buradaki Müslüman toplumu için yaptıklarını da unutmamak gerekiyor. DİTİB sayesinde birçok Müslüman camide namazını kılma imkanına sahip oldu. Arka avlu camilerden çıkıp camiada ibadet etmede DİTİB’in payı çok büyük. Ama DİTİB’in son yıllarda Türkiye siyasetiyle ilgilenmesi göze batıyor. Bu yıllarca batmadı, bu da bir gerçek. DİTİB’in Ankara’ya bağlı olması, Alman siyaseti tarafından makul görüldü. Türkiye laik bir ülke, dolayısıyla DİTİB ile çalışmak, laik bir İslam kuruluşuyla çalışmak demekti. Türkiye’de siyaset değiştiği için DİTİB’in Ankara’ya bağlı olması negatif olarak göze batıyor.
‘BAĞINI KOPARMALI’
Kuzey Ren Vestfalya hükümeti olarak bizim DİTİB konusunda yaklaşımımız şu: DİTİB burada dinle değil daha çok siyasetle ilgilenmek istiyorsa bunu tabii ki yapabilir ama o zaman dini bir kurum olarak görülmez. Ben DİTİB’in siyasi bir kurum olmasını doğru bulmam, yeni bakan da aynı görüşte. DİTİB’ten Türkiye’nin siyasetini burada yapmaktan vazgeçip yine kendini din işlerine adamasını, buradaki Müslüman temel ihtiyaçları nelerdir, bunlarla ilgilenmesini istiyoruz. DİTİB, bir yandan “Ankara’ya bağlı değiliz”, öte yandan Ankara’dan ne istenirse yapmak zorunda kalıyor. DİTİB, Ankara’dan bağını koparırsa, burada imamların yetiştirilmesi ile imamların finansmanı konularında eyalet hükümeti çözüm üretmede yardımcı olabilir.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!