AİHM’den Türkiye’ye Nokta mahkûmiyeti

Güncelleme Tarihi:

AİHM’den Türkiye’ye  Nokta mahkûmiyeti
Oluşturulma Tarihi: Ocak 19, 2016 21:18

AİHM, 2007 yılında Genelkurmay Başkanlığı’nın hazırladığı gazeteci akreditasyon listesinde ayrımcılık yapıldığı yolundaki ‘andıç’ haberi yüzünden merkezi aranan ve belgelerine el konan Nokta dergisinin açtığı davada Türkiye’yi mahkûm etti. AİHM, Türkiye’nin ifade özgürlüğünü ihlal ettiğine karar verdi.

Haberin Devamı

AVRUPA İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), gazetecilerin kaynaklarının korunması, gizli bilginin ifşa edilmesi ve ihbarcıların korunması konularını ilgilendiren çok boyutlu bir ifade özgürlüğü davasında Türkiye’nin insan hakları ihlalinde bulunduğuna karar verdi. AİHM, 2007’de Genelkurmay Başkanlığı’nın hazırladığı bir akreditasyon listesini haberleştirdiği için aranan ve belgelerine el konulan Nokta dergisinin açtığı davada Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) ifade özgürlüğünü garanti altına alan 10’uncu maddesini ihlal ettiğine hükmetti.

Gazetecileri değerlendiren andıç: Dava, Nokta dergisi yöneticileri ve çalışanları Ahmet Alper Görmüş, Mehmet Feda Balancar, Ahmet Haşim Akman, Ahmet Şık, Nevzat Çiçek ve Banu Uzpeder tarafından açıldı. Nokta Dergisi, Genelkurmay Başkanlığı’nda, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yakınlık ve karşıtlık temelinde hazırlanan andıcı içeren bir dosyayı kapak yaptı. Basın-yayın kuruluşları ve gazetecileri içeren detaylı akreditasyon listesinin de yer aldığı yazışmaların yayımlanması üzerine Genelkurmay Başkanlığı şikâyette bulununca Askeri Mahkeme devreye girdi. Mahkemenin talebi üzerine, derginin merkezinde arama yapıldı, basılı dosyaların yanı sıra tüm özel ve profesyonel bilgisayarlarda bulunan elektronik dosyaların ve arşivlerin teslim edilmesi istendi. Görmüş, askeri savcılık tarafından istenilen belgeleri polise teslim ederken 46 bilgisayarda yer alan veriler de aktarıldı.

AİHM’ye gitmişlerdi: Nokta’nın ve Görmüş’ün avukatları, gazetecilerin kaynaklarının korunması ilkesinin ihlal edildiği gerekçesiyle aramaya karşı itirazda bulundu. Askeri Mahkeme, amacın belgeyi sızdıranın kimliğini açığa çıkarmak olmadığını belirterek itirazı reddetti. Davacılar ilgili makamlarca alınan önlemlerin, özellikle de yapılan arama ve dosyalara el koymanın kaynaklarının belirlenmesi amacı güttüğü, gazeteci olarak bilgi edinme ve verme hakkının da dahil olduğu ifade özgürlüğünün ihlal edildiği teziyle AİHM’ye başvurdu.

İfade özgürlüğüne müdahale sayıldı: AİHM yaptığı değerlendirmede, yapılan aramaların ve dosyaların toplanmasının ifade özgürlüğüne müdahale olduğuna kanaat getirirken devreye sokulan önlemlerin ulusal güvenliği koruma amaçlı olduğuna ikna olmadığını vurguladı. Askeri makamların gizli bilgilerin yayılmasını engelleme çabasının meşru olduğunun da altını çizen AİHM, demokratik bir toplumda basının temel bir rol oynadığını ve aralarında diğerlerinin itibarının ve haklarının korunmasının, gizli belgelerin ifşa edilmesinin önlenmesinin gerekliliğinin de bulunduğu belli sınırları aşmamak kaydıyla genel ilgi konusu olan tüm konularda bilgi ve fikir iletme görevine sahip olduğunu belirtti.

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ VURGUSU

AİHM, devletin eylemlerinin ve kararlarının gizli ve sır olma nitelikleri nedeniyle demokratik ya da yargısal denetime tabi olmamaları durumunda basın özgürlüğünün daha da önemli olduğunu belirtti. Gizli bilgileri ifşa eden gazetecilerin cezalandırılmasının medyanın genel ilgi konuları konusunda halkı bilgilendirmekten vazgeçmesi sonucunu doğurabileceği de AİHM’nin vurguları arasında yer aldı. AİHM, bu durumda da basının kaçınılmaz görevi olan “bekçi köpeği” rolünü oynayamayabileceğine dikkat çekti.

Haberin Devamı

TAZMİNAT ÖDENECEK

Haberin Devamı


İfade özgürlüğüne kısıtlamanın gerekliliğinin ikna edici temellere oturması gerektiğini kaydeden AİHM, kaynakların korunmasının basın özgürlüğünün temel taşlarından olduğunu vurguladı. Mahkemenin ‘kaynak’ kavramına yaklaşımının ‘bir gazeteciye bilgi veren herkes’ şeklinde olduğunun hatırlatıldığı kararda, gazetecilerin çalışma mekanlarının aranması ve el koyma kararının bir kaynağın ifşa edilmesine yönelik celpten daha vahim bir eylem olduğunun altı çizildi. AİHM, davacıların ifade özgürlüğüne yönelik girişimin güdülen amaçla orantılı olmadığına, bir zorunluluktan kaynaklanmadığına ve demokratik bir toplumda gerekli olmadığına karar verdi. Türkiye, Görmüş’e 2.750 Euro, Akman ve Balancar’a 1.650’şer Euro, Şık ve Uzpeder’e 850’şer Euro, Çiçek’e de 500 Euro olmak üzere davacılara toplam 8.250 Euro ödeyecek.

 



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!