Güncelleme Tarihi:
Vehbi San, bir yandan Ramazan’ın birinci günü dolayısıyla kuyruğa giren müşterilerine saray sarması ve burma kadayıf satarken bir yandan da son Türkiye ziyaretindeki sosyolojik tahlillerini paylaşıyor benimle.
"Sosyolojik" kelimesini boşuna kullanmıyorum.
"Baklavacı" Vehbi San, İstanbul’da sosyoloji eğitiminden sonra, yine sosyoloji alanında "Belçika özelinde Batı Avrupa Türkleri üzerine sosyolojik bir deneme" başlıklı teziyle yüksek lisans derecesi almış.
2001’de Brüksel’e geliş sebebi de aynı alanda doktora çalışması yapmak.
Ancak akademik hedeflerinde küçük bir sapma yaşayınca ticari hedeflerin peşinde koşmaya başlamış.
Üç haftasını "Anadolu Kaplanları"nın merkezi ve "Protestan İslam nasıl bir şey?" sorusuna cevap arayanların ilk durağı olan Kayseri’de geçiren San’a göre, Türk insanı Avrupa Birliği’ni hiç tanımıyor.
AB STANDARTLARI
Üstüne Fransa cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve Almanya başbakanı Angela Merkel’in sert muhalefeti eklenince, sokaktaki insanın Avrupa gündemi tamamen yok olmuş.
"İnsanlar diyor ki AB bize girsin, onlar bize katılsın. Gündemleri Ergenekon, Heron skandalı, askeri vesayet ve tabi ki geçim derdi" diyor San.
"Entelektüel baklavacıya" göre Anadolu’da yaşayanların Avrupa Birliği’ne girme gibi bir ümidi kalmamış.
Peki AB’nin başkentinde esnaflık yapan biri olarak o ne diyor:
"Benim de hiç ümidim yok. Bir farkla ama. Ben Avrupa standartlarının Türkiye için elzem olduğunu düşünüyorum. Siyasi, sosyal, hukuki ve tabii ki ekonomik reformları yapmalıyız. Ama Türk halkının mühim bir kısmı meseleye sadece ekonomik bakıyor, cebiyle irtibatlandırıyor."
San’ın söyledikleri, aslında hem Anadolu insanının hissiyatını yansıtıyor, hem de liberal Türk aydınlarının tavrını.
"Küçük Anadolu" Schaerbeek’ten başımızı kaldırıp arabayla 3-4 dakika mesafede bulunan Berlaymont binasına yani Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki teknik müzakereleri yürüten Avrupa Birliği koridorlarına geldiğimizde karşımızda nasıl bir manzara var?
Hemen cevap vereyim: Buradaki manzara da pek parlak deÄŸil.
ASKIDAKÄ° FASILLAR
Türkiye’de üç hafta kaldım. Üç hafta boyunca her bindiğim taksinin şoförüyle sohbet ettim. Bir tek kişinin Avrupa Birliği’nden bahsettiğini duymadım. Milletin umurunda değil. Avrupa gündemden tamamen silinmiş.
O zamanki ismi ile "Avrupa Ekonomik Topluluğu"na 31 Temmuz 1959’daki müracaatından 46 yıl sonra, 3 Ekim 2005’te üyelik müzakerelerine girişen Türkiye, şimdiye kadar sadece 13 fasılda müzakerelere başlayabildi.
Bu fasıllardan sadece birinde, o da müktesebatın bir-iki sayfayı geçmediği "Bilim ve Araştırma" faslında müzakereler kapatılabildi.
Türkiye ile aynı gün müzakerelere başlayan Hırvatistan’ın ise 2011’de müzakereleri nihayetlendirmesi, 2012’de de Birlik'e 28’inci üye olarak katılması bekleniyor.
Üye olmak isteyen ülkenin AB ile 35 fasılda uyum sağlaması gerekiyor.
Bu fasılların 33’ünde müzakere yürütülüyor. Türkiye özelinde ise an itibariyle 33 fasıldan 18’i askıya alınmış durumda.
Yani yarısından fazlası.
Sekizi, Türkiye limanlarını Rum gemi ve uçaklarına açmadığı; beşi de Sarkozy’ye göre Türkiye’yi üyeliğe taşıdığı için.
Sekiz fasıl ile beÅŸ fasıl arasında ortak bir fasıl var, dolayısıyla ikisinin toplamı on iki ediyor. Â
"OLMAYACAK DUAYA AMÄ°N"
Geçen Aralık ayında yapılan zirvede Rum kesimi Türkiye’ye yönelik ilave müeyyideleri diğer ülkelere kabul ettiremeyince altı faslı da tek yanlı olarak askıya aldı.
Berlaymont’ta Türkiye dosyasını takip eden bürokratlara göre, müzakereye açılabilecek sadece üç fasıl kaldı.
Bundan sonra altı ay süren her dönem başkanlığında bir fasıl açılırsa, 2011 Aralık ayı itibariyle Türkiye-AB ilişkileri donacak.
Fena halde sakatlanmış bir süreci yürütmek için elinden geleni yapan Türk yetkilileri ile Avrupalı bürokratlar pek ümitli değilken Türk vatandaşının AB’ye ilgisini tamamen kaybetmesi pek anormal olmasa gerek.
Vehbi San’a göre 2005’te müzakereler başlayınca Türkiye Avrupa ile yatıp kalkıyordu ama şimdi Avrupa üyeliği için konuşmak, "olmayacak duaya amin demek" olarak algılanıyor.
Avrupa ekonomileri duraklarken, Türkiye 2010’un ilk çeyreğinde yüzde 11.7 ile Çin'in ardından ekonomik büyüme rekoru kırınca ve Newsweek bu çok hızlı büyümeyi kapak yapınca 'AB bize girsin' sözlerini sık sık duymaya başlıyorsunuz.