Güncelleme Tarihi:
Bilim dünyasında çığır açan, adeta mucizeler gerçekleştiren benzersiz yeteneklere sahip bir cerrah... Kırlaşmış saçları, kocaman gülümsemesi, beyaz önlüğü ve yakışıklı yüzüyle fotoğrafı bile güven veriyor. Daha doğrusu güven veriyor-DU. Ta ki herkesi kandırmayı başarmış bir dolandırıcı olduğu anlaşılana kadar... "Nasıl yani?" dediğinizi duyar gibiyiz. En baştan başlayalım!
Dünya, Paolo Macchiarini isimli bu cerrahı ilk kez 2008 yılında tanıdı. Macchiarini, Barselona'da yaşayan Claudia Castillo isimli genç bir anneye yapay bir soluk borusu naklederek ünlendi. Söz konusu soluk borusunu ölmüş bir donörün soluk borusunun iskeleti ile Castillo'nun kendi kemik iliğinden elde edilen kök hücreleri birleştirerek inşa etmişti.
Castillo kısa süre içinde iyileşip evine döndü, günlük hayatına kaldığı yerden devam etmeye başladı. Macchiarini ve meslektaşları ise yaptıkları açıklamalarda, yapay soluk borusunun neredeyse doğal gibi görüneceğini ve gerçek bir soluk borusunun işlevlerini yerine getireceğini vurguluyordu. Üstelik Castillo'nun kendi hücreleri kullanıldığından, nakil ameliyatlarında bir risk faktörü olan bağışıklık baskılayıcı ilaçların kullanılmasına da gerek olmayacaktı.
Bu Macchiarini'nin ilk büyük başarısıydı. Dünya basını bu çığır açan gelişmeden bahsediyor herkes ayakta alkışlıyordu. Macchiarini hem hastasının hayatını kurtarmış hem de oyunun kurallarını yeniden yazmıştı. Dünyanın geri kalanının Castillo'nun yaşadığı ciddi komplikasyonlardan haberdar olması için ise biraz daha zaman geçmesi gerekecekti.
Diğer yandan Macchiarini'nin kariyeri her geçen gün biraz daha parlıyordu. 2011 itibarıyla Macchiarini, İsveç'te bulunan Karolinska Enstitüsü'nde görev yapmaya başlamıştı.
Karolinska Enstitüsü dünyanın en prestijli bilim kurumlarından biri kabul ediliyor. Nobel Tıp Ödülü'ne layık görülen çalışmayı her yıl Karolinska bünyesindeki profesörler seçiyor.
Karolinska Enstitüsü dünyanın en prestijli bilim kurumlarından biri kabul ediliyor. Nobel Tıp Ödülü'ne layık görülen çalışmayı her yıl Karolinska bünyesindeki profesörler seçiyor.
PLASTİK İSKELETLER KULLANMAYA BAŞLADI
Macchiarini, geliştirdiği tekniği Karolinska'da yeniden yarattı. Artık, donörlerin soluk boruları yerine sipariş üzerine üretilen plastik iskeletler kullanılıyordu. Bu plastik soluk borularının ilk nakledildiği kişilerden biri İzlanda Üniversitesi jeoloji bölümünde doktora öğrencisi olan Eritreli Andemariam Beyene oldu. Beyene'nin iyileşme süreci New York Times'ın birinci sayfasına haber olacak kadar etkileyiciydi.
Macchiarini, hasar görmüş organların yeniden inşası hayalini gerçekleştirmiş gibi görünüyordu. Örneğin NBC'de yayınlanan A Leap of Faith (İnanç Sıçraması) belgeselinde Meredith Vieira, şöyle diyordu: "Yaralanmış ya da hastalanmış herhangi bir organın ya da uzvun sadece sizin için laboratuvarda üretilmiş yeni yapay versiyonuyla değiştirilebildiği bir dünya düşünün." Bu harikulade dünya Macchiarini sayesinde çok yakındaydı.
Ancak 2016 yılında bu hayaller bir anda suya düştü ve çirkin gerçekler ortaya çıktı.
Macchiarini'nin kendi kendini yenileyen soluk borularını dünya genelinde en az 17 hastaya naklettiği, bu hastaların Beyene dahil önemli bir kısmının hayatını kaybettiği anlaşıldı. Aralarında Castillo'nun da bulunduğu birkaç kişi ise yapay soluk boruları sayesinde değil, o soluk borularının yarattığı komplikasyonlara rağmen hayatta kalmayı başardı.
* * * * *
Macchiarini hakkındaki yayınları takdirle izleyenler Ocak 2016'da manşetlere çıkan iki haberle şoke oldu. İlk haber Macchiarini'nin NBC News kanalının ödüllü yapımcısı Benita Alexander'la olan ilişkisine dair bir Vanity Fair makalesiydi. Alexander, Macchiarini'yle, "A Leap of Faith" belgeselinin yapım aşamasında tanışmış ve kısa süre içinde gazetecilik etiğinin en önemli kurallarından birini ihlal ederek haberinin öznesine âşık olmuştu.
Program 2014 ortalarında yayınlandığında, çift evlilik hazırlıkları yapıyordu. "Yılın düğünü" yakıştırmasına yaraşır bir organizasyon olacaktı. Macchiarini'nin sık sık övünerek bahsettiği ünlü arkadaşları düğünün davetli listesindeydi: Obama'lar, Clinton'lar, Vladimir Putin, Nicholas Sarkozy ve daha nice dünya lideri katılım gösterecekti. Törende ünlü tenor Andrea Bocelli aryalar söyleyecekti. Nikahı Papa Françesko kıyacaktı, düğün yeri olarak da Vatikan'daki papalık sarayı Castel Gandolfo seçilmişti. Daha doğrusu Macchiarini nişanlısına böyle diyordu.
Düğün günü yaklaştıkça, Alexander bu planların gerçeği yansıtmadığını fark etmeye başladı. Nihayetinde de nişanlısının söylediği hiçbir şeyin doğru olmadığını anladı. Papa'dan Castel Gadolfo'ya, Bocelli'den dünya liderlerine her şey Macchiarini'nin fantezileriydi.
Dahası Macchiarini ile Alexander arasında bir nikah kıyılması bile imkân dahilinde değildi çünkü Macchiarini 30 yıldır aynı kadınla evliydi.
Aşk hayatındaki yalanların ortaya çıkması Macchiarini'nin kariyerinin de sorgulanmasına neden oldu.
Aşk hayatındaki yalanların ortaya çıkması Macchiarini'nin kariyerinin de sorgulanmasına neden oldu.
"KİŞİLİĞİNDEKİ BOŞLUĞU İNSANLARI DOLANDIRARAK DOLDURMAYA ÇALIŞIYOR"
Macchiarini'nin kurduğu tezgâh o kadar acayipti ki Vanity Fair muhabiri, psikopatlar konusunda uzman bir Harvard Üniversitesi profesörü olan Ronald Schouten'ın görüşüne başvurmak zorunda kalmıştı. Macchiarini'ye uzaktan teşhis koyan Schouten şöyle diyordu: "Dolandırıcıların sıra dışı bir versiyonu. Zeki olduğu ve çeşitli başarılara imza attığı ortada ama kendini kontrol edemiyor. Kişiliğinde bir boşluk var ve bu boşluğu yeni yeni insanları dolandırarak doldurmaya çalışıyor gibi görünüyor."
Bu noktada akıllarda çok büyük bir soru işareti uyanıyordu: Aşk hayatında patolojik bir yalancı olduğu ortaya çıkan Macchiarini'nin tıp çalışmaları konusunda doğru söylediği ne malumdu? Hastalarını, meslektaşlarını ve bilim dünyasının geri kalanını da dolandırıyor olabilir miydi?
Bu sorular birkaç hafta içinde İsveç televizyonunun Macchiarini ve çalışmaları hakkında yayınladığı üç bölümlük ifşa belgeseli sayesinde yanıtını buldu.
"Experimenten" (Deneyler) isimli belgesel, Macchiarini'nin yapay soluk borularının dünyanın geri kalanının inandığının aksine hayat kurtaran mucizeler olmadığını ikna edici bir biçimde ortaya koyuyordu. Aksine soluk boruları hastalara faydadan çok zarar veriyordu. Macchiarini ise bu gerçeği yıllardır kamuoyundan gizlemiş, yazdığı bilimsel makalelerde, basın bültenlerinde ve verdiği röportajlarda durumu önemsizleştiren ifadeler kullanmıştı.
BU PRESTİJLİ KURUMA GİRMEYİ NASIL BAŞARDI?
Bir halkla ilişkiler felaketiyle karşı karşıya kalan Karolinska Enstitüsü, önce suçlamaları soruşturma sözü verdi, birkaç gün sonra da aniden Macchiarini'nin kurumla olan sözleşmesinin uzatılmayacağını duyurdu.
Macchiarini'nin düşüşü hızlı olmuştu ama neden bunca zaman boyunca deneylerine devam etmesine izin verildiği sorusu geçerliliğini koruyordu. Karonlinska Enstitüsü ile Karolinska Üniversitesi hastanesinde gerçekleştirilen resmi soruşturmalarla bu soru da cevaplandı.
Macchiarini ünü sayesinde bu kurumların üst kademelerinde önemli destekçiler edinmişti. Bu kişilerin başında da 2010 yılında Karolinska Enstitüsü'nün rektör yardımcısı olan Harriet Wallberg geliyordu. Macchiarini'nin özgeçmişindeki bazı şüpheli iddialara ve çeşitli kaynakların verdiği olumsuz referanslara karşın, Wallberg, Macchiarini'nin işe alınması konusunda baskı yapmıştı.
Bu durum ilerleyen dönemler için olumsuz bir örnek oluşturmuştu. Bölüm başkanları ve meslektaşları, Macchiarini'ye herkesten daha farklı muamele etmeleri gerektiğini anlamıştı. Bu sayede Macchiarini gönlünden geçeni rahat rahat yapabiliyordu.
Macchiarini'nin eski işvereni Careggi Üniversite Hastanesi'nin 2010'da basınla paylaştığı bu fotoğrafta, donör soluk borusu ve kök hücreden üretilmiş bir yapay soluk borusu görüyorsunuz.
Macchiarini'nin eski işvereni Careggi Üniversite Hastanesi'nin 2010'da basınla paylaştığı bu fotoğrafta, donör soluk borusu ve kök hücreden üretilmiş bir yapay soluk borusu görüyorsunuz.
PROSEDÜR HİÇBİR ETİK DEĞERLENDİRMEDEN GEÇMEDİ
Macchiarini, Karolinska'daki yıllarında üç hastaya plastik soluk borusu nakletti. Bu prosedür oldukça yeni olduğundan, Macchiarini ve ekibinin soluk borularını önce hayvanlar üzerinde test etmesi gerekiyordu ama ne bunu yaptılar ne de prosedürün kapsamlı risk değerlendirmesini hayata geçirdiler. Plastik soluk boruları, kök hücreler ve kullandıkları kimyasal "büyüme faktörleri" için hükümetten onay da almadılar. Hatta ve hatta Karolinska'da bulunan Stockholm etik değerlendirme kurulundan onay almaya bile zahmet etmediler.
Macchiarini halkın gözü önündeydi ama diğer araştırmacıların tabi olduğu kural ve regülasyonların etrafından kolayca dönebiliyordu. Bir başka bakış açısına göre ise bunu yapabilmesini sağlayan şey ünüydü. Karolinska'nın yöneticileri bu süperstardan çok şey bekliyordu. Macchiarini kuruma prestij ve fon getirecekti.
Yöneticilerin en çok sığındıkları bahane "insani kullanım"dı. Macchiarini'nin aslında klinik araştırma yapmadığını savunuyorlardı. Doktorun yaptığı şey ölümle burun buruna olan, başka bir tedavi şansı veya kaybedecek zamanı kalmayan hastaları hayatta tutmaktı. Böyle zor zamanlarda, yeni tedavilere son çare olarak başvurulabilirdi.
'İnsani kullanım', hayati durumlarda henüz ruhsat almamış ilaçların ve tıbbi malzemelerin hastalara verilmesine izin veren bir istisna olarak tanımlanıyor.
Ancak bu açıklama daha sonra Macchiarini hakkındaki soruşturmayı yürüten müfettişleri ikna etmedi. Onların bakış açısına göre, Macchiarini'nin klinik araştırma yaptığı açıktı. Dahası insani kullanım, hasta güvenliği ve aydınlatılmış onam kurallarının ihlali anlamına gelmiyordu.
Diğer yandan Macchiarini bir açıklama yaparak disiplin kurulunun bulgularını "kabul etmediğini" bildirdi.
* * * * *
"İDAM MANGASINI PLASTİK SOLUK BORUSUNA TERCİH EDERİM"
Karolinska yetkilileri insani kullanım savunması yapadursun, Macchiarini'nin hastalarının tamamının ölümle burun buruna olmadığı da ortaya atıldı. Örneğin Andemariam Beyene'nin soluk borusu kanseri nüksetmişti ancak öksürük dışında herhangi bir rahatsızlığı yoktu. Ancak günleri sayılı olsa bile, bu durum Macchiarini'nin Beyene'ye yaptıklarını mazur gösteremezdi.
Beyene, Macchiarini kendisini ameliyat ettikten 2,5 yıl sonra yapay soluk borusunun işlevsizliği nedeniyle hayatını kaybetti. Genç adamın ömrünün son zamanları büyük acılar içinde geçmişti. Belçika'da bulunan KU Leuven'de solunum yolları cerrahisi üzerine uzman olan Pierre Delaere'e göre, Macchiarini'nin deneyleri başarısızlıkla sonuçlanmaya mahkûmdu. Delaere "Experimenten" belgeselinde bu durumu şu sözlerle özetliyordu: "Eğer sentetik bir soluk borusuyla bir idam mangası arasında seçim yapmak zorunda kalsam idam mangasını seçerdim çünkü daha az acı verecek bir infaz olurdu."
Delaere, Macchiarini'nin mühendislik eseri soluk borularına yönelik ilk ve en sert eleştirileri yönelten kişilerden biriydi. Başarılı nakil haberleri Delaere'e "hava cıva" gibi geliyordu. Soluk borusu iskeletlerinin canlı ve işlevsel birer hava yoluna dönüştüğüne dair en ufak bir kanıt göremiyordu. Dolayısıyla başarısızlık garantiydi. Tek soru başarısızlığın zamanlamasıydı.
Delaere'in Macchiarini hakkındaki eleştirileri Lancet gibi saygın bilim dergilerinde yayımlansa da Karolinska yöneticileri tarafından ciddiye alınmadı. Delaere'in yaptığı resmi şikâyet başvurusu da enstitüsünün etik konseyini etkilemedi.
'SÜRÜ'DEN AYRILANIN KARİYERİ BİTME NOKTASINA GELDİ
Hastalarının ölmeye başladığı günlerde bile Macchiarini'ye verilen destek gücünü korudu. Bunun en temel sebeplerinden biri soluk borusu tamirinin yeni bir alan olmasıydı. Karolinska bünyesinde, özellikle üst kademelerde, Delaere'in suçlamalarının doğruluğunu değerlendirebilecek bilgiye sahip insan sayısı çok azdı. Diğer yandan enstitünün rekabetçi ortamında, insanlar üstlerine olan bağlılıklarını göstermek istiyor ve açık eleştiriler yapmaktan kaçınıyordu. Resmi raporda bu durum "sürü psikolojisi" olarak nitelendiriliyordu.
Macchiarini'nin başarıları yöneticiler tarafından desteklenir ve medyada alkışlanırken sürüye katılmak çok kolaydı. Sürüden ayrılmak ise bir o kadar zordu. 2014 yılı başlarında Karolinska'da görev yapan dört doktor, sessizlik kültürüne baş kaldırdı ve Macchiarini hakkında şikâyette bulundu. Dediklerine göre, Macchiarini elde ettiği sonuçları ve hastalarının sağlığını çok yanlış aksettiriyordu. Ardından gerçekleştirilen bağımsız soruşturma da 2015 yılında aynı sonuca vardı ama bu kararın Karolinska Enstitüsü'nün rektör yardımcısı Anders Hamsten üzerinde bir bağlayıcılığı yoktu. Hamsten, Macchiarini'yi bilimsel usulsüzlükten resmen akladı, sadece bazen "yeterince dikkatli davranmadığını" kabul etti.
Diğer yandan Macchiarini'yi suçlayanlar ağır cezalarla karşı karşıya kaldı. Onlardan biri Karl-Henrik Grinnemo'ydu. Macchiarini, Grinnemo'yu kendi fon başvurusunu çalmakla suçladı, Hamsten de suçlamanın haklılığına karar verdi. Grinnemo daha sonra yaptığı açıklamada bunun kariyerini bitme noktasına getirdiğini belirterek, "Yeni fon alamadım. Kimse benimle birlikte çalışmak istemiyordu. Faydalı araştırmalar yapıyorduk ama bunu önemseyen yoktu. Laboratuvarımı, çalışanlarımı, her şeyi kaybedeceğimi düşündüm" diyecekti.
Bu durum üç yıl boyunca devam etti ve Grinnemo ancak 2017 ortalarında aklanabildi.
SKANDAL KAROLINSKA'YI ALTÜST ETTİ
Karolinska, 2016'da Macchiarini'nin sözleşmesini uzatmama kararı almakla birlikte, 2018 yılına kadar uzanan süreçte, kurum yetkilileri Macchiarini'nin operasyonlarını savunmayı sürdürdü. Bu tarihte yapılan bir başka soruşturma sonucu Macchiarini ve birçok araştırmacı bilimsel usulsüzlükten suçlu bulundu. Lancet dergisi de 2018 yılında aldığı bir kararla, Macchiarini'nin imzasını taşıyan iki makaleyi yayından kaldırdı.
Skandal, Macchiarini'nin birçok nüfuzlu dostunun da başını yedi. Rektör yardımcısı Anders Hamsten, Karolinska'nın araştırmalardan sorumlu dekanı ve Nobel Komitesi Genel Sekreteri istifa etti. Üniversite senatosu görevden alındı. İsveç'teki bütün üniversitelerin yönetiminden sorumlu kurumun başına getirilen Harrien Wallberg dahi işini kaybetti.
Skandal Karolinska Enstitüsü'nü sarstı ancak işin boyutları çok daha büyüktü. Zira Macchiarini'nin kendi kendini yenileyen soluk borusu ameliyatlarından sadece üçü Karolinska çatısı altına yapıldı. AFP haber ajansının aktardığına göre, Macchiarini 2011-2014 yılları arasında toplam sekiz hastaya plastik soluk borusu nakletti. Bu ameliyatlardan üçü 2011-2012 yıllarında İsveç'te beş tanesi ise Rusya'nın Moskova ve Krasnodar şehirlerinde yapıldı. İsveç'teki hastalardan üçü de yaşamlarını yitirdi ancak ölümlerin hiçbiri doğrudan ameliyatla bağlantılı değildi. Rusya'da da beş hastadan dördü hayatını kaybetti. Bunun dışında bazı kaynaklar resmi olarak teyit edilmemekle birlikte Barselona, Floransa, Londra, Chicago ve Peoria'da tedavi gören hastalar da bulunduğunu ve toplam sayının 17'den fazla olduğunu belirtiyor. Ancak bu hastaların tamamına plastik soluk borusu nakli yapılmadığını da vurgulayalım.
AMELİYATLAR 'B PLANI'YMIŞ
Skandalın ardından ortadan kaybolan Macchiarini, 5 yılın ardından geçtiğimiz günlerde yeniden manşetlere döndü. İsveç'te gerçekleşen üç ameliyatla ilgili olarak Mayıs ayında Solna Bölge Mahkemesi'nde yargılanan Macchiarini'yi savcılık, darp ve ihmale bağlı yaralama ile suçladı. Macchiarini'nin "bilimi ve kanıtlanmış tecrübeyi" göz ardı ettiği de iddianamede yer aldı.
Macchiarini mahkemedeki savunmasında nakil ameliyatlarına tüm diğer seçeneklerin tüketilmesinin ardından "B planı" olarak karar verildiğini belirtti. Avukatı Bjorn Hurtig ise ameliyatların bir "takım çalışması"nın eseri olduğunu ve diğer üst düzey meslektaşlarla müzakereler sonucu gerçekleştirildiğini belirtti.
Mahkeme savcıların suçlamalarını doğru bulsa da müdahalelerin gerçekleştiği sırada iki hastanın sağlık durumlarının kritik olduğunu belirterek, Macchiarini'yi bu ölümlerle ilgili suçlamalardan akladı. Mahkemenin karar metninde, "Hastaların durumu göz önünde bulundurulduğunda bölge mahkemesi ilk iki hastaya uygulanan ameliyatların meşru olduğuna karar vermiştir" ifadeleri kullanıldı.
Mahkeme üçüncü hastayla ilgili olarak ise Macchiarini'nin yaralama suçu işlediğine karar verdi. Karar metninde, ilk iki ameliyattan edinilen tecrübeler ışığında cerrahın üçüncü hastaya aynı operasyonu uygulamaktan kaçınması gerektiği belirtildi.
MACCHIARINI BİR TEK YEŞİM'İN ÖLÜMÜNDEN SUÇLU BULUNDU
Macchiarini'nin Karolinska'da ameliyat ettiği ve maalesef hayatını kaybeden üçüncü hasta, Ordulu Yeşim Çetir'di. 1990 doğumlu Yeşim, Van 100. Yıl Üniversitesi'nde sanat tarihi öğrencisiydi.
Terleme şikâyeti nedeniyle İstanbul'da bir hastanede yapılan bir ameliyat sırasında soluk borusu delinen Yeşim, 24 Temmuz 2012 tarihinde Karolinska Üniversite Hastanesi'nde Macchiarini ve ekibi tarafından ameliyat edildi. Burada sağ akciğeri alınan Yeşim'e 7 Ağustos tarihinde plastik bir soluk borusu takıldı. 9 Temmuz 2013'te bu soluk borusunun işlevini yerine getirmediği gerekçesiyle başka bir plastik soluk borusuyla değiştirildi. O da başarılı olamayınca genç kıza bir kadavradan alınan soluk borusu nakledildi. Üstelik ameliyatlar sırasında Yeşim'in yemek borusu da delindi.
Çetir ailesi hem Maccharini'ye hem de Karolinska Üniversite hastanesine dava açtı. Bir türlü sağlığına kavuşamayan Yeşim, son olarak Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı'nın sağladığı bir ambulans uçakla ABD'nin Philadelphia eyaletinde bulunan Temple Üniversitesi hastanesine götürüldü. Burada gerçekleştirilen akciğer-soluk borusu nakli de ne yazık ki sonuç vermedi ve Yeşim, 19 Mart 2017'de hayata gözlerini yumdu. O günlerde Yeşim'in ölümü İsveç basınında "Prof. Dr. Paolo Macchiarini'nin son kurbanı vefat etti" başlığıyla geniş yer bulmuştu.
Yeşim'in Türkiye, İsveç ve ABD'de hukuk mücadelesi veren babası Hayrullah Çetir de kızından birkaç ay sonra kanserle savaşını kaybetmiş ve 2017'nin Eylül ayında yaşamını yitirmişti.
"KEŞKE BABASI DA GÖRSEYDİ..."
Paolo Macchiarini ile ilgili son kararı hurriyet.com.tr'ten öğrenen Yeşim'in amcası Emrullah Çetir, "Adaletin geç de olsa tecelli etmesine sevindim" dedi.
"Verilecek hiçbir karar Yeşim'i geri getirmez ama suçlunun cezasını bulması iyi olmuş" diyen Çetir, talihsiz kızın babası Hayrullah Çetir'in evladının ölümünün ardından sadece aylar sonra vefat ettiğini hatırlattı.
Yeşim'in annesinin de kalp rahatsızlığı başta olmak üzere birçok hastalıkla boğuştuğunu belirten Çetir, "Süreç içerisinde ABD'deki bir davadan tazminat ödenmişti ancak giden geri gelmez. Para ile bu acılar gitmez. Ama son mahkeme kararı ile az da olsa rahatladık" dedi.
Paolo Macchiarini için "20 yaşında kızın ölümüne neden oldu şerefsiz adam" diyen Çetir şunları söyledi:
"Ağabeyim de yani babası da acısına dayanamadığı için Yeşim'in peşinden 6 ay içinde gitti. Kanser oldu adam üzüntüden. Hepimiz perişan olduk. Biz de üzgünüz. Genç yaşta kaybettik Yeşim'i. Daha üniversitede okuyordu. Ressam olacaktı... Keşke babası da görseydi bu kararı ama maalesef... Mahkemenin kararından son derece memnun oldum, inşallah cezasını çeker."
Talihsiz Yeşim'in babası Hayrullah Çetir de (solda) kızını toprağa verdikten 6 ay sonra hayata gözlerini kapadı. Amca Emrullah Çetir "Keşke ağabeyim de bu kararı görebilseydi" dedi.
Talihsiz Yeşim'in babası Hayrullah Çetir de (solda) kızını toprağa verdikten 6 ay sonra hayata gözlerini kapadı. Amca Emrullah Çetir "Keşke ağabeyim de bu kararı görebilseydi" dedi.
Mahkeme, 63 yaşındaki Macchiarini'nin cezasının tecil edilmesine karar verdi. İsveç yasaları doğrultusunda, Macchiarini 2 yıl içinde başka bir suç işlerse cezası yeniden değerlendirilecek. Kararın açıklanmasının ardından gazetecilere bir açıklama yapan Avukat Bjorn Hurtig, müvekkilinin tüm suçlamalardan aklanmayı umduğunu ancak "önemli kısımlardan" beraat etmenin de sevindirici olduğunu ifade etti. Hurtig, "Davanın çoğunluğunu kazandık" dedi. Başsavcı Jim Westerberg ise böyle bir kararı beklemediklerini belirtti. Westerberg, mahkemenin hastaların kritik durumlarının sıra dışı önlemler alınmasını meşrulaştırdığı fikrine bu kadar odaklanmasının "kendileri için bir sürpriz olduğunu" söyledi. Tarafların ikisinden de temyizle ilgili bir açıklama gelmedi. İsveç basınında yer alan yorumlarda ise Macchiarini'ye verilen bu hafif cezanın başka doktorları da hastaları üzerinde deney yapmaya itebileceği belirtilerek savcılığın kararı temyize götürmesi gerektiği vurgulandı.