Güncelleme Tarihi:
Siyasete demokratik aktivist olarak başlayan, yıllar içinde ise söylemini ve çizgisini büyük ölçüde değiştirerek muhafazakar ve milliyetçi nüanslarla beslenmiş popülist bir profil geliştiren Orban, Macaristan’ı da AB’nin ‘melez’ rejimlerinden biri haline getirdi.
Siyasete genç bir öğrenciyken olarak atılan, 1989’da 26 yaşındayken özgür seçim ve kızıl ordunun ülkesinden çekilmesi çağrısı yapan ilk isimlerden olan Orban, ülkenin genç umudu olarak görülüyordu. Liberal, alternatif ve komünizm karşıtı bir hareket olarak kurduğu partisi Fidesz’i (Genç Demokratlar İttifakı), 1998’de iktidara taşıdığında 35 yaşında Macaristan’ın ve o dönem için Avrupa’nın en genç başbakanı oldu. 2002-2010 döneminde muhalefette kalan Orban, 2008 ekonomik krizinden ve sol ile merkezin silinmesinden kaynaklanan boşluktan çok iyi yararlandı. Bunun sonucu olarak da yeniden oturduğu iktidar koltuğunu bugüne kadar korudu.
Bir dönem ikinci ligde futbol oynayan Orban artık hegemonyacı bir partinin tartışılmaz, otoriter lideri. Orban faktörünü bir kenara bırakarak bakıldığında Macaristan’ın demokrasi olmadığını söylemek mümkün değil. Ancak devreye Orban faktörü girince, özellikle Brüksel’de, kafalar karışıyor. AB kulislerinde sıkça yapılan yorumlardan biri Orban’ın bir demokrat ile diktatör arasında bir yerde durduğu yönünde. Klasik anlamda bir diktatör tanımına uymayan Orban için yapılan tanımlama ise ‘demokratör’.
BİLDİĞİNİ OKUYOR
2010’da yazar Gyrögy Konrad, Orban için şu ifadeleri kullanmıştı: “Orban, Putin’in daha az sert, Berlusconi’nin daha az kapitalist hali. Siyaseti, ekonomiyi, medyayı, her şeyi tek başına yönetmek isteyen bir devletçi.”
Macar lider, üst üste elde ettiği seçim zaferlerini anayasayı kendi görüşü doğrultusunda değiştirmekte ve ülkeyi kendi istediği doğrultuda şekillendirmekte kullandı. Batı Avrupa ülkeleri ve doğal olarak AB, yargının bağımsızlığı alanında erozyon yaşandığı görüşünde olsa da, kilit noktalara kendisine yakın isimler atamasını sorunlu bulsa da, devlet medyasının propaganda makinesine dönüştürüldüğü eleştirisini yapsa da Orban bildiğini okumayı sürdürüyor.
PROVOKASYON USTASI
Orban, geçtiğimiz yıllardan başlayarak AB’ye saçını başını yolduran adımlar atmaya teşebbüs etmekten ya da atmaktan çekinmedi. Fransa’daki Charlie Hebdo saldırısı sonrasında AB’nin mülteci politikasına yüklenen Orban, AB içinde yetkililerin kontrol sağlayamadığı, girilemeyen 900 alan olduğunu söylemekten çekinmedi. AB’nin en hassas olduğu ve kırmızı çizgilerin en kırmızısı olarak kabul ettiği idam cezası da Orban’ın provokatif manevralarına konu oldu. 2015’te, idamın kaldırılmasının üzerinden geçen15 yılın ardından, Orban bu cezayı tekrar devreye sokmayı düşündüğünü AB’nin gözünün içine baka baka dile getirdi.
KIRMIZI ÇİZGİSİ MÜLTECİLER
AB ile it dalaşına girmekte sorun görmeyen hatta içerideki desteğini artırdığı için Brüksel’i iğnelemek için her fırsatı kullanan Orban, zaman zaman Birlik yetkililerinden gelen tepkilerle geri adım attı. Taviz vermediği tek unsur ise mülteci politikası oldu. Mülteci akını sırasında Sırbistan ile sınırına 175 kilometrelik dikenli tel çekti. Brüksel’in net şekilde eleştirmesine rağmen, “AB’nin, Macaristan Parlamentosu’nun onayı olmaksızın Macar olmayanları zorunlu şekilde Macaristan’a yerleştirmesini istiyor musunuz?” sorusu ile 2016’da referandum düzenlemekten ya da “Brüksel göç sorununu çözemediğine göre Macaristan kendi yolunu izlemeli. Ekonomik göçmenlerin Macarların işlerini ve ekmek paralarını tehlikeye atmalarına izin vermeyeceğiz” şeklinde yorumlar yapmaktan kaçınmadı.
‘BRÜKSEL KARŞITI’ İTTİFAK
Orban, AB’ye karşı isyan bayrağı açtığında oldukça izole bir pozisyondaydı. Şimdi ise Brüksel’e kafa tutan grubun vazgeçilmez unsurlarından bir haline geldi. AB içinde milliyetçi muhafazakar yönetimin en başarılı örneği olduğu konusunda da hiç şüphe yok. Çevresindeki ittifak da genişlemiş durumda. Polonya, son dönemde Orban’ın izlediği yaklaşımı neredeyse aynen uyguluyor. İki ülke olası AB yaptırımlarına karşı birbirleri lehine veto kartını kullanacaklarını açıkça ilan etmiş durumda. Geri kalan Vişegrad ülkeleri de Orban’ın yeni müttefikleri arasında. Orban şimdilerde gözünü Hırvatistan ve ‘vatansever çizgi’ izlediğini düşündüğü Avusturya’ya dikmiş durumda. Hayali ise Berlusconi’nin iktidarda olacağı bir İtalya’nın da ‘ittifaka’ katılması.