Güncelleme Tarihi:
Muiznieks, 1-5 Temmuz tarihleri arasında Türkiye’ye yaptığı ziyaretle ilgili raporunu bugün yayımladı. Raporda, polisin toplantı ve gösterilere müdahale sırasında neden olduğu insan hakkı ihlallerinin yapısal bir sorun haline geldiği ve Ankara’nın defalarca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde bu nedenle mahkum olduğu hatırlatıldı.
ÖZGÜRLÜKLER TEHDİT EDİLİYOR
Raporda, toplantı ve gösterilerde polisin göz yaşartıcı bomba ve biber gazı kullanımında, gösteri sırası ve sonrasındaki göz altılarda Avrupa İşkence ve Kötü Muameleyi Önleme Komitesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından belirlenmiş standartlarla uyumlu olmadığı belirtildi. Gezi olaylarına katılan sağlık personeli, medya mensupları, üniversite ve dernek mensuplarının cezalandırıldığı ya da işten çıkarıldıklarına dikkat çekilen raporda, bu türlü cezalandırmaların ‘toplanma özgürlüğü’ ya da ‘basın özgürlüğü’nü tehdit ettiği belirtildi. Türkiye’de izinsiz de olsa barışçıl toplantı ve gösterilere karşı Avrupa standartlarında hoşgörünün bulunmadığına dikkat çekilen raporda, temel sorunun bu tür olaylarda insan hakkı ihlaline neden olan polis memurlarının cezalandırılmaması olduğu vurgulandı.
POLİS TOPLUMU YANSITMALI
Polisin ‘orantısız güç kullanımı’ karşısında ülke yönetimlerinin ‘sessiz’ kaldığı, bu türlü davranışlara ‘hoşgörülü olunamayacağı’na yönelik hiç bir mesaj vermediğinin belirtildiği raporda, bu tutumun polisin ‘güç gösterisi’ni cesaretlendirdiği yorumu yapıldı. Avrupa İnsan Hakları Komiseri, polislerin yargılanabilmeleri için gerekli idari izin mekanizmasının kaldırılmasını ve etkin bir polis şikayet mekanizması oluşturulması gerektiğini de kaydetti.
Raporda, 1980 askeri darbesinin polis teşkilatı içinde bazı ‘izler’ bıraktığı belirtilerek, polis içindeki baskın kültürün “milliyetçi muhafazakâr, militarist ve devlet-merkezci” olduğu yorumu yapıldı. Komiser Muiznieks raporda şu görüşlere yer verdi: “Polisin etkin biçimde çalışabilmesi için yaşadığı toplumun çeşitliliğini yansıtması gerekmektedir. Farklı etnik ve din temelinde çeşitliliğin, emniyet teşkilatına yansıması gerçekçi olacaktır. Aksi takdirde polis toplumla nasıl iletişim kuracağını, yerel olayları nasıl anlayacağını bilemez. Bu çeşitliliği yansıtmazsa aynı diyalog kanallarına sahip olamayacaktır. Avrupa Konseyi Irkçılık ve Ayrımcılıkla Mücadele Komisyonu bu konuyu daha önce ele almıştır. Türkiye’de toplum çeşitlendiği ve bu çeşitlilik tanındığı için polis de bu çeşitliliği avantaj bilip içine aldığında toplumla daha iyi iletişim kuracaktır.”
Raporda, polis memurlarının neden olduğu insan hakları sorunlarının üstesinden gelmek için polisin sosyal haklarının iyileştirilmesi ve çalışma koşullarının düzeltilmesi gerektiği dile getirildi.