Güncelleme Tarihi:
Federal Alman Ordusu tarihinde ilk olma niteliğini taşıyan 120 sayfalık araştırmada stratejistler, küresel siyasi, ekonomik ve sosyal gelişmelerin, savunma politikalarını nasıl etkileyebileceğini ele alıyor.
Rapor, ordunun gelecek yıllara ilişkin planlamaları, işbirliği faaliyetleri ve silahlanma programları açısından büyük önem taşıyor.
Alman Dış İlişkiler Konseyi (DGAP) savunma uzmanı Dr. Christian Mölling, DW Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede, yaklaşık 180 bin asker ve 60 bin sivilin görev yaptığı Alman Ordusu‘nun bu tür çalışmalar yapmasının son derece doğal ve aslında zaruri olduğunu söyledi.
Orduda basit bir askeri teçhizatın kullanılmaya başlanmasının bile en az yirmi yıllık bir çalışmaya dayandığına işaret eden Mölling, geleceğe ilişkin tehlike ve tehditlerin önceden hesaplanmasının şart olduğunu, belirlenecek olası senaryolar ışığında askeri yeteneklerin geliştirilmesi gerektiğini vurguladı.
GÜVENLİĞİ ETKİLEYECEK YENİ TRENDLER
Savunma Bakanlığı araştırmasında yakın gelecekte mülteci akınlarının, güvenlik açısından büyük önem taşıyacağı vurgulanıyor. Araştırmaya göre, bireylerin kendilerini giderek daha fazla etnik, dini ya da bölgesel kimliklerle özdeşleştirmesi, ulus devlete aidiyet duygusunun zayıflamaya devam etmesi bekleniyor.
Uluslararası politikada devlet dışı aktörlerin etkisinin artamaya devam edeceği, Batılı olmayan ülkelerin gerek ekonomik gerekse siyasi olarak daha fazla ağırlığının olacağı tahmin ediliyor.
RAPORDA 6 FARKLI SENARYO YER ALIYOR
Araştırmacılar geleceğe ilişkin trendler ile beklenen tehlikeleri bir araya getirecek, 2040’da karşı karşıya kalınması muhtemel 6 farklı senaryoya raporda yer verdi. Bunlardan ilk üçü, Batı açısından istikrarlı bir resim ortaya koyarken, diğer üç senaryo büyük risklere ve büyük değişimlere işaret ediyor.
Almanya açısından en kötü durum senaryosu, AB’den daha fazla üye ülkenin ayrılması ve AB’nin parçalanması, Avrupa’nın birçok alanda küresel rekabet gücünü kaybetmesi, uluslararası düzenin erozyona uğraması, küreselleşme sürecinin son bulması gibi gelişmeleri içeriyor.
“AB’NİN ÇÖKÜŞÜ BUGÜNKÜ ALMANYA’NIN SONU OLUR”
Dr. Mölling, “AB’nin, Batı’nın çöküşü, Almanya’nın bugünkü halinin de son bulacağı anlamına gelir” tespitini yaparken, değerlendirmesini şöyle sürdürdü:
“Almanya’nın devlet yapılanmasının tamamı Almanya’nın Avrupa’ya entegre olması üzerine inşa edildi. AB, Almanya’nın siyasal ve toplumsal DNA’sını oluşturuyor. Çünkü AB ve hatta NATO temelde 'Almanya nerede durmalı' şeklindeki tarihsel soruya, ‘eski ruhların yeniden canlanmasını nasıl önleriz’ sorusuna yanıt mahiyetinde kuruldular, Almanya’nın yalnız durmamasını temin etmek için kuruldular.”
AB’NİN PARÇALANMASI NASIL ÖNLENEBİLİR?
Almanya’nın AB’nin parçalanması gibi bir senaryoyu kesinlikle arzu etmediğini, ancak bunun için ciddi adımlar atması gerektiğini vurgulayan Dr. Mölling, şu değerlendirmeyi yaptı: “Almanya AB’nin muhafazasını sağlamaya odaklanacaktır çünkü bu birlikte Almanya’nın siyasi kimliği yer almaktadır. Bunun için Avrupa’da refahın adil paylaşımı için finansman sağlanması konusunda tavizler vermek zorunda. Bu noktada, pek çok Avrupa ülkesinin Almanya’dan beklentileri ile siyasetçilerin Alman halkına söyledikleri arasında bir fark, gerilim var. Siyasetçilerin Alman halkına, AB’nin birliğinin muhafazası için masaya daha fazla para konulmasının gerekli olacağını söylemeleri gerekecek.”
Batı-Doğu rekabeti derinleşebilir
“Stratejik Öngörü 2040“ araştırmasında mercek altına alınan bir diğer senaryo, Soğuk Savaş’tan 50 yıl sonra dünyanın yeniden iki kutuplu bir düzene evrilmesini, bir tarafta ABD ve Avrupa, diğer tarafta Çin ve Rusya’nın olduğu kutuplar arasında rekabetin daha da artmasını öngörüyor.
Doğal kaynaklar üzerinde rekabet artmış olsa da iki taraf arasında ticaretin sürüyor olması nedeniyle silahlı çatışmalar önlenebiliyor. Ama Batı ile Doğu gerilimi, iki blok arasında siyasi ve kültürel yabancılaşma artıyor.
TÜRKİYE İLE ÇETİN BİR GELECEK
Alman ordusunun “Stratejik Öngörü 2040” raporundaki senaryolar güvenlik konularında büyük ağırlığı olan Türkiye ile gelecekte işbirliğinin ne şekilde gelişeceğine dair birçok soruyu da gündeme getiriyor.
DGAP uzmanı Mölling, Türkiye’nin Almanya’nın güvenlik politikalarında büyük önem taşıdığını vurgulamakla birlikte, şu değerlendirmeyi aktardı:
“Ortadoğu’daki gelişmelerin Almanya’yı doğrudan etkileyebildiğini Suriye örneğinde gördük. Türkiye ile birlikte yapıcı bir şekilde işbirliği yapılması gayet tabii ki önem taşıyor. Ama ne yazık ki ne Almanya ne de AB, gerek Türkiye ile gerekse İran, Suudi Arabistan, ABD ve bir ölçüde Birleşik Krallık gibi diğer zorlu ülkelerle, etkin bir işbirliği yapmanın, birlikte çalışmanın yollarını bulabilmiş değil.”
Savunma uzmanı Kirchner de, Türkiye’nin hem Karadeniz ve Akdeniz’deki sınırları nedeniyle enerji güvenliği açısından hem de terör ve düzensiz göçün önlenmesi bakımından kilit öneme sahip olduğunu ancak Ankara’nın son dönemde bazı müttefikleriyle yaşadığı gerginliklerin, işbirliğinin gerilemesine yol açtığını söyledi.