Güncelleme Tarihi:
Antik Mısır medeniyeti, özellikle de mumyalar her dönem merak ediliyor, çekiciliğini asla yitirmiyor.
Binlerce yıl önce yaşamış insanların cansız bedenlerinin altınla ve değerli taşlarla bezenmiş lahitlerinde mükemmel bir biçimde korunmasını sağlayan teknikler, bugün bile şaşırtmaya devam ediyor. Hal böyle olunca mumyalarla ilgili efsaneler ve yanlış bilgilerin de sonu gelmiyor.
Victoria dönemi İngiltere'sinde, zenginler evlerinde eğlence amacıyla mumyaların bandajlarını çözdükleri partiler veriyordu. 1920'li yıllarda Tutankhamun'un lahdinin bulunmasından sonra başlayan mumya çılgınlığına "Tutmania" adı verilmişti. Hammer Horror serisindeki korku filmlerinden Indiana Jones'a birçok yapım da mumya merakının beyaz perdedeki yansımaları oldu.
İngiltere'de geçtiğimiz günlerde açılan bir sergi, bu kadim uygulamaya bakış açımızı değiştirmeyi amaçlıyor.
15 milyon sterlin bütçeyle yenilenen Manchester Müzesi'nde açılan "Mısır'ın Altın Mumyaları" sergisi, oldukça geniş bir Mısıroloji koleksiyonunu gün yüzüne çıkardı. Sergide Greko-Romen dönemine (MÖ 300-MS 300 yılları arası) ait sekiz mumya yer alıyor. Bu mumyalar Arkeolog Flinders Petrie tarafından 1888-90 ve 1911 tarihli kazılarda Kahire'nin güneyinde yer alan Feyyum şehrindeki Hawara Nekropolü'nde bulunmuş ve İngiltere'ye götürülmüştü.
DİĞER MUMYA SERGİLERİNDEN ÇOK FARKLI
Manchester'dan önce Kuzey Amerika'da ve Çin'de çeşitli müzelerde görücüye çıkan koleksiyonun küratörü Campbell Price, amaçlarının mumyalara bakışı ve mumyalar hakkındaki tartışmaları değiştirmek olduğunu belirtti. Peki nasıl?
Birincisi ve en önemlisi, bu sergide, son dönemin trendlerinin aksine, röntgen ya da bilgisayarlı tomografi taramalarıyla mumyaların bandajlarının altında ne olduğu gösterilmiyor. Mumyaların öldükleri sırada kaç yaşında olduklarına ya da ölüm sebeplerine dair detaylarla da ilgilenilmiyor. Price, "Bandajın altındakini görme arzusundan uzaklaşıyoruz" derken insanların ilgisini mumyanın içinden dışına çekmeyi amaçladıklarını vurguladı.
Tam da bu nedenle Altın Mumyalar sergisi ağırlıklı olarak mumyaların içine yerleştirildiği büyüleyici güzellikteki lahit sandıklarına odaklanıyor. Price'ın açıklığa kavuşturmak istediği en önemli efsane de tam olarak bu noktada ortaya çıkıyor.
MUMYALAMANIN AMACINI YANLIŞ BİLİYORMUŞUZ
Birçoğumuz mumyaların amacının ölülerin bedenlerinin korunması olduğunu düşünüyoruz. Ancak Price'a göre, gerçekte mumyalamanın amacı ölmüş insanları tanrılara dönüştürmek. İnce ince süslenmiş o tabutlar ve lahit sandıkları da mumyanın kim olduğunu yansıtmaktan ziyade, ruhun gittiği yerde büyük bir ihtişam içinde yaşamasına yardım edecek tanrısal ve idealize edilmiş bir resmi yansıtıyor. Osiris ve Hathor gibi cenaze tanrılarını kullanan tahnitçiler, ölen kişinin öbür dünyaya gitmeye hazır olduğunu göstermek istiyor.
Price, BBC'ye yaptığı açıklamada, "'Bu ölmüş kişi bir tanrı olacak' diyen metinler var. Mumyalama işleminin sebebi bu " diye konuştu.
Sergide yer alanlar gibi yakın dönem mumyaları, bu bağlamda önemli kanıtlar taşıyor. Bu kanıtların başında da mumyaların iç organlarının yerlerinden çıkarılmamış olması geliyor. Ancak daha eski dönem mumyalarında organların çıkarılmış olması, mumyalamada asıl niyetin vücut bütünlüğünü tanrılaşma süreci için korumak olmadığı şeklinde yorumlanıyor.
Price, "Mısıroloji çevrelerinde şöyle bir efsane var: Güya Antik Mısır'da insanlar çeşitli tahnit denemeleri yapıyorlardı. Doğru metodu bulduklarında birkaç nesil boyunca uyguluyorlar sonra da 'unutuyorlardı'. Bu gerileme Greko-Romen döneme kadar devam etti. O noktada içeride ne olduğu o kadar önemsizleşmişti ki iç organları yerinden çıkarmayı bırakmışlardı. Reçineyi sürüp geçiyor, dışarıdan görüneni süslemeye çalışıyorlardı" diye konuştu.
Bu yorumun tepeden bakan ve sömürgeci bir yaklaşım olduğunu belirten Price, önemli olanın bedenin uzun vadeli korunmasından ziyade ölen kişiyi öbür dünyaya hazırlama ritüelinin kendisi yani öleni ihtişamlı bir biçimde uğurlamak olduğunu vurguladı.
AMAÇ BANDAJIN ALTINA BAKMAK DEĞİL
Altın Mumyalar sergisindeki göz alıcı maskeler ve mücevherler, detaylı hiyeroglifler, desenler ve sahneler göz önünde bulundurulduğunda, mumyaların binlerce yıla rağmen halen bu kadar renkli olması gerçekten şaşırtıcı. Günümüzde yatay konumda sergilenen bu mumyalar, zamanında dik vaziyette tutuluyor ve yıllar hatta nesiller boyunca hayran olunacak birer heykel vazifesi görüyordu.
Manchester'daki sergi de bu mantıkla tasarlanmış. Bu nedenle tabutlara tarama teknikleri uygulanmıyor, mumyaların hastalıklarının ne olduğuna bakılmıyor.
Price, "Benim amacım biyomedikal yorumlardan uzaklaşıp bir tanrıya dönüşme noktasına odaklanmak. Bütün o bilimsel araştırmaların kötü olduğunu ya da yapılmaması gerektiğini söylemiyorum. Demeye çalıştığım şey mumyalara farklı bir açıdan bakma şansına sahip olduğumuz" dedi.
Modern insanın mumyaların bandajlarının altındakileri görmemesi gerektiği yaklaşımı son dönemde yaygınlık kazandı. Hatta mumyaların genel olarak sergilenmemesi gerektiğini savunanlar da var. Örneğin 2020 yılında İngiltere'nin Oxford şehrinde bulunan Pitt Rivers Müzesi, bir mumyanın ve çeşitli insan kalıntılarının sergilenmesine son verdi. Zira müzenin ziyaretçileri, insan kalıntılarının sergilenmesini "diğer kültürleri ilkel, vahşi ya da ürkütücü addetmek ve ırkçı kalıpları güçlendirmek" olarak yorumluyordu.
"Antik Mısırlıların mumyaların bandajlarının açılmasını istemedikleri de bence epey açık" ifadelerini kullanan Price, eldeki teknolojilerin bandajların altını gerçekten görmek için yeterli olmadığını da vurguladı:
"Ben de geçmişte mumyaların tomografilerinin çekildiği hastanelerde bulundum. Ancak Mısıroloji uzmanlarının ve doktorların hiçbiri tomografiyle elde edilen görüntülerin anlamı üzerinde anlaşamıyordu. Çünkü bu cihazlar kurumuş cesetleri değil canlıları görüntüleyecek şekilde tasarlanmış. Biri bakıp 'Bu filanca hastalığın' göstergesi derken bir başkası 'Hayır, bu mumyalamanın bir sonucu' diyebiliyor. Birinin çıkıp açık açık 'Bilmiyoruz' diyebilmesi gerekiyor."
Diğer yandan Batılı arkeologların mumyaların bandajlarını açması (ve bu süreçte mumyalara zarar vermesi) sömürgeci bir yaklaşım olarak değerlendiriliyor. Nitekim Victoria döneminde tuhaf bir eğlence olarak görülen bandaj açma 1980'lere kadar "araştırma" kisvesi altında devam etti. O günden bu yana bandajların altına dijital görüntüleme teknikleriyle bakılıyor ve sargıların altına yerleştirilmiş muskalardan damarlardaki sertleşmeye çok ilginç ayrıntılar keşfediliyor.
Bandajların altını görme çalışmalarına karşı çıkmak ise tartışmalı bir duruş. Zira çoğu kişi araştırmacı bilgi edinmenin her şeyden önemli olduğunu ya da binlerce yıl önce ölen bir kişinin hislerini göz önünde bulundurmanın abartılı bir saygı olduğunu savunuyor.
RÖNESANS TABLOLARINA BENZER PORTRELER
Manchester Müzesi'ndeki lahit sandıklarının bir kısmı alışık olduğumuz şekilde mavi ve sarıyla süslenmiş, büyük gözleri olan insanları tasvir ediyor. Ancak Daha güncel döneme ait olanlar çok farklı. Onların üzerinde Rönesans dönemi İtalya'sında yapılanlar gibi gerçekçi portreler yer alıyor. Feyyum portreleri adı verilen bu 2 boyutlu resimler ince ahşap üzerine yapıldıktan sonra mumya sandıklarının üzerine yerleştirilmiş ve sergilenme amacı taşıyor.
Bu portreler efsanelerle çelişen bir başa gerçeğin de altını çiziyor. Antik Mısır gizemli ve izole bir kültür değil çok kültürlü bir ülkeydi.
Price, Greko-Romen dönem mumyalarındaki resimlerin çok çeşitli olduğunu belirtti. Örneğin Artemidorus'a (bir Yunan ismi) ait bir mumya var. Bu kişinin Romalı bir elit olduğu tahmin ediliyor. Sandıkta Osiris gibi Mısır tanrılarının çizimlerinin yanında omuz hizasında yıldızlar yer alıyor. Bu yıldızlar Price'ın "Mısırlı-Yunan uyumunu güçlendirmek için yakın zamanda yaratılmış bir tanrı" diye nitelendirdiği Serapis'i sembolize ediyor.
Price, Mısır, Yunan ve Roma kültürlerinin bu şekilde karıştırılmasının sebebini de "Ölen kişinin işini şansa bırakmak istememişler, bütün tanrıları memnun etmeye çalışmışlar" diye özetledi.
Flinders Petrie, Hawara'daki mumyaları ilk bulduğunda bu çokkültürlü hayat tarzını görmeden gelmişti. Ancak kısa süre içinde portre mumyaları Victoria İngiltere'sinde çok popüler oldu. Holman Hunt ve Laurence Alma-Tadema gibi sanatçılar 1888'deki sergiden çok etkilendi. Hatta Oscar Wilde'ın resmi yapıldıktan sonra hiç yaşlanmayan genç bir adamı anlattığı "Dorian Gray'in Portresi" romanına bile bu mumyaların ilham olduğu söyleniyor.
GERÇEK İNSANI DEĞİL İDEAL İNSANI YANSITIYOR
Elbette portreler, mumyaların gerçek yüzlerinin daha fazla merak edilmesine neden oluyor. Ancak Price'a göre, portre o kişinin gerçek halini değil idealize halini yansıtıyor. Çünkü portrelerdekiler hep genç, hep güzel, hep sağlıklı. Price, "Bence bu resimler o kişilerin dış görünüşlerinin idealleştirilmiş hali. İnsanlar bunu tartışacaktır eminim ama bence tanrılara, insanüstü varlıklara benziyorlar" diye konuştu.
Portrelerden birindeki defne dallarına dikkat çeken Price, kişilerin tarzlarının da insanüstü varlıklar olarak görülen Roma İmparatoru ve İmparatoriçesi'nden etkilendiğini belirtti.
Peki Greko-Romen mumyaları eski mumyalarla yan yana sergilenecekse, bu kadar radikal bir tarz değişikliğinin sebebi ne? Price bunun amacının dikkat çekmek olabileceğini ifade ederek, "Düşünün gittiğiniz şapelde yan yana 20 mumya var. Mumyalanmış akrabanızın dikkat çekmesini, oradan geçenlerin dualarını almasını sağlamak için dikkat çekici bir şeyler gerek" dedi.
Elbette bunlar hep yoruma dayalı bilgiler. Ancak şurası kesin: Antik Mısırlılar mumyalanmış akrabalarının binlerce yıl sonra dahi insanlığın merakını cezbedeceğini hiç düşünmemişti. Ancak mumyaların sandıklarını dikkat çekici bir biçimde süsleme çabaları bugün hâlâ bekleneni veriyor. Kimileri sandıklardai resimlerle kimileri bandajların altıyla ilgileniyor. Ama mumyalar çekiciliklerini hiç ama hiç kaybetmiyor.
BBC'nin "Have we got Ancient Egypt's mummies all wrong?" başlıklı haberinden derlenmiştir.