Güncelleme Tarihi:
Amerikalı "yeni muhafazakarlara" takılan Neocon lakabından hareketle, gelin Avrupalı tutucuları da Eurocon diye yaftalayalım.
AB'nin kurucu babalarından olan eski Fransa Cumhurbaşkanı Valery Giscard d'Estaing ile başlayıp şimdiki mevkidaşı Nicolas Sarkozy'ye uzanan Eurocon geleneği, günümüzde ne yazık ki Avrupa'nın büyük bölümünde iktidarı ele geçirdi.
Avrupa Birliği'nin temelinde, İkinci Dünya Savaşı'nda birbirlerini mahveden ve Avrupa'nın dünya siyasetinden çekilmesine neden olan Almanya ile Fransa-İngiltere ittifakını bir araya getirmek, bir "barış projesi" oluşturmak vardı.
O dönemde bu ideal, Cermen kültürü ile Anglo-frenk kültürü arasındaki farklar gözönüne alındığında, ulaşılması imkansız bir hedef gibi görülüyordu. Tıpkı bugün Hristiyan-İslam medeniyeti ile ilgili yapılan değerlendirme gibi.
Buna karşın AB, imkansız gibi görüneni yaklaşık 50 yılda da olsa büyük ölçüde başardı. Fakat şimdi iş bir başka kültürün de kapsanmasına geldiğinde, Euroconların "yaşlı vizyonu" buna elvermedi.
Zaten onyıllardan beri Avrupalı öğrencileri bir gün Türklerle birlikte yaşayabilecekleri gerçeğine alıştırmayıp, Türk karşıtlığı üzerinden kimlik inşasına göz yuman bu politikacıların bugün aniden bir mucize gerçekleştirmesi nasıl beklenir ki?
YUNANİSTAN NEDEN KINANMIYOR?
Yunanistan'ın açıkça Türk düşmanlığı yapan ve hâlâ okul müfredatında yer alan bir kitabı, gerçeklere daha sadık bir başkasıyla değiştirmekten geçen hafta son anda vazgeçmesi bir tesadüf mü? Mevcut kitabın varlığı kadar, "Yeterince vatansever" bulunmayan yeni kitabın rafa kaldırılması da neden tek bir AB yetkilisi tarafından kınanmadı?
Bakın...
AB'nin en yüksek yargı organı olan Avrupa Toplulukları Adalet Divanı geçen hafta çok önemli bir karar verdi. Türk vatandaşlarının 1963 tarihli Ankara Anlaşması ve onun 10 yıl sonra yürürlüğe giren Karma Protokolü'nden kaynaklanan "serbest dolaşım ve iş kurma" hakları bulunduğu, bu hakların Avrupa hükümetleri tarafından "geçici olarak" askıya alındığı (30 yılı aşkın süredir), ancak yeni yasal düzenlemeler yapılarak bunların artık uygulanmaya başlaması gerektiği kararda vurgulandı.
Avrupa hükümetleri diyorlar ki: "Türkiye ile anlaşmamıza göre bizim bu düzenlemeleri yapmaya 1986'ya kadar hazır olmamız gerekiyordu, ama şartlar gereği bu gerçekleşmedi. Şu anda da Türklere serbest dolaşım veya iş kurma hakkı falan veremeyiz, çünkü zaten bizde de işsizlik var."
ANKARA ANLAŞMASI YOK, MAVİ KART VAR
İlk aşamada çok mantıklı gelen, anlaşılabilir bulabileceğimiz bu açıklamanın sadece Türk karşıtı bir bahane olduğu geçen hafta yaşanan bir başka gelişmeyle anlaşıldı.
Avrupa Birliği, ABD'nin "Green Card" uygulamasına benzer bir şekilde Mavi Kart çıkarıp, 20 yıl içerisinde 20 milyon göçmen kabul edecek. AB'nin halihazırda uluslararası anlaşmalar mevcutken vasıflı işçi ihtiyacını Türkiye'den temin edecek düzenlemeler yapmak yerine, Uzakdoğululara veya Hintlilere iş verme ihtiyacının sebebi nedir?
Tüm bunlar moralimizi bozmamalı. Türkiye'de hükümet ve sivil toplum olarak biraz bastırır, aslında çoktan uygulanması gereken vizesiz seyahat ve hatta iş kurma hakkımızı aramak üzere Avrupa mahkemelerine kitlesel olarak başvurup bir yandan da AB'de lobi yaparsak, tam üyelik yolunda tarihi bir dönemeci alacağız.
Yasal haklarımızı talep etmeyi, yalvarmak, küçük düşmek, aşağılanmak olarak görmemeliyiz.
Türk milletiyle Avrupa halklarının kaynaşması, Türk fobisi bulunan politikacıların tüm niyet ve çabalarının ötesine geçecek hayati bir süreci doğuracak; ki bu süreç de hem Türkiye'nin kalkınmasına, hem de dünya barışına katkıda bulunacak. Türkiye'yi de kapsayan bir Avrupa Birliği'nin dünyanın yeni cazibe merkezi ve küresel gücü olacağını böylece gösterebiliriz.
Daha geçen hafta AB bürokratların itirazına rağmen Türkiye'yi madeni Euro paraları üzerindeki haritadan silen Eurocon siyasetçilere rağmen...