Güncelleme Tarihi:
Dünyanın pek çok yerinde kurulan ve o şehrin, ülkenin kültürel zenginliğinin bir göstergesi olan antika pazarları, anıları ve hikâyeleri içinde barındıran bir tür sosyal tarih müzesi işlevi görüyor. ABD’nin New York şehrinde kurulan antika pazarı ise 28 yaşındaki Chelsey Brown’ın "anı havuzu" haline gelmiş durumda.
Bit pazarlarında dolaşarak 1900’lerin ilk yarısında yaşayan insanların geride bıraktığı anıları arasında gezinen Brown, eski el yazması mektupları incelemeye başladı. Tam o anda, adresine ulaşamamış mektupların sahiplerinin izini sürmek gibi sıra dışı bir karar aldı.
190’DAN FAZLA MEKTUBUN İZİNİ SÜRDÜ
İlk anda duyduğu heyecanı anlatan Brown, “Mektupları bir dolara aldım ve eve koştum. Onların izlerini sürme fikri beni oldukça heyecanlandırmıştı” diyor. New York kentinin nüfus sayım kayıtlarının bulunduğu internet sitesi üzerinden mektupta ismi geçen kişinin torunlarına ulaşan “anı dedektifi”, bu büyük serüvenin her adımını sosyal medya hesabından paylaşıyor.
Tarihin en karanlık günlerinden sıyrılıp gelen bir mektup 27 Ocak’ta Brown sayesinde gerçek sahiplerine kavuştu. 1908 doğumlu Ilse Loewenberg’in Polonya’daki Auschwitz-Birkenau toplama kampına giden trenden atlayarak kaçtığı ve 1943 yılında saklandığı dönemde kaleme aldığı mektupları bulan Brown, “Benim için duygusal olmanın ötesindeydi. Ilse hala aklımın bir köşesinde yaşıyor" ifadesini kullandı. Brown, Loewenberg’in ailesini ararken kız kardeşinin torunu olduğunu tespit eden Brown, acı ve endişe yüklü mektupları aileye teslim etti.
Yaptığı incelemelerin ardından, hayatını kaybetmiş mektup sahibinin diğer aile fertlerini araştıran genç kadın, aileyi tespit ettikten sonra kapılarını çalıyor. Mektubun varlığından dahi haberi olmayan aile üyeleri ise sevdiklerinin geçmişten gelen hatıralarıyla karşılaşınca büyük bir mutluluk yaşıyor. O anları anlatan Brown, “Aileye mektubu verdikten sonra hiç durmadım” dedikten sonra insanların anılarını aramaya yorulmadan devam ettiğini ekliyor.
Geçtiğimiz yılın Eylül ayında 190’a yakın mektubu ortaya çıkartan Brown, bugünlerde teslim ettiği mektupları saymayı bıraktığını söylüyor.
BABA-KIZ BİLİNMEZİ ORTAYA ÇIKARTIYOR
Asıl mesleği iç mimarlık olan Brown, pandeminin başlangıcından itibaren bit pazarlarının fanatiği haline gelmiş. Sıra dışı hobisinde giderek profesyonelleşen genç kadın, hafta sonlarını anlamlı hatıraları ve bir köşeye atılmış aile yadigârlarını bulmak için harcıyor.
Elbette bu macerada tek başına değil. Soy bilimci olan 75 yaşındaki babası Bruce Brown ile birlikte kütüphanelerde ve nüfus kayıt merkezinde yaptıkları araştırmalar sonucunda ailelerle temasa geçmişler. Baba-kızı asıl motive eden olay ise 1938’de ölen küçük bir kız çocuğunun mezarını arayan akrabalarına yardım ederek, 83 yıl aradan sonra kayıp mezarı bulmaları olmuş.
28 yaşındaki Chelsey ve babası Bruce Brown
83 yıl yakınlarının mezarını arayan aile, baba-kızın göstermiş olduğu çaba ve özveri nedeniyle onlara büyük bir minnet besliyor. Yıllar önce kaybettiği yeğeninin mezarını bulan yaşlı kadın Brown’a “Artık yalnız kalmayacak” demesi, 28 yaşındaki bu genç kadın için büyük bir manevî ödül anlamına gelmiş.
Brown, “Benim için her şey o gün başladı. İnsanlara bu şekilde yardım etmek beni gerçekten besliyordu. Bu yüzden bunu yapmayı sürdürüyorum” açıklamasını yapıyor.
ANILARIN YÜZDE 80’İ AİLELERE GERİ DÖNÜYOR
Eski eşyaların peşine düşen ve sahiplerini tespit ettiği materyalleri posta ile gönderen Brown, bu çalışması için binlerce dolar harcamış.
“İnsanların anılarını bulup çıkartmak, yapmayı sevdiğim bir şey; beni mutlu ediyor. Bunun bedelini ödemekten de mutluluk duyuyorum” diyen genç kadın, bazı araştırma projelerinde çevrimiçi “soy bilim platformu” olan MyHeritage'i kullandığını da belirtiyor.
Brown, antika pazarlarında bulduğu eşyaların yaklaşık yüzde 80’ini aile fertlerine geri ulaştırdığını söylüyor. Aileleri tespit etmesinde ise isimlerin, tarihlerin veya bir başka tanımlayıcı ipucundan yola çıkarak bazı sonuçlar elde ettiğini söyleyen genç kadın, doğrudan torunları olmayan ancak yaşayan akrabalarını soy bilim platformu üzerinden tespit ediyor.
‘HER ŞEY GÜNLÜK YAŞANTIMIZIN SİHRİNİ BULMAKLA İLGİLİ’
Özellikle aşk ve arkadaş mektuplarında yazılanların samimiyetinden çok etkilendiğini söyleyen Brown, bir kadın tarafından kocasına yazılmış eski bir Sevgililer Günü kartını bulduğunda çiftin birbirine duyduğu sevgiden oldukça etkilenmiş. İsimleri araştıran “anı dedektifi”, bir süre sonra çiftin torunlarına ulaşmış ve kartı kendisine teslim etmiş.
1960’lardan kalma aşk mektuplarını bulan Brown, mektupları hayatta olan asıl sahibine geri getirdiğinde ortaya çıkan mutluluğu tarif edemiyor. Şimdilerde ise 1908’den kalma bir bebek günlüğünü gerçek sahiplerine geri vermek için çalışmalarını sürdürüyor.
“İnsanların anılarının peşine düşmenin bir gizemli bir yanı var” diyen Brown şunları ekledi:
“Aklınıza gelebilecek her olası hikâyeyle karşılaşmışımdır. Her şey günlük yaşantımızın sihrini bulmakla ilgili. Ben bunu gerçekleştiriyorum. Arıca bulduğum eşyaları istemeyen tek bir aile üyesi ile de karşılaşmadım.”
2. DÜNYA SAVAŞI ANILARININ OLDUĞU GÜNLÜĞÜ ORTAYA ÇIKARTTI
ABD’nin Güney Carolina'da bulunan Columbia şehrinde yaşayan Mary Jane Scott (72), geçtiğimiz aylarda Brown’dan bir e-posta aldı. Daha önce tanışmadığı genç kadının kendisine Hans Wittstock ile akraba olup olmadığını sorduğu e-posta karşısında şaşkına dönen Scott, Hans Wittstock’ın yıllar önce vefat eden büyük babası olduğunu söyledi.
Bunun üzerine Brown, New York’ta antika pazarında bulduğu ve Wittstock ait olan 2. Dünya Savaşı sırasındaki anılarını taşıyan günlüğü aile fertlerine gönderdi. “Buna inanamadım” diyen Scott, “O kadar çok heyecanlandım ki, büyük annem ve büyük babamı yeniden hatırlatan bir hediye gibiydi. Her ikisi ile geçirdiğim hatıralarım yeniden gözlerimin önüne geldi” ifadesini kullandı.
Brown, Evan Konecky’i de benzer bir sürprizle karşı karşıya bırakmış. 1940’ların sonlarında Konecky’in annesine yazılan bir mektubu ortaya çıkartan genç kadının bu uğraşısı karşısında 68 yaşındaki Konecky duygulanarak, “Bu mucize gibiydi” dedi.
“Elimde tuttuğum mektup bir an için tatlı annemi bana geri getirdi” diyen Konecky ardından şunları ekledi:
"Chelsey, yaptığı bu işten büyük oranda mutlu oluyor gibi duruyor. Fakat bu durum, uzun zamandır sevdiklerinin anılarından uzak kalanların mutluluğu yanında oldukça küçük kalıyor.”
'BUNLAR SADECE EŞYA DEĞİL, BİRER HAZİNE'
New York’ta yaşayan ailelerin soy ağaçlarını inceleyen babasına yardım etmenin en büyük uğraşı hobisi olduğunu söyleyen Brown, babasının kendisine kattıklarını anlattığında, “Bana çok şey öğretti” dedi.
Babası ise kızı ile son derece gurur duyduğunu söyledi ve devam etti: “Genetiğimizde soy bilimci hakkında ortak bir heyecan var. Onun çalışmalarında elimden geldiğince katkı sağlamaya çalışıyorum. Çünkü buldukları şeyler sadece birer eşya değil, onlar birer hazine” ifadesini kullandı.
1970’DE DAĞ KAZASINDA HAYATINI KAYBEDEN GENCİN BİT PAZARINDAN ÇIKAN ANILARI
Antika pazarlarını sayısız anıyı içinde barındıran bir tür sosyal tarih müzesi olarak da görmek mümkün. Binlerce anının bir araya geldiği bu mekânlarda geçmişten gelen seslere kulak kabartanların sayıları da bir hayli fazla.
Bundan birkaç yıl önce Chelsey Brown’un hikâyesine benzer bir durum ülkemizde de yaşanmıştı. Yaşar Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Dilek Kaya, İzmir’in Halkapınar semtinde kurulan antika pazarlarını dolaşırken, 1970 yılında bir dağ kazasında ölen 19 yaşındaki gencin mektuplarını bulduğunda aynen Chelsey Brown gibi bundan oldukça etkilenmiş.
Ailesi İzmir’de yaşayan, 18-19 yaşlarında, Ankara Fen Lisesi mezunu, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi birinci sınıf öğrencisi Kazım Küçükalp adlı çok yönlü bir gencin hayatını incelemeye başladığında oldukça bilgilere ulaşmış.
Genç adamın arkadaşları tarafından Artvin Kaçkarlar Altıparmak Dağlarına yapılacak tırmanışa davet edildiğini okuyan Dilek Kaya, internette yaptığı araştırmada Kazım Küçükalp’in, tırmanışta kaza geçirerek hayatını kaybettiğini öğrenmiş. Türkiye’nin dağ kazalarında ölen üçüncü kişisi olduğunu öğrendiğinde ise sonu felaketle biten bu yaşam öyküsünü 44 yıl aradan sonra ölümsüzleştiren bir belgesele dönüştürmüş.
The Washington Post'ta yayımlanan "She’s a thrift store detective of sorts — she buys mementos and returns them to their rightful owners, free of charge" başlıklı haberden derlenmiştir.