Güncelleme Tarihi:
Kuruluşunun 175. yılını, federal sisteme geçişinin ise 25. yılını 2005'te yaşayacak Belçika'nın bölünmesine, yeni devletler kurularak haritadan silinmesine yönelik çalışmaların yoğunlaşması, başta Kraliyet ailesi olmak üzere bazı çevrelerde endişe kaynağı oluyor.
Avrupa'nın güçlü devletleri tarafından, 1830 yılında, “tampon bölge” olarak kurulan, İngiltere'de yaşayan bir Alman prensin kraliyetine verilen ve Kongo sömürgesiyle zenginleşerek ihtiyaçlarının büyük kısmını gideren Belçika, Hollandaca konuşan Flamanlar ve Fransızca konuşan Valonlardan oluşuyor. Ülkede Almanca konuşan küçük bir halk grubu da bulunuyor. Yüzde 90'ı Fransızca konuşan Brüksel'in ”çift lisanlı bölge” olduğu varsayılıyor.
“AYRILIKÇI” FEDERAL SİSTEM
Belçikalılar, 1980'li yılların başında, “model olmak” iddiasıyla yöneldikleri federal sistemle yerel parlamento ve yönetimlerin yetkilerini genişlettiler. Valonya, Flandr ve Brüksel bölgelerinde farklı hükümetler kurulurken, “ayrılıkçılık” (seperatisme) ülke anayasasının “temel ilkeleri” arasında yer aldı. Bu durum, Valonlar, Flamanlar ve Brükselliler arasındaki kopukluğu artırırken, menfaat çatışmalarını da hızlandırdı.
Siyasi partileri de Flaman ve Valon olarak bölünen ülkede, ayrı ayrı kurulmuş olan liberal, muhafazakar veya sosyalist Flaman partiler ile Valon partilerin, siyasi eğilimleri aynı gözüktüğü halde, tamamen farklı görüşler içinde çatışmaları da hız kazandı.
Belçika'da, dünyanın başka hiçbir ülkesinde görülmeyen sorunlar yaşanmaya başladı. Çevresi Flaman belediyelerle çevrili olan Brüksel'den 5 kilometre mesafede polisle muhatap olmak durumunda kalanlar, “Flamanca bilmedikleri” için kendi devletlerinin polisiyle anlaşamaz oldular. Belediyeler, yabancılara gösterdikleri hoşgörüyü kendi vatandaşlarına göstermeyerek, “Belçikalıların” ikamet kayıtlarını engellemeye başladılar. Politikacılar, kurumlar ve vatandaşlar arasında diyalog giderek koptu, toplumlar arası menfaat kavgaları arttı. “Belçikalı” kelimesi, giderek yerini “Flaman”, ”Valon” ve “Brükselli”ye bıraktı.
Son aylarda, Flamanların, kendi bölgelerinde bir evin kaloriferini onaracak bir tamircinin Flamanca bilmesini şart koşmaları ilginç bir örnek oluşturdu.
FLAMAN BÜYÜKELÇİLİĞİ
“Ülke ve devlet menfaati”, “tek devlet vatandaşlığı” “ulus”, ”bayrak”, “milli marş” gibi kavramlar halk dilinden koparken, Flandr Bölgesi, Paris'te “büyükelçilik” açtı.
Flamanlar, Valonlar ve Brükselliler, seçimlerde, Federal Parlamento ve yerel parlamentolar için kendi milletvekillerini seçtiler ve bu milletvekilleri tüm ülke vatandaşlarını değil, sadece kendi seçmenlerini temsil etmek, korumak ve sadece kendi bölgelerinin seçmenlerine hesap vermek durumunda bırakıldılar. Siyasette bölgesel saldırı, uzlaşmazlık ve çatışmalar arttı.
Politikacılar, bölgesel sorunları aşmak ve kendi seçmenlerinin taleplerini yanıtlamak için devlet bütçesini küçültüp bölgesel bütçelere ağırlık verdiler. “Federal kurumlar” devletin ortak malları, değerleri, menfaatleri için karar alamaz duruma geldiler. Demiryollarını, vergi sistemini ve sosyal sigortaları da ”bölgeselleştirmek” hedefi ön plana çıktı. Flaman kesiminde yüzde 8 olan işsizlik oranı Valonya'da yüzde 20'yi bulunca Flamanlar, ”Valonların sosyal sigorta ve hastane masraflarını karşılamayı reddetme” eğilimine girdiler. Vatandaşlarına “ömür boyu işsizlik tazminatı” verebilen Belçika'da, federal sistemin en temel gereği olduğu anlatılan “dayanışma” ilkesi gündemden düştü.
“Federalizm” ve “ayrılıkçılık” ilkeleri devletin bütçesini küçültünce, yılda 45 milyar euroya inen bütçe, ihtiyaçları karşılamıyor. Aynı devlet, her yıl, sosyal sigortalar için 40 milyar, kamu borçları için 26 milyar harcamak durumunda kalınca “bloke” oluyor.
YENİ DEVLET ARAYIŞLARI
İlk aşamada, “yeni devlet kurmak”, “Belçika'yı haritadan silmek” hedefini açıkça ortaya koyan aşırı sağcı Flaman Vlaams Blok partisi, bugün Flaman bölgesinde, “Kahrolsun Belçika” sloganıyla oyların yüzde 25'ini elde ediyor. Bu durumu gören ve aşırı sağın tırmanışını engelleyemeyen diğer bazı Flaman partiler de “yeni devlet kurma”, “Valonlardan kopma” fikirlerini desteklemeye başladılar. Valonlar, “Fransa'ya ilhak”tan söz ederken, Brüksel Bölgesi ”bağımsızlık” ve “AB'ye sığınma” formülleri arayışına girdi.
Belçika basını, 2004 yılında, “Devletin sonu geliyor” manşetleriyle ülkede “federal sistemin çökmekte olduğunu”, ”devletin paylaşıldığını”, “şatolarda buluşan siyaset ve ekonomi yetkililerinin yeni devletler için uzlaşma aradıklarını”, “2005 yılında yayımlanacak bir manifestoyla çeşitli formüllerin gündeme taşınacağını” yazdılar.
“Çekoslovakya örneği” gündeme getirilirken, 1993'te, birkaç günde bölünen bu ülkenin sınırlarının ve koşullarının Belçika'ya çok benzediği üzerinde duruluyor.
“Federal sistemi” sarsılan Belçika'da, şimdi, “iki veya daha çok sayıda bağımsız devletin, bazı alanlarda yönetim işbirliğinde bulunmaları” olarak tanıtılan “konfederal sistem”den söz ediliyor.
KRALİYET ENDİŞELİ
“Ayrılıkçı federal sistem”in Belçika'yı haritadan silinme noktasına getirdiğini gören Kraliyet Sarayı, bunun kendi sonu olacağını da biliyor. Bu nedenle Kraliyet tahtının varisi Prens Philippe, birkaç hafta önce, bağımsızlık talebiyle oy toplayan aşırı sağcı partiye karşı açık tavır alarak ilk defa siyasi demeçler verdi.
Belçika Kralı II. Albert de yeni yıla girerken halka seslenişinde, eski gelenekleri bozarak, “Flaman, Valon ve Brüksellilere” değil, ”Baylar ve Bayanlara” hitap etti.
“Belçikalı” kimliğinin tekrar ön plana çıkarılması arzusundaki Kral, insanlardan “birlikte yaşamalarını”, “bugünkü küresel ortamda ulusal uyumun ve birliğin önemini düşünmelerini” istedi.
Yasal bir siyasi partinin, Anayasa'daki ayrılıkçılık ilkesinden aldığı güçle kullandığı “Kahrolsun Belçika” sloganıyla yüzde 25 oy topladığı bir ülke haline gelen Belçika, 2005'e girerken, federal sistemini bazı devletlere “model” olarak sunmaktan vazgeçiyor ve ”kendi geleceğiyle toprak bütünlüğünü kurtarmanın” mücadelesine girişiyor.