Güncelleme Tarihi:
Bir medya mensubu olarak benim aklıma ilk önce basın özgürlüğü gelir.
Düşünceyi ifade özgürlüğü gelir.
Seyahat özgürlüğü gelir.
Ama belli ki bazı Avrupa ülkeleri demokratik hukuk devleti ilkelerini bir yana bırakıp, özgürlüklere sınırlar koymayı, hatta yasaklar uygulamayı kafaya koymuşlar.
İşte Hollanda...
***
Hollanda, Rotterdam’da Türkler ve Türk kökenli insanlarla bir araya gelmeyi planlayan Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun uçağının iniş iznini iptal etti.
Yani NATO’da müttefik, Avrupa Konseyi ve Birleşmiş Milletler (BM) başta olmak üzere birçok uluslararası teşkilatta yıllardır işbirliği yaptığı, Avrupa Birliği’ne (AB) aday bir ülke olan Türkiye’nin Dışişleri Bakanı’nın seyahat özgürlüğünü bile bile engelledi.
Hem de güvenlik gibi hiç de inandırıcı olmayan bir gerekçeyle.
Hollanda polisi, Almanya’da bulunan Aile Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın kara yoluyla Rotterdam’a gideceğini açıklaması üzerine, aynı gün Rotterdam Türk Başkonsolosluğu rezidansına giden yolu tamamen trafiğe kapattı.
Hatta persona non grata (istenmeyen adam) ilan ederek geldiği Almanya’ya geri gönderdi.
Güvenlik (!) gerekçesiyle.
Yani Hollanda durduk yerde Türk-Hollanda ilişkilerini dinamitlemeye başladı.
**
Evet, Hollanda’da 15 Mart’ta genel seçimler yapılacak.
Aşırı sağcı, ırkçı, İslam düşmanı Özgürlük Partisi (PVV) lideri Geert Wilders, günlerdir “Türk politikacıları Hollanda’da istemiyoruz” diyordu.
“Türk politikacıların Hollanda’ya gelmelerine hükümet izin vermesin” diyordu.
İşte Hollanda hükümeti de ırkçı Wilders’in dediğini yaptı.
Tabii hükümetin amacı PVV’nin oy oranının artmasını engellemek.
Ama Hollanda hükümetinin oy kaybı kaygısıyla aldığı bu karar, demokrasiye, demokratik hukuk devleti ilkelerine ve özgürlüklere vurulan darbedir.
Almanya’dan da günlerdir benzer sesler yükselmekte.
Özellikle sağ popülist Almanya İçin Alternatif (AfD), Sol Parti ve Yeşiller ile şu anda Federal Hükümet’te ortak olan Hıristiyan Sosyal Birlik Partili (CSU) bazı parlamenterler, “Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ve Bakanlar Kurulu üyelerinin Almanya’ya seyahat etmelerine izin verilmemeli” diye basbas bağırıp durmaktalar.
Hatta Sol Parti, Almanya’nın ve AB’nin Türkiye’ye ekonomik yaptırım uygulamasını bile talep etmekte.
Ama aynı Sol Parti, Almanya’nın Rusya’ya ekonomik yaptırımları kaldırmasını istemektedir.
Yani Rusya’daki rejim de, Vladimir Putin de, onları hiç rahatsız etmemekte.
Aynı Sol Parti ve Yeşiller, şu anda Federal Dışişleri Bakanı olan dönemin Federal Ekonomi Bakanı Sigmar Gabriel ile bir uçak dolusu Alman işadamının İran’a gidip yeni işbirliği yolları ve yatırım alanları aramalarına seyirci kalmakta.
Yani İran’daki sistem de onları rahatsız etmemekte.
Sol Parti, Almanya’nın Türkiye’ye silah ihracını durdurmasını talep etmekte.
Ama Sol Parti de, Yeşiller de, Almanya Başbakanı Angela Merkel’in ülkenin önde gelen sanayi kuruluşlarının temsilcileriyle birlikte Suudi Arabistan’ı Katar’ı, Birleşik Arap Emirliklerini ziyaret edip yeni yatırım alanları ve işbirliği yolları aramalarına itiraz etmiyorlar.
Dünyanın en çok silah ihraç eden 3’üncü ülkesi olan Almanya’nın Suudi Arabistan’a, Katar’a, Cezayir’e, Mısır’a silah satıp milyarlar kazanmasında hiçbir sakınca görmeyenler, bir NATO ülkesi olan Türkiye’ye silah ihracına karşı çıkıyor.
İşte bu mantığı, daha doğrusu mantıksızlığı anlamak mümkün değildir.
Bu tutum Almanya’ya da, Hollanda’ya da Avrupa’ya da yakışmamaktadır.