Güncelleme Tarihi:
Batavia gemisinin ilk yolculuğu 1629'da trajik bir biçimde sonlandı. Ancak asıl trajedi kazadan sonra yaşandı. Hayatta kalanlar aylar boyunca tüyler ürperten muamelelerle karşı karşıya kaldı; köleleştirildi, katledildi.
Batavia'nın hikâyesi, Avustralya tarihinin bir parçası haline geldi ancak bu anlatıların gerçek mi yoksa efsane mi olduğuyla ilgili soru işaretleri söz konusuydu.
Geçtiğimiz günlerde yayımlanan bir araştırma, bu bağlamda önemli ayrıntıları ortaya koydu. Araştırmanın baş yazarı arkeolog Alistair Paterson, geminin kalıntıları üzerinde yapılan araştırmanın Batavia batığının hikâyesini desteklemekle kalmadığını aynı zamanda "başka bir yolla elde edilemeyecek maddî iç görüler de sunduğunu" söyledi.
Bugün Endonezya'nın başkenti Cakarta'ya tekabül eden topraklarda bulunan Batavia, Hollanda Doğu Hint Adaları'nın en önemli şehriydi.
Batı Avustralya Üniversitesi'nde görev yapan Paterson, "Arkeoloji tarihsel anlatıları tamamlıyor" diye konuştu.
Arkeologların keşifleri arasında gemi kaza yaptıktan kısa süre sonra açlıktan ya da susuzluktan ölenlerin iskeletlerinin gömüldüğü bir mezarlık, hayatta kalanların birçoğunun sonradan öldürüldüğüne dair kanıtlar, saldırılara direnmeye çalışanlar olduğunu gösteren taştan bir kale ve silahlar gibi işaretler ile bu dehşetin faillerinin idam edildiği darağaçları bulunuyor.
Avustralya Ulusal Denizcilik Müzesi'nin küratörlerinden deniz arkeoloğu Kieran Hosty, parçası olmadığı araştırmayla ilgili National Geographic'e yaptığı açıklamada, "Avustralya tarihinin en kayda değer gemi batığı olabilir bu. İnanılmaz bir vahşet hikâyesi" dedi.
Alistair Paterson ve ekibinin makalesi Mayıs ayının ilk haftasında bilim dergisi Historical Archaeology'de yayımlandı.
HAYATTA KALANLAR BEACON ADASI'NA SIĞINDI
Üç direkli yelkenli bir gemi olan Batavia, 1629 yılında Hollanda Doğu Hint Adaları'na doğru yol alıyordu.
Avustralya'nın batısında ilerlemekte olan gemi, Houtman Abrolhos Adaları'nın parçası olan bir mercan resifinde karaya oturdu. Avustralya o dönemde yerli halkların yaşadığı bir coğrafyaydı; Avrupa kökenliler henüz bu topraklara yerleşmemişti.
300 kadar kişi gemiden sağ salim inip yaklaşık 1 mil uzaklıkta bulunan ve bugün Beacon Adası olarak bilinen kara parçasına ulaştı.
Birkaç gün sonra susuzluk nedeniyle endişelenmeye başlayan kaptan ve mürettebattan bir grup, yardım istemek için küçük bir tekneyle Doğu Hint Adaları'na doğru yola çıktı.
Batavia'nın batığından bir kare
Batavia'nın batığından bir kare
AYAKLANMA GİRİŞİMLERİ GİZLİ KALMADI
Mürettebatın gerisi gemide kalıp eğlenceye dalmıştı. Bu grubun başında Batavia'nın emir komuta zincirinin üç numarası olan Jeronimus Cornelisz vardı. Cornelisz, gemi karaya oturmadan kısa bir süre önce bir ayaklanma başlatmak için girişimlerde bulunmuştu.
Gemi karaya oturduktan bir hafta sonra parçalanınca, Cornelisz ve adamları da Beacon Adası'na yerleşti.
Cornelisz kısa süre içinde, hayatta kalan diğerlerinin ayaklanma planlarından haberdar olduğunu öğrendi. Bu, Batavia'nın kaptanı adaya geri döndüğünde cezalandırılacakları anlamına geliyordu.
Cornelisz, hayatta kalanların ellerindeki silahların toplanmasını emretti. Gruptakilerin çoğu diğer adalara sürgüne gönderildi.
Geriye kalan 100'den fazla erkek, kadın ve çocuk ya katledildi ya da köleliğe zorlandı.
CORNELISZ VE ADAMLARI AVUSTRALYA TARİHİNE GEÇTİ
Cornelisz ve destekçilerinin dönemi 5 ay kadar sürdü. Bu sürenin sonunda Hollanda Doğu Hint Adaları'ndan gelen kurtarma gemisi Beacon Adası'na ulaştı.
Bu geminin mürettebatı, Cornelisz ve 6 adamını tutuklayıp Ekim 1629'da yakınlardaki Long Adası'nda idam etti. Bunlar Avustralya tarihinin bilinen ilk infazları olarak kayda geçti.
Batavia'nın batığı 1963 yılında keşfedildi. 1970'li yıllarda su altı kazıları yapıldı. Nihayetinde geminin gövdesinin bir kısmı sudan çıkarılarak Freemantle'da bulunan Batı Avustralya Denizcilik Müzesi'nde sergilenmeye başladı.
BULUNAN MEZARLAR ÖNEMLİ İPUÇLARI BARINDIRIYORDU
Sonraki yıllarda çevre adalarda Batavia batığıyla ilgili başka kazılar da yapıldı. En son Paterson ve ekibinin 2014-2019 yılları arasındaki kazılarında önemli keşifler yapıldı.
Bu keşifler arasında özellikle Beacon Adası'nda bulunan onlarca mezar dikkat çekiciydi. Bu kişilerin isyancılar kontrolü ele geçirmeden evvel açlıktan ve susuzluktan öldükleri tahmin ediliyor.
Daha önce yapılan kazılarda ölümlerin önemli bir kısmının şiddet sonucu olduğunu gösteren işaretler bulunmuştu. Hayatını kaybedenler oldukça sığ mezarlara alelacele gömülmüştü.
Ancak Paterson ve ekibinin keşfettiği mezarlar oldukça düzenliydi ve travma izi taşımıyordu. Ölenlerin bazıları kalaylı kaşık, tarak, kehribar boncuklar gibi kişisel eşyalarıyla birlikte gömülmüştü.
Paterson, bu kişiler hakkında daha fazla bilgi edinebilmek için söz konusu eşyalar ve kemikler üzerinde izotop analizleri ve diğer testlerin yapılacağını söyledi.
Arkeologlar kemikler üzerinde yapılan izotop analizleri sayesinde nüfus hareketlerinden kişilerin beslenme modellerine kadar pek çok şeyi anlayabiliyor.
İSYANCILARA KARŞI DİRENENLERİN KALESİ BULUNDU
Hayatta kalanların sonradan aktardığına göre, kurbanların önemli bir kısmı öldürülmeden önce isyancılar tarafından Beacon Adası'na yaklaşık yarım mil mesafedeki Long Adası'na sürgün edilmişti. Toplu cinayetleri gizlemek isteyen isyancılar, öldürdükleri kişilerin cesetlerini denize atmıştı. Paterson, "Durumu gizli tutmak için çaba sarf edilmiş" dedi.
Arkeologların yaptığı bir diğer şey de Batı Wallabi Adası'nda bulunan bir taş binanın üç boyutlu fotogrametrik modelini çıkarmak oldu.
Bu binanın isyancılara karşı direnen bir grup tarafından inşa edildiği tahmin ediliyor. Zira Batavia mürettebatından 20 kişilik bir asker grubu, Cornelisz tarafından silahsızlandırıldıktan sonra Houtman Abrolhos adalar topluluğunun en büyüğü olan Batı Wallabi Adası'na sürgün edilmişti.
UYDURMA SİLAHLARIYLA CORNELISZ'İN ADAMLARINI PÜSKÜRTMÜŞLER
Buraya sürgün edilen askerler oldukça şanslıydı zira adada hem su hem de yiyecek vardı. Yiyecekler arasında valabi gibi keseli hayvanlar önemli bir yer tutuyordu.
Adadaki bu bolluk, 5 mil uzaktaki Beacon Adası sakinlerinin de dikkatini çekmişti. Ancak Batı Wallabi adasındaki askerler Cornelisz'in adamlarından gelen iki saldırıyı başarıyla püskürtmüştü.
Geminin kaptanının aktardığına göre, askerler isyancıların adaya baskın yapması ihtimaline karşı savaş hazırlığı yapmış, çemberleri ve çivileri sopaların ucuna monte ederek basit silahlar üretmişti.
Arkeologlar benzer bir silahı Long Adası yakınlarında da buldu. Söz konusu silah kıvrılmış kurşundan yapılmış delikli bir gürz gibiydi. Delikler çivilerin çakıldığı noktalara işaret ediyordu.
AVUSTRALYA'DAKİ İLK AVRUPALILAR ONLAR OLDU
Long Adası'nda bulunan bir diğer önemli şey de Cornelisz ile suç ortaklarının idam edildiği darağaçlarıydı. Paterson, kaptanın anlatısında idam edilenlerin öncelikle ellerinin kesildiğinin yazılı olduğunu belirtti. El kesme o yıllarda Hollanda'da oldukça yaygın bir cezalandırma yöntemiydi.
İsyancılardan ikisi, suçları daha hafif bulunduğundan idamdan kurtuldu ve Avustralya anakarasında tek başlarına yaşamaya mahkûm edildi. Bu kişilerin Avustralya'ya kalıcı olarak yerleşen ilk Avrupalılar olduğu tahmin ediliyor ancak akıbetlerinin ne olduğu bilinmiyor.
Batavia'nın kanlı hikâyesi, bugün Avustralya'nın erken kolonileşme tarihinde önemli bir an olarak kabul ediliyor. Hatta 2000'lerin başlarında yaşananlardan uyarlanmış bir opera bile sahneye kondu.
Avustralyalı ünlü kompozitör Richard Mills ile sözette Peter Goldsorthy'nin imzasını taşıyan üç perdelik Batavia operası, ilk olarak 11 Mayıs 2001'de Melbourne'de Federasyon Festivali'nin yüzüncü yıl dönümü etkinlikleri kapsamında sahnelendi. Batavia o dönemde üç Helpmann Ödülü ve altı Green Room Ödülü aldı.
BATI AVUSTRALYALILAR İÇİN ÖNEMİ BÜYÜK
Avustralya Ulusal Denizcilik Müzesi'nden Hosty, Batı Avustralyalıların Batavia'nın hikâyesini, ülkenin doğusundaki erken dönem mahkûm kolonilerinin hikâyelerine alternatif olarak benimsediğini belirtti.
Paterson ise Batavia kazıları sayesinde, Avrupalıların Avustralya'daki varlığının geçmişinin, Kaptan Cook'un 1770'lerdeki keşiflerinden daha eski olduğunun görüldüğünü belirtti ve ekledi:
"Bu bize tarihin başka kısımlarının da Avustralya'yla ilgili olduğunu hatırlatıyor."
National Geographic'in "Murder, mutiny, slavery: 'World’s worst shipwreck' was bloodier than we thought" başlıklı haberinden derlenmiştir.