Güncelleme Tarihi:
Harp Akademileri Komutanlığı'nda, ''Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği, Avrupa Birliği ve NATO İlişkilerinin Geleceği, Türkiye'ye Etkileri'' konulu sempozyum düzenlendi.
Komutanlığın Çakmak Salonu'nda gerçekleştirilen sempozyumun açılışında konuşan Orgeneral Şenoğul, sempozyumun amacının, ''Türkiye'nin ilgi ve etkisi altındaki muhtemel gelişmeler ile risk senaryolarının ulusal güvenliğimize etkileri, özellikle de uluslararası sistem ile AB kuruluşlarında meydana gelebilecek değişiklikler ışığında Türkiye'nin genel vizyonu, güvenlik politikaları ve stratejilerini belirlemek'' olduğunu söyledi.
Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Nahit Şenoğul, Türkiye'nin, Avrupa Birliği (AB) üyeliğini içtenlikle destekleyen AB'ye üye bir ülke söylemenin mümkün olmadığını belirterek, ''Washington Zirvesi'nde alınan kararlara rağmen Nice Zirvesi'nde bu kararların yok farz edilerek, Türkiye'nin, AGSK karar organlarının dışında tutulması, AB'ye katılımın 2010 yılından sonrasına ertelenmesi, AB'nin ülkemize karşı haksız ve vefasız tutum ve davranışları olarak algılanmakta ve Türkiye'yi aldatılmışlık duygusuna sevk etmektedir'' dedi.
Orgeneral Şenoğul, Harp Akademileri Komutanlığı'nda düzenlenen ''Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği, Avrupa Birliği ve NATO İlişkilerinin Geleceği, Türkiye'ye etkileri'' konulu sempozyumda yaptığı konuşmada, AB'nin bağımsız bir güvenlik örgütü kurması çalışmalarının NATO'yu, Avrupa'da etkinliği azalan bir örgüt haline getireceğini söyledi.
NATO'nun, AGSK konusunu Nisan 1999'da Washington Zirvesi'nde ele aldığını ve zirve bildirisinde NATO-AB ilişkilerinin, NATO ile Batı Avrupa Birliği (BAB) arasındaki mevcut sistemler üzerine bina edileceğinin yer aldığını hatırlatan Orgeneral Şenoğul, şunları söyledi:
''NATO imkanlarının Batı Avrupa Birliği (BAB) öncülüğündeki operasyonlarda kullanılması halinde bütün Avrupalı müttefikler söz konusu harekata başından itibaren eşit olarak katılma hakkında sahip olacaktı. Ancak, BAB Bakanlar Konseyi, 13 Kasım 2000'de Marsilya'da yaptığı toplantıda, BAB ile AB ve ilgili ülkeler arasındaki mevcut politik diyalogun sona erdirilmesi, BAB Çalışma Grupları'nın bir geçişdönemi sonunda söndürülmesi kararını almıştır. AB 7-8 Aralık 2000 NiceZirvesi'nde, genişleme süreci kapsamında yeniden yapılanmıştır.
Türkiye, 27 devletten oluşacak AB'nin yeni yapılanmasında yer almamış,dışarıda bırakılmıştır. Ayrıca, güvenlik ve savunma politikasında BAB düzenlemelerine hiç atıfta bulunulmamış, AB üyesi olmayan NATO ülkelerinin BAB kapsamında elde ettiği kazanımlar dikkate alınmamıştır.
Zirvede kabul edilen kararlarda Türkiye'nin, Katılım Ortaklığı Belgesi'nde (KOB) yer alan Kıbrıs ve Ege Denizi ile ilgili bağlayıcı kararlar, güvenlik ihtiyaçlarımıza zarar verecek niteliktedir.
Nice Zirvesi'ne müteakip 14-15 Aralık 2000 tarihinde Brüksel'de yapılan NATO Dışişleri Bakanları Toplantısı'nda, ABD'nin enüst düzeyde yaptığı baskılara rağmen Türkiye haklı olarak AB'nin NATO imkanlarına güvenceli erişimini engellemiştir.''
AB ÖNDERLİĞİNDEKİ KRİZ ÖNLEME OPERASYONLARI
Orgeneral Şenoğul, bu gelişmelerin Türkiye açısından iki önemli meseleyi ortaya çıkardığını ifade ederek, ''Birincisi, AB'nin bu girişimlerinin NATO'nun ve Trans-Atlantik bağının etkinliğini azaltması ve NATO'nun caydırıcılığını aşındırması. İkincisi ise, AB öncülüğündeki operasyonların ve diğer faaliyetlerin Türkiye'nin güvenliğini olumsuz yönde etkileyebilecek şekilde gelişmesidir'' diye konuştu.
Türkiye'nin dünyanın en hassas siyasi, ekonomik, askeri ve jeostratejik fay hattı üzerinde bulunduğunu vurgulayan Orgeneral Şenoğul, şöyle devam etti:
''Önümüzdeki yıllarda Avrupa'nın karşılaşacağı muhtemel krizlerin Türkiye'nin civarında ortaya çıkacağı uzmanlarca da kabul edilen gerçek olduğu dikkate alındığında, AB önderliğindeki kriz önleme operasyonlarının şu veya bu şekilde Türkiye'nin siyasi, ekonomik ve askeri çıkarlarını etkileme ihtimali vardır. AB'nin krizlere müdahale etmesinin söz konusu olacağı durumlarda Türkiye'nin ilgili karar mekanizmalarında yer alması hayati önem arz etmektedir.''
TÜRKİYE'YE KARŞI ÖNYARGI-
İki asırdır özlemi çekilen çağdaşlaşma idealinin gerçekleşmesi açısından AB adaylığından mutlu olunduğunu, çünkü bu sayede AB deneyiminden yararlanarak Türkiye'nin demokratik-çağdaş uygarlık seviyesine hızla yükseltileceğine inandıklarını belirten Orgeneral Şenoğul, ''Ancak AB üyesi ülkelerin bizim gibi mutlu olduklarını söylemek mümkün değildir'' dedi.
Bazı AB üyesi ülkelerin Türkiye'ye karşı önyargılı olduklarını ve her zaman Türkiye karşıtı hareketin içinde yer aldıklarını kaydeden Orgeneral Şenoğul, ''Bu ülkeler aslında Türkiye'nin AB'ye üye olmasınasıcak bakmamaktadırlar. Bazı Avrupa ülkeleri ise Türkiye'yi AB'ye almak yerine AB ile Türkiye arasında yakın işbirliğini içeren bir statüde kalmasını istemektedirler'' şeklinde konuştu.
Orgeneral Şenoğul, bu görüşün sözcülüğünü Fransa eski CumhurbaşkanıValery Giscard D'estaing ile Federal Almanya eski Başbakanı Helmut Schmit'in yaptığını belirterek,kalan Avrupa ülkelerinin ise Türkiye'nin AB'ye üyeliğini ''kerhen desteklediğini'' söyledi.
TÜRKİYE'NİN AB ÜYELİĞİ
''Türkiye'nin AB üyeliğini içtenlikle destekleyen AB'ye üye olan bir ülke söylemek mümkün değildir'' diyen Orgeneral Şenoğul, bu ülkelerin neden Türkiye'yi AB'ye aday ülke olarak kabul ettiği sorusunun da akla geldiğini belirterek, şöyle devam etti:
''Washington Zirvesi'nde alınan kararlara rağmen Nice Zirvesi'nde bu kararların yok farz edilerek, Türkiye'nin, AGSK karar organlarının dışında tutulması, AB'nin yeniden yapılanmasında Türkiye'nin dikkate alınmaması ve Türkiye'nin AB'ye katılımının 2010 yılından sonrasına ertelenmesi, KOB'a göre Kıbrıs ve Ege sorunlarında sanki bu sorunları biz yaratmışız gibi tek taraflı olarak taviz vermemizi ve ulus devletimizden fedakarlık yapmamızı istemeleri, AB'nin ülkemize karşı haksız ve vefasız tutum ve davranışları olarak algılanmakta ve Türkiye'yi aldatılmış duygusuna sevk etmektedir.''
ERMENİ SOYKIRIM TASARILARI
Öte yandan Avrupa Parlamentosu'nun büyük bir çoğunlukla onayladığı sözde Ermeni soykırım tasarısının da Türk halkını rencide ettiğini belirten Orgeneral Şenoğul, sözlerini şöyle tamamladı:
''Önümüzdeki günlerde başta Fransa olmak üzere birçok Avrupa ülkeleri ulusal parlamentolarında görüşülecek olan sözde Ermeni soykırım tasarıları, bu ülkelerin Türkiye'ye karşı hiç de dostane davranmayarak bu tasarıları onaylamaları, Türkiye'nin bu ülkelere karşı duyduğu güvenin Avrupalı dostlarından karşılık görmediğini kanıtlayacaktır. Avrupalı yöneticilerin 'Bu kararlar parlamentolara aittir, biz onlara karışmayız. Bu kararlar hükümetlerimizi bağlamaz' mealindeki beyanatları, Türk halkını tatmin etmeyecek ve Türk halkı buhaksız kararlara asla hoşgörüyle bakmayacak ve bu vefasızlığı içine sindiremeyecektir.
Bütün bunlar, Türkiye'deki AB yandaşlarını hayal kırıklığına uğratacak, AB karşıtlarını da haklı kılacaktır. Türkiye yeni politikalar ve stratejiler belirlemek durumundadır. Eğer Türkiye bulunduğu coğrafyadaki tarihi, kültürel, siyasi, ekonomikve askeri birikimi ve gücünden kaynaklanan potansiyeli ile proaktif davranarak yeni politikalar ve çözümler üretemediği takdirde başkalarıtarafından üretilmiş olan çözümleri ve hareket tarzlarını küçük pazarlık marjları ile kabul etmek zorunda kalacaktır.''
DEMOKRASİ VE KALKINMA ŞART
Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Nahit Şenoğul, gelecekteki güvenlik ortamının ülkelerin demokratikleşme ve ekonomik kalkınmalarını gerçekleştirmelerine bağlı olacağını söyledi.
Orgeneral Şenoğul, 21. yüzyıla girerken dünya siyasi ortamındaki değişimlerin yerleşmiş dengeleri altüst ettiğini, sınırların değiştiğini, düzenleyici ve denetleyici güçlerin belirsizleştiğini, çeşitli grupların devlet yapılarını zorladığını, bölgesel istikrarsızlık ve çatışmaların hakim olduğu bir ortam yarattığını kaydetti.
20. yüzyıl boyunca insanların kaderini etkileyen en önemli olayların Avrupa kıtasında meydana geldiğini ifade eden Orgeneral Şenoğul, bu durumun 21. yüzyılda güvenlik ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik çabaların, yine bu kıtanın üzerinde yoğunlaşacağını göstereceğini vurguladı.
Orgeneral Şenoğul, 20. yüzyılda yaşanan insanlık dramlarının ortayaçıkardığı güvenlik arayışlarının ürünü olan uluslararası kuruluşların,insanlığı üçüncü bir dünya savaşına sokmadan yüzyılın sonuna taşımayı bir ölçüde başardığını kaydederek, ancak bu yüzyılın son 10 yılında soğuk savaş döneminin iki kutuplu güvenlik düzeninin yıkıldığını ve yerini belirsizliklerin hakim olduğu bir ortama bıraktığını söyledi.
Dünyanın birçok yerinde bölgesel krizler, etnik çatışmalar, çeşitliradikal akımlar, uluslararası terörizm, köktendincilik, kitle imha silahları ve uzun menzilli füzelerin genel güvenlik ve barış ortamını tehdit etmeye başladığını belirten Orgeneral Şenoğul, ABD'nin de Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla tek süper güç haline geldiğini hatırlattı.
Yeni küresel güç olmaya aday ülkelerin başında AB ülkeleri ve Çin'in geldiğini vurgulayan Orgeneral Şenoğul, Rusya Federasyonu'nun da bu oluşumda bir denge unsuru olabileceğinin değerlendirildiğini söyledi.
AVRUPA'NIN GÜVENLİK POLİTİKASI
Orgeneral Şenoğul, Rusya Federasyonu'nun, Kafkasya ve Orta Asya'daki nüfuzunu yeniden sağlama politikalarının sonuçlarının ve Çin'e yaklaşma gayretlerinin önümüzdeki dönemdeki mücadelenin ilk işaretlerini verdiğini ifade ederek, şöyle konuştu:
''Yeni siyasi konjonktürde, güvenlik kavramı, geçmiştekinden farklıalgılanmaya başlamış, ülke topraklarının savunulması ve ülkenin bekasının sağlanmasına yönelik askeri faaliyetlerin kapsamı genişletilmiş, mevcut askeri boyutun yanı sıra siyasi, ekonomik, sosyal ve teknolojik boyutlarda önem kazanmıştır. Gelecekteki güvenlikortamı, ülkelerin demokratikleşme ve ekonomik kalkınmalarını gerçekleştirmelerine bağlı olacaktır. Ülkeler bunları gerçekleştirdiğioranda dünyadaki barış trendinin devam edeceği, aksi takdirde yeniden güvensizlik ortamının doğabileceği kıymetlendirilmektedir.
Bugün için Avrupa'ya doğrudan yönelik nükleer tehdit hariç, herhangi bir tehdit kalmamıştır. Avrupa güvenlik politikası, sınırların korunmasına dayalısavunma anlayışını terk etmiştir. Bunun yerine sınırların ötesindeki menfaatlerin korunması, olumsuz gelişmelere imkan vermeden yerinde çözümleme esasına dayanan stratejik güvenlik anlayışına yönelmiştir. Avrupa'nın kısa ve orta vadede bu politikasını sürdürmesi ve öncelikle Balkanlar'daki gelişmelere müdahil olması beklenmelidir.''
Orgeneral Şenoğul, Avrupa güvenliği açısından soğuk savaş sonrası en önemli gelişmenin, tehdidin ortadan kalkması sonucunda Avrupa'nın kollektif savunma görevi yerine kriz yönetim harekatına yönelmesi ve kuvvet yapısını da buna göre düzenlemeye başlaması olduğunu söyledi.