Güncelleme Tarihi:
Ankara'da basın toplantısı düzenleyen Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, "(Fırat Kalkanı Harekatı) Bunu, Suriye Kürtlerine karşı yapılan bir harekat gibi, Kürtlerin kazanımlarını engellemeye yönelik bir operasyon gibi yansıtma girişimlerini şiddetle kınıyoruz. Böyle bir şey söz konusu değildir. Türkiye'nin Suriye Kürtleri ile bir sorunu yoktur. Türkiye'nin Türkiye'deki Kürtlerle, Irak'taki Kürtlerle, İran'daki Kürtlerle, dolayısıyla bölgedeki ve dünyadaki hiçbir Kürt vatandaşımızla ya da bölge insanı ile bir sorunu yoktur. Bizim bir PKK sorunumuz vardır, bizim bir terör örgütleri sorunumuz vardır" dedi.
Kalın, "Fırat Kalkanı Harekatı'nın öncelikli amacı sınır güvenliğimizin sağlanması ve buradaki terör unsurlarının bütünüyle temizlenmesidir. Zaman zaman özellikle Amerikalı yetkililerden, Türkiye ile PYD ve YPG terör örgütünü adeta aynı kefeye koyan, onları eşitleyen açıklamalar duyuyoruz. Bunlar kabul edilemez" diye konuştu.
"ANLAŞMA FALAN SÖZ KONUSU DEĞİL"
Bir gazetecinin, "Amerika'dan yapılan, Merkez Kuvvetler Komutanlığından yapılan bir açıklama var. Türkiye'nin PYD ile anlaşarak bir çatışmasızlık ortamı yarattığı ifade ediliyor. Böyle bir anlaşma var mı?" şeklindeki sorusuna Kalın, şöyle cevap verdi:
"Dün basına yansıyan şekliyle PYD ile anlaşma falan söz konusu değil. PYD, PKK'nın Suriye uzantısı olarak bir terör örgütüdür. Türkiye Cumhuriyeti devletinin bu yapıyla, bu örgütle, bunun o koluyla, bu koluyla herhangi bir ilişkisi, anlaşması, vesairesi söz konusu değildir. Dolayısıyla biz baştan beri Fırat Kalkanı operasyonuyla ilgili hedeflerimizi çok net bir şekilde koyduk. Şu soruyu tekrar burada soralım, DAEŞ'le yürütülen, Cerablus ve güneyinde yürütülen bu mücadeleden PKK ve uzantıları, YPG, PYD dahil olmak üzere neden rahatsızlar? Eğer amaç DAEŞ'le, DAEŞ terörüyle mücadeleyse, bunlar o bölgede ne yapıyorlar?"
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, "Aynı anda üç terör örgütüne karşı mücadele eden bir ülkenin bu samimi gayretlerini başka yerlere çekmeye çalışmak tabii ki ne dostluk ilişkileri ile ne de anlamlı ve doğru bir güvenlik konseptiyle bağdaşabilir. Türkiye'nin güvenliği, bölgenin güvenliğidir. Bölgenin güvenliği aynı zamanda Avrupa'nın güvenliğidir, başka bölgelerin güvenliğidir. Türkiye'yi zaafa uğratarak kendilerine siyasi çıkar elde etmeye çalışanlar aslında bu konseptlerini, bu bakış açılarını artık ciddi bir şekilde gözden geçirmek durumundadırlar" dedi.
Kalın, Wall Street Journal Gazetesi'nde yer alan "DAEŞ operasyonları ve DAEŞ'le mücadele konusunda Türkiye ile ABD arasındaki işbirliğinin çöktüğü ve Türkiye'nin habersiz bir şekilde Fırat Kalkanı Harekatı öncesi tetiğe bastığı" iddialarına yönelik soruya, harekatla ilgili ABD'ye, Rusya'ya ve uluslararası koalisyona gerekli bilgilendirmelerin zamanında yapıldığını belirtti.
Kalın, şöyle devam etti:
"Bu bilgilendirmeler üzerine ilgili taraflar, ne zaman ne şekilde adım atmıştır, atmamıştır, bunu nasıl değerlendirmiştir bu onların bileceği bir şeydir. Biz önceliklerimiz çerçevesinde, koyduğumuz hedefler bağlamında ve şeffaf bir şekilde bu operasyonu yürüttüğümüzü zaten ifade ettik. Bu konuda bilgi paylaşımı da yaptık. Daha öncesinde de hem buradaki yetkililer hem diğer kanallar üzerinden bizzat bizim yürüttüğümüz kanallar üzerinden de bu bilgilendirmeler yapıldı. DAEŞ'le mücadele, terörle mücadele konusunda bizim kararlılığımız tamdır. Tabii ki aynı kararlılığı biz muhataplarımızdan da beklemek durumundayız."
ERDOĞAN-OBAMA GÖRÜŞMESİ
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, 4 Eylül'de Çin'de yapılacak G20 zirvesinde gerçekleşecek Erdoğan-Obama görüşmesi hakkında, "Uzun bir gündemimiz var. FETÖ'nün iadesi meselesi de elbette gündeme gelecek" dedi.
Kalın, "Cumhurbaşkanımızın yoğun ikili görüşme trafiği olacak. Bugün itibarıyla kesinleşmiş olanları sizinle paylaşmak istiyorum. Programlar devam ediyor, muhtemelen bu sayı bir hayli artacak. Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı ile, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı ile, Rusya Federasyonu Devlet Başkanı ile, Japonya Başbakanı ve AB başkanları ile görüşmeleri olacak, BM Genel Sekreteri'ni kabul edecek. Ayrıca, Fransa Cumhurbaşkanı, Almanya Şansölyesi ve İtalyan Başbakanı'yla da dörtlü toplantı planlanıyor" açıklamasında bulundu.
ADİL ÖKSÜZ'ÜN YAKALANMASINA İLİŞKİN ÇALIŞMALAR
Kalın, "Bu kişinin darbenin kilit isimlerinden biri olduğu konusunda en ufak bir tereddüt yok. Şu ana kadar çıkan bilgiler, belgeler, görüntüler, bağlantılar ve verilen ifadeler de zaten bunu teyit ediyor. Şu anda çok kapsamlı bir arama çalışması devam ediyor. Ben eninde sonunda adaletin önüne çıkartılacağından eminim" dedi.
GAZZE'YE İKİNCİ YARDIM GEMİSİ
Ramazan Bayramı'nda Gazze'ye bir yardım gemisi gönderildiğini anımsatan Kalın, Kurban Bayramı dolayısıyla da Gazze'ye ikinci bir yardım gemisi gönderileceğini açıkladı.
Söz konusu gemide özellikle çocuklar için bisiklet, ayakkabı, kırtasiye malzemesi gibi yardımların da yer alacağını aktaran Kalın, geminin kısa sürede yola çıkacağını bildirdi.
ÇELİK: BİR ANLAŞMA VARMIŞ GİBİ GÖSTERİYORLAR
Anadolu Ajansı Editör Masası'nda soruları yanıtlayan Avrupa Birliği Bakanı Ömer Çelik de Suriye'deki gelişmelerle ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Çelik, "Şunu kesinlikle kabul etmiyoruz, bunu bazı ülkelerin sözcüleri de söylüyorlar, 'Türkiye'yle Kürt unsurlar arasında PYD'yi kastederek bir uzlaşma ya da bir ateşkes sağlandı' gibi. Türkiye Cumhuriyeti egemen bir devlettir, meşru bir devlettir. Bir terör örgütüyle eşit değerlendirilerek bu ikisi arasında bir mutabakat varmış, bir anlaşma varmış gibi, bu değerlendirilemez" dedi.
Çelik ayrıca, "PYD'nin oradaki (Suriye'nin kuzeyi) hareketliliği Kürtlerin kazanımlarına dönük bir hareketlilik değildir. PYD'nin oradaki hareketliliği bir terör örgütünün kazanımıdır" ifadesini kullandı.
"BUGÜN PYD'Yİ KULLANANLAR..."
Çelik, bugün PYD'yi IŞİD'e karşı kara gücü gibi kullanma şeklindeki mantığın, yarın IŞİD'den daha tehlikeli, daha acımasız bir örgüt çıktığında bazılarının IŞİD'i de kara gücü olarak kullanılabileceği anlamına geldiğine işaret ederek, şunları söyledi:
"Bugün PYD'yi kullananlar yarın da DAEŞ ile ittifak yapacaklar manasına gelir bu. Buradaki bizim korumaya çalıştığımız şey hiç kimseyi suçlamadan, herkesi ortak bir duyarlılığa davet ediyoruz. Böyle yaparsanız, terörle mücadele konusunu zayıflatırsınız. Terör örgütleri arasında ayrım güderseniz Suriye'de etnik ve mezhep grupları arasındaki fay kırıklarını, terör örgütleri üzerinden artırırsınız. Ve orada esas olarak ne güvenliği sağlarsanız sağlayın, güvenlik sosyolojisini koruyamazsınız. Bütün bu tabloya baktığımızda DAEŞ ile PYD'nin eşit muamele görmesinin aslında savunduğumuz ortak değerler açısından ortaya konması gereken bir mesele olduğunu görürüz."
"BİRBİRİNİN ALTERNATİFİ OLAN İLİŞKİLER DEĞİL"
Türk-Rus ilişkilerinin normalleşmesi ve bunun Suriye krizinin iyileşmesine yönelik katkılarının ne olabileceği konusunda ise Çelik, Rusya ile ilişkilerin özel bir formatının olduğunu, iki ülke arasında karşılıklı verilen sözlerin tutulmasının güven ortamını tesis ettiğini dile getirdi.
Çelik, "İstenmeyen bir kaza ortaya çıktı. Rus uçağı düşürüldü. Kimliği tespit edilemediği için angajman kurallar çerçevesinde hedef alındı o zaman. Bu, çok büyük sertleşme yaşanmasına rağmen çok hızlı şekilde aşıldı. Karşılıklı olarak yaptırımlar ortaya konuldu ama görüldüğü gibi onlar da hızla kaldırılıyor" dedi.
Rusya ile uçak krizinden sonraki dönemde, Türkiye'nin Rusya ile yakınlaşmasını savunan pek çok ülkenin, Türkiye'nin yakınlaşmaya başladığı zaman başka konuları gündeme getirmeye başladığını söyleyen Çelik, "Henüz bir şey anlaşılmamış tam olarak. O da şu. Türkiye'nin AB, Rusya, ABD ilişkisi ve İslam dünyası ile ilişkisi birbirinin alternatifi olan ilişkiler değil, birbirini tamamlayan ilişkiler. Dolayısıyla ister AB perspektifi açısından ister Ortadoğu perspektifi açısından bakın Türkiye ile Rusya gibi büyük devletin ilişkilerinin bir kriz içerisinde olmaması bütün dünya için iyidir" ifadelerini kullandı.
İlişkilerin Suriye krizine etkisi konusunda ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Başbakanlığı ve Cumhurbaşkanlığı döneminde bu konuda Rusya ile pozitif ilerleme sağlamak için son derece ciddi gayretler sarf ettiğini anımsatan Çelik, "Açık ve net. Orada şimdiye kadar Rusya ile olan pozisyonlarımız örtüşen pozisyonlar değil, farklı bakış açılarımız var orada. Ama gelinen noktada, herkesin şunu dikkate alması gerekiyor. Eğer bir müddet daha Suriye'de bu durum devam ederse devletin bütün bir altyapısı kaybolduğu zaman, o saatten sonra orada hangi gücün vekalet savaşıyla destek verdiği, hangi yapının kazandığının bir önemi olmayacak. Çünkü hiç kimse hakim olamayacak o bölgeye. Hiçbir şekilde milli polis ve ordusu kalmamış, meşruiyeti kalmamış bir şeyin bölge ve küresel açıdan yaratacağı güvenlik riski çok büyük bir risktir. Bu güvenlik riski Türkiye'yi tehdit ettiği gibi AB'yi de ABD'yi ve Rusya'yı tehdit eder" değerlendirmesinde bulundu.
Suriye'de ortak güvenlik açısından istikrarlı bir modelin ortaya çıkması gerektiğini vurgulayan Çelik, Cenevre sürecinin etkili bir biçimde işlemesi gerektiğini kaydetti. Bakan Çelik, Cenevre'de toplantılar yapılırken muhaliflerin masaya oturmamasının nedeninin Rus bombardımanının devam etmesi olduğunu hatırlatarak, "İnşallah, önümüzdeki dönemde bu aşılır. Aşılmadığı takdirde oradaki durum daha karmaşık bir hale geliyor. Suriye'nin topyekün bir devlet olarak altyapısının bir daha kurulamayacak şekilde ortadan kalkması demek oranın tam bir kaos coğrafyası haline gelmesi demektir. Eski Afganistan'dan bugüne çok büyük bedeller ödenerek gelindi. Suriye eğer eski Afganistan'a dönerse bölgesel şartlar gereği onun şimdiki Afganistan haline gelmesi mümkün olmaz. O hale gelmesi bile mümkün olmaz" dedi.
"O KOMİSERİN HADDİNE DEĞİL"
AB Komisyonu'nun Dijital Ekonomiden Sorumlu Üyesi Günther Oettinger'in, bir Alman gazetesine verdiği demeçte, “(Türkiye'nin AB üyeliği) Bugünkü şartlar altında bir üyelik önümüzdeki on yılı aşkın bir süre için gerçekçi değil. Bu daha çok Erdoğan sonrasının bir konusu olacaktır" açıklamasının anımsatıldığı soruya cevaben Çelik, "O komiserin haddine değil" diye konuştu.
Böylesine ağır bir darbe girişimi karşısında Türkiye'yle yeterince dayanışma içinde olmayanların bir kısmının "Erdoğan'sız bir Türkiye" istediğinin altını çizen Çelik, eğer darbe başarılı olsaydı bu kişilerin "Pek hoş olmadı ama hadi yolumuza devam edelim" gibi bir tavır sergileyeceklerini ifade etti.
Türk halkının muhalif taraflar dahil tamamının seçilmiş Cumhurbaşkanına suikast girişimine ve demokratik kurumların lağvedilmesine topyekun karşı durduğunu hatırlatan Çelik, AB konusundaki en yüksek ivmenin sağlanarak tam üyelik müzakerelerinin başlaması gibi pek çok konunun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın liderliğinde gerçekleştiğine dikkati çekti.
Çelik, Erdoğan'ın liderlik ettiği reformlar olmasaydı Türkiye'nin bugün AB'ye tam üyelik hedefi olan bir ülke olmayacağını kaydederek bu tür açıklamaların "yabancı düşmanlığı, aşırı sağ ve kültürel ırkçılığa" vardığını ve ciddiye alınmaması gerektiğini sözlerine ekledi.
"AVRUPALI LİDERLER SINIFTA KALDI"
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini'nin, 15 Temmuz darbe girişimi sırasında taraflara itidal tavsiye etmesini eleştirdi.
Çelik, "Bu bizden yana olmak değildir. Bize namlu doğrulmuşlar, taraflara itidal çağrısı yapıyor. Beni öldürmek isteyenle bana itidal çağrısı yapılıyorsa bu benden yana olmak değildir. Orada haklı ve meşru olan taraf biziz. Bu üslubun aynısını biz Mısır'da Sisi'nin eylemlerinden sonra gördük. Taraflara itidal çağrısı yapmak taraflara sakin olun demek, sakin olursanız yani direnmezseniz hayatınızı kaybedersiniz" dedi.
Türkiye'nin AB'nin sahip olduğu değerleri, birlik temsil ettiği için savunmadığını, evrensel olduğu için savunduğunu ifade eden Çelik, "Bu değerler karşısında Avrupalı liderler sınıfta kalmıştır. İyi bir sınav verememiştir. Bu da tarihe çok acı bir not olarak düşülmüştür" diye konuştu.
Bakan Çelik, Türkiye'nin tarihinde birçok darbeyle karşı karşıya kaldığını hatırlatarak 15 Temmuz darbe girişiminin Türkiye'yi ortadan kaldırmaya yönelik bir katliam girişimi olduğunu ve tarihte böyle bir şeyin benzerinin bulunmadığını dile getirdi.
Çelik, konuşmasına şöyle devam etti:
"(AB'nin mülteciler için Türkiye'ye söz verdiği 3 milyar avro) AB Komisyonunun Genişlemeden Sorumlu Komiseri Johannes Hahn, 'Türkiye'nin bu paraya ihtiyacı var' demiş. Türkiye'nin o paraya ihtiyacı yok. İkincisi, Türkiye satın alınabilir bir ülke değil. Hahn, bu şekilde konuşarak Türkiye ve AB arasında bir kazanım olarak ortaya çıkmış bu süreci de sabote eden açıklamalar yaptığının farkında olmalıdır."
AB söz verdiği 3 milyar euro'luk bütçe içinde 100 milyon euro'nun çok ötesine geçemezken, Türkiye'nin ise barındırdığı 3 milyon civarındaki mülteci için 20 milyar dolardan fazla harcama yaptığının altını çizen Çelik, bahsedilen şeylerin "komik" olduğunu söyledi.
Türkiye'nin 3 milyona yakın mülteci barındırmasının yanında bazı Avrupa ülkelerinin "100 kişi için referandum yapmaktan bahsettiğini" veya "Mültecilerin gelmesini milli kimliğimize aykırı buluyoruz, milli kimliğimizi korumak istiyoruz" gibi "ırkçılığa varan" açıklamalar yaptığını söyleyen Çelik, "AB, bir üst kimlik oluşturmuştur ve eğer bu üst kimlik içerisinde bir dış politika üretemezseniz, tekrar milli kimliklere dönülecekse bu İkinci Dünya Savaşı öncesi şartlara dönmek anlamına gelir. Bunlar çok tehlikeli açıklamalardır" değerlendirmesinde bulundu.
Çelik, "Birtakım Avrupalı siyasetçilerin basiretsizliğiyle AB'nin bir çöküşe yöneltilmesine de karşı durmak zorundayız." diyerek Avrupa'da aşırı sağın yükselmemesi, barışın ve önceden beri hedef olan grupların korunması için bunun gerekli olduğunu vurguladı.