Güncelleme Tarihi:
10 Ağustos ve 24 Ağustos tarihlerinde gerçekleştirilecek seçimlerle modern Türkiye´nin tarihinde ilk kez bir cumhurbaşkanı doğrudan halk tarafından seçilecek. Bu seçimleri ilginç kılan bir başka yenilik ise ilk kez yurtdışında yaşayan Türk vatandaşlarının da bulundukları ülkelerde oy kullanabilecek olmaları. Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve en geç Haziran 2015´de gerçekleştirilecek olan parlamento seçimlerine Türkiye dışında yaşayan 2,7 milyon seçmen de dahil olacak. Seçme yeterliliğine sahip kişilerin yüzde 5´ine tekabül bu seçmen kitlesinin -en az- yarısı ise Almanya´da yaşıyor.
Anayasa´da 1995 yapılan değişikliklerle, Türkiye dışında yaşayan Türklerin de genel seçimler, cumhurbaşkanlığı seçimi ve halkoylamalarında seçme hakkından yararlanmasının önü açılmıştır. Bu hak pratikte, bir dizi yasal ve organizasyonel eksiklik nedeniyle sadece gümrük kapılarında kullanılabilmekteydi. Mayıs 2012´de Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında 298 sayılı kanunda yapılan değişikliklerle, ülke dışında kurulan sandıklarda da Türk vatandaşları oy kullanabilmelerinin önündeki başlıca yasal eksiklikler giderildi. Yeni düzenlemeye göre, yurtdışında oy verme işlemi en erken seçim tarihinden 45 gün önce başlayacak ve en geç yedi gün önce sona erecektir. Seçim süresi azami 38 gün olacaktır. Her ülke için özel durumlara uygun olarak süreler belirlenebilmesi de yasayla kurala bağlanmıştır. Türkiye ve Almanya başbakanları, Şubat 2014´te Berlin´de düzenledikleri ortak basın toplantısında Almanya´da oy verme işleminin dört gün süreyle yedi bölgede gerçekleştirileceğini duyurmuşlardır.
Coğrafi sınırlar olmaksızın seçme hakkının tüm yurttaşlara sağlanması, pek çok Batı demokrasisine göre gecikmiş olsa da, önemli bir demokratikleşme adımıdır. Ancak bu adımın sadece demokratikleşme boyutunda ele almak eksik bir bakış sunacaktır, meselenin siyasal, organizasyonel ve uyum sürecine etkileri bakımından mercek altına alınması yararlı olacaktır.
SİYASAL BOYUT
Almanya´da yaşayan Türk nüfusun toplam sayısı 3 milyona ulaşmaktadır. Son yıllarda vatandaşlığa geçişlerin kolaylaştırılması ve Almanya´da dünyaya gelen nesillere vatandaşlık olanağı tanınmasıyla bu nüfusun yarıya yakını Alman vatandaşlığına geçmiş bulunmaktadır. Almanya´da yaşayan Türk vatandaşlarının sayısı Almanya Federal Göç ve Mülteciler Dairesi´nin yayınladığı Federal Göç Raporu´nun verilerine göre yaklaşık 1.6 milyon kişidir. Bu nüfusun 187 bin kişilik bölümünü 18 yaşının altındakiler oluşturmaktadır. Bu verilere göre Almanya´da seçme hakkını kullanabilecek durumdaki Türk vatandaşlarının toplam sayısı en az 1 milyon 389 bin kişidir. Bu sayı Türkiye´nin beşinci büyük şehri olan Adana´da 30 Mart seçimlerinde oy kullanacak seçmen sayısına (1milyon 456 bin) yaklaşmaktadır. Bu sayılar ışığında Almanya´da yaşayan Türk vatandaşları bir seçim bölgesi teşkil etselerdi, Türkiye´nin altıncı büyük seçim çevresini oluşturacaklardı. Sadece Almanya´dan gelecek bu oy miktarının yanı sıra diğer ülkelerden de ciddi sayıda oy geleceği dikkate alınırsa ülke dışından gelecek oyların etki gücü açıktır. Genel seçimlerde yurtdışından verilecek oyların sadece siyasi partilere verilebiliyor olması ve bağımsız adayların seçilememesi, siyasi partilere bölgeler düzeyinde avantaj sağlamaktadır. Geçmişte yaşanan örnekler de bu tespiti doğrular niteliktedir. 2007 seçimlerinde gümrüklerde kullanılan oylarla Hakkari´deki seçimin sonucunun değişmiştir. Tüm diğer göstergeler sabit sayılarak mevcut düzenlemeler ve siyasi dengelerle seçime gidilmesi halinde yurtdışından kullanılacak oyların Adalet ve Kalkınma Partisi´ne, özellikle seçim barajı nedeniyle bağımsız adaylarla seçim yarışına katılan Barış ve Demokrasi Partisi karşısında avantaj sağlayacağı açıktır. Seçme hakkını kısıtlayan bu durum giderilemezse, seçim döneminde tansiyonun yükselmesi ve ortaya çıkacak neticeye göre seçilen adayların meşruiyetinin sorgulanması gibi olumsuz sonuçlar doğurabilecektir. Parlamento seçimlerinde söz konusu olabilecek bu durum, adayların yarışacağı cumhurbaşkanlığı seçimi için söz konusu değildir.
Yurtdışında yaşayan seçmenlerin siyasi eğilimlerine dair güvenilir güncel ve kapsamlı araştırma eksikliğine rağmen, geçmiş yıllarda yapılmış çalışmalar Avrupalı Türklerin siyasi tercihlerinde muhafazakar partilerin önemli bir ağırlığa sahip olduğunu göstermektedir. 2011 yılında gümrük kapılarında kullanılan oyların dağılımı da bu tespiti doğrular niteliktedir. Gümrük kapılarında kullanılan 127.867 geçerli oyun yüzde 62´lik bölümünü Adalet ve Kalkınma Partisi, yüzde26´sını Cumhuriyet Halk Partisi, yüzde 8´ini Milliyetçi Hareket Partisi ve yüzde 2´sini Saadet Partisi almıştır.
Kaynak: Türkiye İstatistik Kurumu
Oy kullanma hakkına sahip kişilerin sadece çok küçük bir dilimine tekabül eden 127 bin kişinin oyları, seçim amaçlı mobilizasyon ihtimali göz önünde tutularak tüm seçmenler için temsili nitelikte sayılamasa da ana eğilimleri yansıttığı düşünülmelidir.
ORGANİZASYONEL BOYUT
Yurtdışından oy kullanımına ilişkin 2008 yılında yapılan düzenlemelerle sandıkta oy kullanmanın yanı sıra mektupla oy kullanma olanağı da tanınmıştır. Ancak Anayasa Mahkemesi mektupla oy kullanmaya ilişkin düzenlemeyi ”seçmenin oyunu kullanırken aile üyelerinden ve sosyal çevresinden gelebilecek her türlü etkiye açık olması nedeniyle” seçimin serbestliğinin güvence altına alınamayacağı gerekçesiyle iptal etmiştir. Bu durumda sadece bulunulan ülkede kurulacak sandıklarla oy kullanabilmek mümkün olacaktır.
Yüksek Seçim Kurulu 12 Haziran 2011 seçimlerinde, her seçim sandığında 300 seçmenin oy kullanması ilkesini benimsemiştir. Tasarruf gereği 30 Mart yerel seçimlerinde bu sayı 320´ye çıkarılmıştır. Türkiye´nin dış temsilciliklerinden yapılan açıklamaya göre yurt dışında 700 kişi bir sandıkta oy kullanacaktır. Bu durumda Almanya´da kurulması gereken sandık sayısı 2 bini bulmaktadır. Almanya´da yedi noktada dört gün boyunca gerçekleştirilecek seçimler için, her seçim merkezine 72 sandık konulması gerekecek, bu sandıklara ortalama 200.000´er seçmen oylarını atacaktır. Sandıklarda oy kullanacak her bireyin en az birer dakikalık zamana ihtiyacı olacağı düşünüldüğünde dahi toplamda 700 dakikalık süreye ulaşılmakta, bu takriben 12 saate tekabül etmektedir. Sadece bu rakam dahi mevcut planlamanın ciddi sorunlara gebe olduğunu göstermektedir. Bu kadar çok sayıda sandığın organizasyonu ve güvenliğini, zaruri işlerini yetiştirme konusunda dahi mevcut personel sayısıyla güçlükler yaşayan konsoloslukların imkanları ile gerçekleştirebilmek gerçekçi görünmemektedir.
Sayısal büyüklükten kaynaklanan güçlüklerin yanı sıra, siyasal gerilim ve protestolar da organizasyon ve güvenlik teması altında göz ardı edilmemelidir. Türkiye´deki mevcut tartışmalar gözlemlendiğinde cumhurbaşkanlığı seçimine kadar siyasal tansiyonun daha da yükselme olasılığı göz ardı edilebilir bir ihtimal değildir. Sadece etkin-kültürel bazda değil, mezhepsel ve ideolojik açıdan da oldukça heterojen bir yapı arz eden Almanya´daki Türkiye kökenli nüfusun bu ülkede şekillenmesi 1970´li yılların ideolojik çatışmaları, 1980 askeri darbesi ve 1990´larda şiddet boyutu iyice tırmanan Kürt sorununun gölgesinde olmuştur. Bu faktör Türkiye kökenli nüfusun, Türkiye´deki siyasal fay hatlarındaki gerilimlerden yüksek dozda etkilenmesine yol açan ana etmenlerden biridir ve seçimlerin organizasyonunda dikkate mutlaka alınması gereken bir faktördür.
Organizasyonel boyutta yaşanabilecek bir diğer sorun ise seçmenlerin organize edilmesine ilişkindir. Seçim kanununda yapılan düzenlemelerle, her seçmene oy kullanacağı günün bildirilebilmesi kuralı getirilmiştir. Türkiye´nin dış temsilciliklerinden yapılan açıklamalara göre seçmenler elektronik ortamda oy kullanacakları gün ve yerleri yarımşar günlük bloklar halinde belirleyebileceklerdir. Bu şekilde randevu almayanlara ise Yüksek Seçim Kurulu tarafından bir gün ve yer bildirilecektir. Gün bildiriminin hangi esasa dayalı olarak yapılacağına dair hukuki bir düzenleme bulunmamaktadır. Kamuoyuna yansıyan beyanlar, bunun T.C. Kimlik Numarası esas alınarak yapılma ihtimalinin yüksek olduğunu göstermektedir. Bu durumda dört yetişkinin bulunduğu bir hanede her bir bireyin farklı günlerde oy kullanma ihtimali bulunmaktadır. 13 Türk konsolosluğunun faaliyet gösterdiği Almanya´da, kimi şehirlerdeki vatandaşların konsolosluklara ulaşmak için 200 kilometreyi aşkın yol kat etmeleri gerekirken, ülkede yedi noktaya konacak seçim sandıklarına ulaşmak için bundan çok daha fazla mesafe kat etmek gerekebilecektir. Örneğimizdeki dört kişilik hanenin üyelerinin her birinin oy kullanmak üzere böylesi uzun bir mesafe katetmek zorunda kalmaları oldukça yüksek bir mali külfet ortaya çıkarabilecektir. Bu külfetin pek çok kişiyi oy kullanmaktan caydırma ihtimali bulunmaktadır. Diğer yandan organize olmuş politik grupların, „normal yurttaşlar“ karşısında lojistik açıdan da avantajı söz konusu olmaktadır.
GÖÇMENLERİN UYUMU VE ALGILANIŞLARI AÇISINDAN YURTDIŞINDAN OY KULLANIMI
Yurtdışında oy kullanımına ilişkin yasal düzenlemelerle, yurtdışında seçim propagandası yapılması yasaklanmıştır. Buna karşın yurtdışında kullanılacak oyların yüksek sayısı ve buna bağlı olarak etki gücü, siyasi partilerin iştahını kabartmaktadır. Siyasi partilere yakın teşkilatlar, isimleri resmi olarak konmamış Avrupa teşkilatları olarak faaliyet göstermekte ve Türk seçmenleri mobilize etmeye çalışmaktadırlar. Söz konusu yapıların kağıt üzerinde siyasi partilerden bağımsız yapıları, seçim propagandası yasağına ilişkin düzenlemelerin takibini güçleştirmektedir. Bu tür teşkilatların aktivitelerini arttırmaları Türkiye kökenli göçmenler arasındaki bölünmüşlükleri keskinleştireceği gibi, göçmenleri yaşadıkları ülkenin gerçeklerinden ve gündeminden kopmalarına da yol açabilecektir. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan´ın Almanya´daki sert açıklamaları sürekli uyum konusuna ilişkin sert tartışmaları körüklemektedir. Siyasi nitelikteki toplantıların çözüm odaklı, objektif ve uzlaşmacı bir dille yürütülmemesi, sadece Türk siyasetine özgü bir durum değildir. Hassasiyetle ve özenle geliştirilmesi gereken uyum ve birlikte yaşamın diline, o alanın dışındaki bir siyasetin sert üslubunun dahil edilmesi de doğru olmayacaktır. Olumsuz bir siyasi dilin kullanımı Almanya´da tezleriyle birlikte yaşamı tehdit eden popülist grupları güçlendirecektir.
Dolaylı bir seçim propagandasının yürütülmesi halinde Türk nüfusun yoğun olarak yaşadığı kentlerde farklı siyasi görüşlerden kesimler arasında gerilimler de çıkabilecektir. Bu tür gerilimlerin sokağa taşması halinde, gerilimin taraflarının ortaya çıkacak tabloyu, toplumun geri kalan kısmına izahı kolay olmayacaktır.
NELER YAPILABİLİR?
Yurtdışında yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının oy kullanabilme hakkına kavuşmaları kayda değer bir yeniliktir. Bu hak ilk kez 31 Temmuz-3 Ağustos tarihleri arasında kullanılabilecektir. Bir genel seçim yerine Cumhurbaşkanlığı seçiminde bu hakkın kullanılacak olması uygulamanın geliştirilmesi açısından önemli bir avantaj sunmaktadır. Zira bu seçimler bağımsız adaylara oy verilmesi sorunu gibi hayli çetrefil bir sorunu içermemektedir.
Seçimlerin ilk turunda bir adayın oyların yarıdan fazlasını alamaması halinde, ikinci tura kalınması halinde 17-20 Ağustos tarihleri arasında gerçekleştirilecek seçimler için yeniden uzak bir mesafe kaydetmek pek çok seçmen için sorun teşkil edecektir. Diğer yandan son iki aday arasında kızışacak rekabetin propaganda sürecini daha keskin hale getirme ihtimali de göz ardı edilmemelidir. Bu noktada olası adayların daha ilk turda bir araya gelerek, doğrudan veya yakın teşkilatlar vasıtasıyla yurtdışında propaganda yasaklarına katı biçimde uyacaklarına dair bir centilmenlik anlaşmasına varmaları yararlı olabilecektir.
Yurtdışında seçim sürecinin en fazla aksayan tarafı, bağımsız adaylara oy verme yolunun kapatılarak siyasi parti adaylarının avantajlı konuma getirilmesidir. Bu sorunu aşabilmenin en sağlıklı yolu, seçim barajını yüzde 5 ve daha aşağısında bir seviyeye çekilerek, BDP´nin siyasi parti olarak seçimlere katılmasını mümkün kılmak olacaktır. Seçimlerde “temsilde adalet“ ilkesine aykırı olan yüksek baraj uygulamasının kaldırılması sadece yurtdışında ortaya çıkması muhtemel seçim gerilimlerini ortadan kaldırma açısından değil, siyaseti bir tartışma alanı olarak tüm kesimlere açma bakımından da faydalar sağlayacaktır.
Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen mektupla oy uygulaması pek çok ülkede hayata geçirilen ve sorunsuz biçimde uygulanabilen bir yöntemdir. Mahkemenin karar gerekçesinin satır aralarından, seçmenlerin siyasal olgunluğunun zayıf görüldüğü okunmaktadır. Sosyal çevrenin etkisinin mektupla oy kullanmada devreye girebileceği ön kabulünden hareket ederken, seçim kabinlerindeki taşınabilir duvarların bu etkinin önüne geçtiğine inanmak çelişkili bir tutumdur. Bu bakımdan siyasi partilerin gerekli anayasal düzenlemeleri yaparak, hem yurtdışında yaşayan seçmenlere hem de Türkiye´deki seçmenlere mektupla oy kullanma imkanı sağlamaları her organizasyon giderlerini düşürecek, hem de katılımı arttıracak önemli bir hamle olacaktır.
Kısa vadede bu konuda değişikliklerin ve güvenli bir sistemin oluşturulması çok kolay olmayacağından, ilk seçimlerde adayların oy kullanacakları tarih belirlenirken, gelecekleri kentlere göre tarih verilmesi faydalı olacaktır. Bu şekilde çok daha fazla kişi araç paylaşımı yoluyla mobilize edilebilecek, aynı hanede yaşayanların farklı günlerde oy kullanma ihtimali ortadan kalkacaktır.
*Cem ŞENTÜRK - Türkiye ve Uyum Araştırmaları Merkezi Vakfı