Güncelleme Tarihi:
Cemevlerinin ibadethane olduğunun ilk kez resmen vurgulanması ve Türkiye’nin Alevilere din temelinde ayrımcılık yaptığının altını çizilmesi açısından büyük önem taşıyan karara Ankara tarafından yapılan itiraz AİHM’nin temyiz organı olarak görev yapan Büyük Daire’nin ilgili paneli tarafından değerlendirildi. Yapılan değerlendirmede konunun Büyük Daire önüne taşınmasına gerek olmadığına karar verilerek itiraz herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin geri çevrildi. İtirazın reddedilmesiyle birlikte AİHM’nin 2 Aralık 2014’te aldığı karar kesinleşmiş oldu.
Çok sayıda cemevinin bağlı olduğu vakfın açtığı dava, Türk yasalarının “yasa tarafından tanınan dinlerin ibadethaneleri” için elektrik faturası ödememe hakkından yararlanma talebinin reddedilmesine dayanıyor. Cem Vakfı, 2006’da Diyanet İşleri Başkanlığı’na başvurarak, aynı çatı altında vakfın merkezinin ve diğer birimlerinin yanı sıra bir de cemevi barındıran Yenibosna’daki kültür merkezinin elektrik faturalarından muaf tutulması talebinde bulunmuştu.
Türk yargısı nezdindeki sürecin olumsuz şekilde sonuçlanması üzerine konu AİHM’ye taşınmıştı. Strasbourg’a yapılan başvuruda, Türkiye’nin AİHS’nin ayrımcılığı yasaklayan 14. maddeyi ve bu maddeye kombine edilen düşünce, inanç ve din özgürlüğünü garanti altına alan 9. maddeyi ihlal ettiği tezi işlenmişti.
AİHM aldığı kararda, Yenibosna’daki merkezdeki cemevinin statüsünün Türk yasaları nezdinde, devlet tarafından tanınan diğer ibadethanelerden farklı olduğunu gözlemlediğinin altını çizmiş ve Alevilerindin özgürlüğünün AİHS’nin 9. maddesinin koruması altında olduğunu vurgulamıştı.
Yenibosna’daki merkezin ibadet için bir bölüme sahip olduğu, cenaze hizmeti verildiği ve cemevinin herhangi bir kar amacı gütmediği tespitlerinde bulunan AİHM, bu tespitlerden hareketle cemevlerinin diğer ibadethaneler gibi bir dini inancın gereklerinin yerine getirilmesi amacına sahip yerler olduğuna ve başvurunun temelinin diğer ibadethanelerin durumuyla karşılaştırılabilecek nitelikte olduğuna karar vermişti.
AİHM, Türk hukukunun sadece tanınmış ibadethanelerin elektrik faturasını üstlenip cemevlerini bu statüden yoksun bırakmasının “din temelinde farklı uygulama” anlamı taşıdığını not etmişti. Devletlerin farklı uygulamalara gitme konusunda belli bir takdir hakkına sahip olduğu ancak eğer bir devlet ibadethaneler için ayrıcalıklı bir statü oluşturuyorsa tüm dini grupların bu haktan eşit şekilde yararlanma olasılığının kendilerine sunulması ve belirlenen kriterlerin ayrımcılık yapmayan bir şekilde uygulanması gerektiği de AİHM’nin vurguları arasında yer almıştı.
Farklı uygulamanın objektif ve makul bir gerekçesi olmadığını belirten AİHM, ibadethanelere elektrik faturası ödemekten muaf olma hakkı tanıyan uygulamanın mevcut haliyle din temelinde ayrımcılık olduğu sonucuna varmıştı.