Güncelleme Tarihi:
Polisiye edebiyatın unutulmaz ismi, “cinayetlerin kraliçesi” Agatha Christie, gerek yaşadığı dönemde gerekse bugün yazdıklarıyla ve yaşamıyla gizemli bir figür olmayı sürdürüyor. Cinayetleri ustalıkla kurgulayan ve okuruna sunan Christie, 1926 yılında oldukça sıkıntılı bir dönemden geçiyordu. Tarihler 3 Aralık’ı gösterdiğinde ise ünlü yazar aniden sırra kadem basmıştı.
Ünlü yazarın 11 gün süren gizemli yok oluşu aradan geçen 96 yılda türlü komplo teorilerini beraberinde getirdi; gizemli yok oluş filmlere ve TV dizilerine konu oldu. Fakat hiç kimse, ünlü yazarın 11 gün boyunca nerede olduğuna açıklık getiremedi. Öyle ki, yaşadığı dönemde Christie’nin kayboluşu Londra’yı birbirine katmış, ülke çapında ölü bedeninin bulunması için 11 gün süren dramatik bir arayış başlatılmıştı.
1926 yılının aralık ayında Christie, iki yıl önce hayatını kaybeden annesinin acısını derinden yaşarken, kocasının başka bir kadın için onu terk edişinin üzüntüsünü atlatmaya çalışıyordu. Bu da yetmezmiş gibi kariyerinin zirvesinde olan yazar, Roger Achroyd Cinayeti'nin getirdiği büyük başarı sonrasında hem yayıncısının hem de okurlarının beklentileri altında eziliyordu.
11 GÜNLÜK GİZEME İLİŞKİN GERÇEKLERİ KİMSEYE ANLATMADI
Yazımı iyi gitmeyen yeni romanı Mavi Tren’in Esrarı’nı bitirmeye uğraşırken de her geçen gün okuyucuların artan beklentisiyle mücadele etmek zorundaydı. Bu sıkıntılı dönemde ortadan kaybolduktan 11 gün sonra bir otelde ortaya çıktı. Britanya basını Christie’nin başına ne geldiğini, 11 gün boyunca ne yaptığını sayfalarına taşıyor fakat hikâyeye ilişkin tutarlı bir cevap bulamıyordu.
Ünlü yazarın ilk olarak hafızasını kaybettiğini ve bu nedenle kaybolduğunu iddia etti. Hiç kimseye kaybolduğunda nerede olduğunu ne yaptığını söylemedi. Öyle ki, kaybolduğu 11 güne ilişkin otobiyografisinde dahi en ufak bir bilgi geçmiyordu.
Komplo teorileriyle büyütülen bu gizemli kayboluşa ilişkin tarihçi Lucy Worsley hala gizemini koruyan gizemli hikâyenin perdelerini yeniden araladı. Christie, tam 90 yıl önce ne yaşadı? Komplo teorileriyle çevrelenen hikâyenin ardındaki gerçek neydi? İşte gizemlerin aralandığı ilginç hikâye…
‘KOLAYLIKLA HALKIN İÇİNE KARŞIYORDU’
Ünlü “Cinayetler kraliçesi”nin 11 günlük gizemini The Guardian için yazan tarihçi Worsley, öncelikle komplo teorilerinden yola çıkıyor. “Anlatıldığına göre Christie, bir trende sessizce oturduğunda karşısındaki kadınların kucağında kendi yazdığı kitapları görmüş. Karşılarında oturan orta yaşı geçkin yazarı tanımayan kadınlar ise onun özel hayatıyla ilgili konuşup, dünyanın en ünlü yazarının kişiliğini tartışmaya başlamış” diye anlatan Worsley, Christie’nin mütevazi bir kişiliğe sahip olduğunu ve bu yüzden kolaylıkla halkın içine katıldığını söyledikten sonra hikâyeye devam ediyor:
“İçlerinden biri çıkıp, ‘Duyduğuma göre, sünger gibi içiyormuş’ dediğinde. Christie’nin aklına kimliğini gizlemek ve yeni yarattığı kimlikle kendisini tanımayan kadınlarla diyalog kurmaya başlamış.”
Sıradan görünümü ve iddiasızlığı gerçek benliğini gizlemek için özenle hazırladığı bir imaj olduğunu söyleyen Worsley, karşısında oturan kadınların Christie’e dönüp mesleğini sorması durumunda hiç düşünmeden “ev hanımı” cevabını vereceğini söylüyor.
Dolayısıyla, sosyal hayata bu denli kolay uyum sağlayabilen, kitaplarında katillerin ve kurmaca cinayetlerin yaratıcısı Christie’nin 11 gün boyunca sırra kadem basması hayranları açısından çözülmesi gereken bir saplantı halini almış.
EŞİNİN İHANETİ VE ANNESİNİN ÖLÜMÜ İLE YIKILDI
Worsley, bu kayboluşun şöhret için yapılmadığı görüşünde. Yazarın hayatını inceleyen tarihçi, o dönem zaten Christie’nin kariyerinin zirvesinde olduğunu söylüyor. Ünlü yazar o dönemde başyapıtı Roger Achroyd Cinayeti’ni bitirmiş, bu kitabıyla ününe ün katmış ve Christie’nin yeni çalışmaları merakla beklenir olmuştu.
Daily Mail gazetesi onun Kahverengi Elbiseli Adam kitabını tefrika halinde basmak için tekliflerde bulunuyordu. Pek çok yazara kısmet olmayan bu başarıya karşın Christie’nin özel hayatı oldukça çalkantılıydı.
Ünlü yazarın Aralık 1926’da eşi Archie Christie ile olan evliliği hiç de iyiye gitmiyordu. Tarihçi Lucy Worsley, Christie’nin Aralık ayında sinir krizleriyle boğuştuğunu, eşi ile Sunningdale kentinde yer alan ve Styles adını verdikleri 12 odalı malikanelerine taşındıklarında krizin iyice büyüdüğünü ileri sürüyor.
Krizin sebebi ise Archie’nin Nancy Neele adındaki genç bir kadına âşık olduğunu Agatha’ya itiraf etmesiydi. Bu da yetmezmiş gibi boşanma arifesinde olan ünlü yazar, hayatta en değer verdiği kişi olan annesinin ölümüyle bir darbe daha almıştı. Archie'nin cenazeye gelmemesi ve anlayışsız tavırları krizin derin bir nefrete dönüşmesine yol açmıştı.
‘HAYATIMIN SONA ERMESİNİ İSTEDİM’
Worsley, Christie'nin söylediği “hafıza kaybı geçirdim” sözünün gerçeği yansıtabileceğini, hayatındaki derin çalkantının da bunu tetikleyebileceğini söyledikten sonra ilginç bir ihtimale değinmeden geçmiyor. Peki bu kayboluş ya eşini cezalandırmak için düşündüğü bir yolsa?
O dönemde Christie'nin “Ben sadece hayatımın sona ermesini istedim” sözünün hiç de yabana atılmaması gerektiğini söyleyen Worsley, Christie'nin o dönem canına kıymayı düşündüğünü onun anlatımıyla aktarıyor:
“Bütün gece amaçsızca otomobilimi kullandım. Aklımda her şeyi sona erdirmek gibi belirsiz bir fikir vardı. Daha önce bildiğim yollardan geçtim ve ansızın Maidenhead'deki nehrin kenarındaydım. Atlamayı düşünüyordum ama iyi bir yüzücü olduğum için boğulmayacağımı biliyordum. Sonra otomobilime atlayıp önce Londra’ya oradan Sunningdale'e ve son olarak Newlands Corner'a gittim.”
Ne olduysa bu yolculuk esnasında olmuş, yorgunluk ve üzüntüden perişan hale dönen Christie, aklında dolaşan belirsiz bir plânı uygulamaya geçirmeye karar vermişti.
ARABASI UÇURUMUN KENARINDA BULUNDU
Hiç şüphesiz, kurgu ustası olan ünlü yazar için düşündüğü plânı hayata geçirmek hiç de zor olmayacaktı. Yazdığı kitaplardaki cinayet senaryolarına benzeyen bir mizansen ortaya çıkmıştı.
Christie’nin otomobili taş ocağına yakın bir yolda bulundu. Araç yoldan çıkmış, çitleri kırmış ve ön tekerlekleri tebeşir çukuruna saplanmış bir halde bulunmuştu. Kapısı ardına kadar açık olan aracın içinde ise Christie'den eser yoktu. Uçurumun kenarındaki araçla ilgili daha sonrasında konuşan yazar olayı şu sözlerle anlatmıştı:
“Taş ocağına yakın olduğunu düşündüğüm yolda aracın yoldan çıktığını hatırlıyorum. Çarpmanın etkisiyle direksiyonu bıraktım ve sarsıntıyla kafamı bir yere çarptım.”
Kaza mahallini ve o dönem tutulan raporları inceleyen Worsley, ünlü yazarın çitlere çarpmasa uçurumdan uçacağını, bu nedenle her ne olduysa son anda yaşama tutunduğunu ifade ediyor. Sersemlemiş şekilde aracından inen Christie, vücudundaki yaralarla kırlarda yürümeye başladığını ve o anda yeniden doğduğunu belirtmiş.
Adeta deri değiştirdiğini söyleyen Christie, sıkıntılarının geride kaldığını ve yeni bir hayata yelken açtığını söylese de, çoğu insan bu hikâyeyi tatmin edici bulmamıştı. Ünlü yazarın olayın ardından ortalardan kaybolması ailesini, arkadaşlarını ve polisi şaşkına çevirmişti.
11 GÜNLÜK GİZEM ÜZERİNE İKİ FARKLI SENARYO
Christie'nin ortadan kaybolmasını araştıran insanlar iki senaryo arasında kalmıştı. İlk olarak, ünlü yazar gerçekten de kazanın hemen sonrasında travma ve stres bozukluğu nedeniyle geçici bir hafıza kaybı yaşamış, kim olduğunu unutmuştu.
İkinci senaryoya göre ise ortada bilinçli bir kurgu vardı. Nefret ettiği eşi Archie’nin kendisini öldürdüğü için suçlanmasını sağlayacaktı. Kesin olarak söylenebilecek tek şey Christie'nin gerçekten de annesinin ölümü ve evliliğinin bitmesinden dolayı travma yaşadığıydı. Artık yaşam biçimi tepetaklak olmuş ve öz saygısını kaybetmişti.
Peki hangi senaryo daha gerçek? Christie, polise verdiği ifadede kazanın ardından hafızasını kaybettiğini söyledi. Fakat, anlattığı senaryoda boşluklar bıraktığı için polis, bir psikoterapistin yardımına müracaat etti.
Boşlukları yavaş yavaş dolduran Christie, "Büyük bir tren istasyonuna vardığımı hatırlıyorum. Hatta, orasının Waterloo olduğunu öğrendiğimde şaşırmıştım. Tuhaf olan oradaki demiryolu yetkililerinin beni tanımamalarıydı. Sanırım üzerim çamura bulandığı ve yüzümde kanlar olduğu için beni tanımadılar” diyerek kimi eksik bıraktığı boşlukları doldurmuştu.
‘KADERİNİ YAZAMAZSIN AMA YARATTIĞIN KARAKTERLE İSTEDİĞİNİ YAPABİLİRSİN!’
Zihninde fırtınalar esen Christie'nin polise anlatmadığı ise kazanın ardından kendisine yarattığı yeni kimlikti. Kendisini yaşadığı acıdan korumaya çalışan yazar Agatha Christie ismini silmiş onun yerine Güney Afrika'dan gelen Bayan Teresa Neele adını kullanmaya başlamıştı. Eşinin genç sevgilisinin soyadını kullanan Christie, eşi Archie ile yaşayamadığı mutluluğa zihninde yarattığı yeni ismiyle ulaşmaya çalışıyordu.
Bu olayı yıllar sonra dile getiren Christie, “Kaderinizi kendiniz yazamazsınız ama yarattığınız karakterle istediğinizi yapabilirsiniz” diyerek istediğini yapabileceği ve en önemlisi mutlu olabileceği yeni bir karakter yaratmıştı. Tarihçi Worsley, Christie'nin bu sayede dayanılmaz acılarından kurtulmaya çalıştığını tahmin ediyor.
Teresa Neele olarak yoluna devam eden Christie, ilk olarak King's Cross Tren İstasyonu’na gitmiş ve oradan kaplıcalarıyla ünlü Harrogate şehrine doğru yola çıkmış. Worsley, trenin rasgele seçildiğini, çünkü ünlü yazarın ismi bilinmeyen otellerde kitaplarını yazmaya alışık olduğunu söylüyor.
Hydropathic adlı bir otele giriş yapan Christie, bavulu olmamasının getirdiği tuhaf durumu gizlemek için yakın zamanda Güney Afrika'dan geldiğini ve bagajını arkadaşlarına bıraktığını açıkladı. Kayıt defterine adını Bayan Teresa Neele olarak yazan ünlü yazar, karakteristik el yazısıyla defteri imzalayarak odasına çıkmış.
EŞİ ARCHİE, ÜNLÜ YAZARIN KAYBOLMASINI UMURSAMADI
Christie, adeta arafta yaşamaktan zevk alıyordu. Tüm Britanya güvenlik güçleri onu Surrey Downs ve çevresinde ararken o yatakta kahvaltısını yapıyor ve aydınlık havayı kaçırmadan yürüyüşe çıkmaya hazırlanıyordu.
Tam bu sırada Christie’nin planı işliyordu. Ünlü yazarın eşi Archie, Londra gazetelerinden Agatha Christie'nin kaybolduğunu, ölüsünün veya dirisinin bulunamadığını ve arama çalışmalarının devam ettiğini okuyordu.
Fakat tarihçi Worsley, Archie’nin eşinin kaybolmasından pek etkilenmediğini ifade ediyor. Archie’nin o gün gardırobunu yenilemek için dışarı çıktığını, dükkanları dolaştığını yeni şapka, palto ve ayakkabı siparişleri verdiğini açığa çıkartan tarihçi Worsley, Archie’nin hikâyenin ucunun kendisine ulaşacağını ilk başta anlayamadığını da ekliyor.
Christie ise otelde kaldığı gece birkaç arkadaş edinmiş, kendisine ısmarladığı yeni kıyafetleri üzerine geçirmiş ve oldukça şık bir şekilde otelde güzel vakit geçirmeye çalışmıştı. Bilardo oynayan, çevredekilerle yüksek sesle şarkılar söyleyen Christie, bir süre sonra insanların şüphesini üzerine çekmeye başlamıştı.
TÜM BRİTANYA CHRISTIE’NİN PEŞİNE DÜŞTÜ
7 Aralık salı günü Daily Express'in ön sayfasında dev bir resmi yayımlanan Christie hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi rahat vakit geçirirken onu ilk fark eden otel müdürünün eşi oldu. Olayla ilgili anılarını anlatan otel müdürü, “Yaklaşık dört gün boyunca otelimizde kaldı. Bir ara eşim yanıma gelip, ‘Bu bayanın ünlü yazar Agatha Christie olduğunu sanıyorum’ dedi. Ben de kendisine bunun saçmalık olduğunu söyledim” ifadesini kullanmış.
Ertesi gün Westminster Gazetesi, Surrey'deki bir arama çalışmalarının genişletildiğini, 300'den fazla polis memurunun ve özel dedektifin arama çalışmalarına katıldığını ve ünlü yazarın cesedini aradıklarını bildirince eşi Archie’yi bir panik almış.
Worsley, Christie’nin Harrogate şehrindeki günlerini mercek altına aldığında ünlü yazarın Bayan Neele kılığına girdikten sonra tüm acılarından sıyrıldığını ifade ediyor. Worsley, o dönemi şu sözlerle anlatıyor:
“Bayan Christie'nin Harrogate şehrinde ortadan kaybolmasıyla ilgili her gününü okuyorum... Bir otel misafiri onun çok zor bir insan olduğunu yazmış. Ben de bu tanığın gözlemleri ışığında kimi çıkarımlarda bulunmaya başladım. Anladığım kadarıyla Christie’nin mental problemleri bir noktadan sonra çevredeki insanlar tarafından da fark edilmeye başlanmış. Sık sık eliyle başını tutarak, ‘başım; hatırlayamıyorum’ dediği duyulmuş.”
LONDRA BASINI ALDATAN EŞİNİ HEDEF TAHTASINA OTURTTU
Fakat Christie’nin eylemi sonuç veriyordu. Eşi Archie’nin sadakatsizliği Londra basının gündemine düşmüştü. Korkunç bir hata yaparak Daily Mail'e akıl almaz bir röportaj vermiş.
Dikkatleri yaşadığı evlilik dışı ilişkiden uzaklaştırmak istemiş karısının kasten ortadan kaybolmuş olabileceğini belirterek, “Eşim, istediği zaman ortadan kaybolmaya alışık biri. İşinin gereği olarak bu kaçışları tasarlamaya bayılıyor. Şahsen ben yine böyle bir durum olduğunu düşünüyorum” dediğinde, eşinin kaybolmasını pek de kafasına takmayan bir eş imajı çizmiş.
Kötü bir eş olduğu suçlamalarıyla karşı karşıya kalan Archie, “Eşim ortadan kaybolmadan önce onunla tartıştığıma ilişkin ifadeler kesinlikle doğru değil” diyerek kendisini savunmuş. Fakat, Christie'nin okuyucuları için bir kurban seçilmişti bir kere, herkes kaybolma olayına ilişkin gerçek sorumlunun Archie olduğunu düşünüyordu.
‘KAYIP YAZARIN BELKİ DE SON ÇALIŞMASI’
Elbette bu gizemli olayın yaşanmasının ardından yayıncılar durumu fırsata çevirmekte geç kalmamıştı. Christie'nin kayboluşunun sekizinci gününde Telegraph gazetesi elinde tuttuğu Dersimiz Cinayet kitabının ilk nüshasını tefrika halinde basacağını duyurmuştu.
‘Kayıp yazar Agatha Christie’nin yeni ve belki de son çalışmasını yayınlıyoruz” denilerek yeni hikâye davullarla duyurulmuştu. Fakat bu plânı yayıncıların yaptığı biliniyor. Ancak okuyucuların bir kısmı, yazarın kendi şöhretine gizemli bir hava katmak için kaybolma olayını planladığını düşünmeye başlamıştı.
Daily Mail’de çıkan başyazıda kaybolma olayının Christie tarafından planlanmış olabileceği ileri sürülmeye başlanmıştı. Gazetede yayımlanan yazıda, “Eğer Bayan Christie hayattaysa, yaptığı kalpsiz bir şakadan başka bir şey değildir. Akrabalarına ve sevenlerine yoğun acı çektirmekten başka bir işe yaramamıştır. Bunun sonucunda halka karşı hesap vermek zorunda kalır” ifadelerine yer verilmişti.
Özellikle erkek yazarlar, Christie'nin kalıcı itibarı için böyle bir yola girdiğini söylemişti. Bir yazar şunları söylemekten geri durmamıştı:
“Christie'nin kocası üzerine cinayet şüphesi atmak için plânlı bir hareketti. Ortaya çıkan gerçekler bunun böyle olduğunu gösteriyor.”
HİÇBİR ZAMAN TAM ANLAMIYLA ÇÖZÜLEMEYECEK BİR GİZEMİ OKURUNA ARMAĞAN ETTİ
Fakat yaşananlar zaman içinde öyle bir hikâye halini aldı ki, Christie'nin yarattığı gizem filmlere romanlara konu olmaya başlamıştı. Bazı çalışmalar ona hak veriyor ve yaşananları intikam duygusu nedeniyle haksızlığa uğramış bir kadının haklı öfkesi olarak resmediyordu.
Aşırıya kaçan yorumlar da yok değildi. Özellikle, 1979'da yapılan uzun metrajlı film Christie'nin Nancy Neele'i öldürmek için ortadan kaybolduğunu ve gerçek plânın kusursuz bir cinayete imza atmak olduğu ima ediliyordu.
Tarihçi Worsley, Christie'nin beyanını esas alarak yaşadığı bunalımlı dönemde meydana gelen hafıza kaybının gerçek olduğuna inanmaktan başka çare olmadığını söylüyor. Hatta ona kalsa bu kayıp dönemin 11 günden daha uzun olabileceği görüşünde. Öyle ki, ünlü yazarın ortaya çıkması kendi rızasıyla olmamış.
Agatha Christie, olduğundan şüphe eden kimliği belirsiz bir kişinin ihbarı üzerine, onun kaldığı otele gelen bir polis tarafından bulunmuş. Ömrünü gizemlerin ve imkânsız cinayetlerin peşinde koşarak geçiren yazar, bugün dahi TV dizilerine ve filmlere konu olan hiçbir zaman tam manasıyla çözülemeyecek bir gizemi hayranlarına armağan etmiş oldu.