Güncelleme Tarihi:
Baykal Gölü yakınlarında gömülü bulunan çocuğun DNA’sının Batı Avrupalıların DNA'sıyla uyumlu çıkması, Avrupalıların son Buzul Çağı boyunca Avrasya’nın, sanılandan çok daha doğu kısımlarına kadar ilerlediklerini gösteriyor.
İncelenen DNA ile ilgili ikinci sürpriz ise, yaşayan Amerikan yerlilerinin DNA’sıyla da yüzde 25 oranında eşleşmesi oldu.
Daha 1958 yılında, Rus arkeologların uzun süren kazıları sonucunda, bir mezar taşının altına gömülü halde ulaşılan çocuğun 3-4 yaşında öldüğü, üzerinde fildişi bir taç, boncuklu bir kolye ve kuş şeklinde bir kolye ucu, yanında da 30 kadar Venüs heykeli bulunduğu belirtildi.
St.Petersburg müzelerinde 50 sene kadar muhafaza edilen kalıntılar, sonrasında Kopenhag Üniversitesi’nden tarihi DNA kalıntıları üzerinde uzmanlaşmış bir genetik bilimci olan Eske Willerslev’in ekibince incelemeye alındı.
O zamana dek, Amerikan yerlilerinin kökenini bulmak amacıyla Sibirya halklarını inceleyen Dr. Willerslev’in, çocuğun kemiğinden elde edilen DNA üzerindeki çalışması, muhafaza koşulları yüzünden ortaya çıkan veri yetersizliği yüzünden, bir süre askıya alınmak zorunda kaldı. Buna rağmen ekip, yıllara yayılan dönemler boyunca, kalıntı üzerinde çeşitli deney metodları uyguladı.
Avrupalı kökeniyle eşleşmeler bulan bilim adamları, sit alanında bulunan 17 bin yaşındaki bir başka insan kalıntısında da aynı işaretlere rastladı. İki sonuç yan yana getirildiğinde, modern insanın Avrupa’ya ilk giren atalarının çizdikleri güzergahın sanılandan çok daha doğuya uzandığını ve son Buzul Çağı’nı Sibirya’da geçirdikleri anlaşılıyor.
Çıkarılan diğer sonuç ise, eldeki genetik malzemenin, beklenenin aksine Doğu Asyalılar ile değil, Avrupalılar ve Amerikan Yerlilerinkiyle uyuşması oldu. Bu durumda, günümüzde yaşayan Amerikan Yerlilerini oluşturan popülasyon, Sibirya’nın Mal’ta Uygarlığı insanlarıyla karıştıktan sonra Bering Boğazı’ndan geçerek Sibirya ile Alaska arasına yerleşen, o zamanın Amerikan kökenlileri.
Söz konusu çalışması üzerine “Nature” dergisinde bir makale yayınlanan Dr.Willerslev, elde ettiği bulguların, Amerikalıların ilk yerleşim yeri konusunda bize hala bir bilgi sağlamadığını hatırlatıyor. Ona göre bu sorunun cevabı için 13 bin yıldan daha yaşlı genlerin incelenmesi gerekiyor.
Sonuçları geçtiğimiz ay ABD’nin Santa Fe şehrinde düzenlenen bir konferansta açıklanan çalışma, az sayıdaki örnek üzerinde yürütülmesinden dolayı bazı çevrelerce şüpheyle karşılanırken, bazı bilim adamları tarafından ise “Amerikan yerlilerinin tarihini yeniden yapılandırdığı” dile getirildi.
Konu üzerindeki çalışmalarını derinleştirerek sürdüren Dr. Willerslev, gen zincirlerinin kolayca kaybolup karışabilmelerinden dolayı, genetik haritalar oluşturmayı amaçlayan bir bilim adamının, nihai sonuçlar çıkarmadan önce, defalarca sağlama yapması gerektiğini vurguluyor.